Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Oylama kapsamında bir okuma | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Geçen perşembe akşamı, insanların altın bir putun önünde eğilmeyeceği, sopa, havuç, Muiz altını ya da kılıç siyasetiyle yönetilemeyeceği kanıtlandı. Bu, genel olarak dünyanın, özellikle de Arap ve İslam dünyasının zihninde kalacak/ zihnine kazınacak bir andı.

Birleşmiş Milletler’e (BM) üye birçok ülke, Kudüs’ün statüsü üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmaması ki buradan maksat elbette ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesidir, Mısır’ın talebi yönünde 128 oy kullanıldı.

Bu oylama, meselenin gidişatı ve kaderi hakkında belirleyici bir duruş sergiledi mi?

Bu bağlamda günlerin getireceği derin analizleri yok saymayacak, birkaç hızlı ön gözlemim var;

Öncelikle uluslararası toplum, ABD yönetimine bağlı olmadığını hatta derin bir şekilde bunu reddettiğini ispatladı. Özellikle de ABD Başkanı ve uluslararası örgütteki temsilcisi, tüm dünyaya üstünlük taslayan bir dil kullandılar. Kullanılan bu dili zaman alıp götürür fakat geriye bağlayıcı olmasa bile Genel Kurul’un ahlak, edep ve değerleri kalır.

Mısır’ın sunduğu kararı yalnızca 9 ülke reddetti. Onları bir grup bağımlı devlet olarak tanımlayabiliriz. Bunlar elbette başta ABD ve İsrail olmak üzere Palau, Guatamala, Togo, Nauru, Honduras, Marshall Adaları ve Mikronezya’ydı. Bu da ABD’nin müttefiklerinin etrafından çekildiği ve Washington’un barış sürecindeki ortaklarının dut yaprağı gibi döküldüğü anlamına geliyor.

Diğer bir husus oylamada çekimser oy kullanan devletlerle ilgili. Bunların büyük bir kısmı Litvanya ve Letonya gibi gelişmekte olan Doğu Avrupa ülkeleri. Romanya ve Macaristan gibi Sam Amca’yı razı etmek isteyen devletler kararın barış sürecine bir katkı sağlamadığını ileri sürdü. Fakat bu inandırıcı gerekçesi olmayan bir tutumdu.

Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta yine oylamada çekimser oy kullanan ülkelerin iki devletli çözümü desteklediklerinin altını çizmeleriydi. Söz konusu ülkeler bu kutsal şehrin özel konumundan dolayı ancak iki taraf arasında, provokatif kararlar alınmaksızın yürütülecek müzakereler yoluyla nihai bir çözüme ulaşılabileceğini düşünüyorlar.

Çekimser ülkelerin birçoğu Latin Amerika’da bulunmakta. Bu da iki şekilde okunabilir; birincisi, halen ABD’nin mali ve lojistik tehditleri altında ülkeler bulunduğu ve durumlarının Washington’la çatışmaya elverişli olmadığı.

İkincisi ise Arapların diplomatik durumlarıyla ve özellikle de 1950 ve 1960’larda başta Filistin meselesi olmak üzere Arap kurtuluş sorunlarının her zaman destekçisi olan Latin Amerika bölgesinin onların nasıl gerisinde kaldığıyla ilgili. Akılcı bir gözden geçirme ile söz konusu ülkelerle yıkılan köprülerin yeniden inşa edilmesi gerekliliği ortada.

Elbette Avustralya gibi çekimser oy kullanmasına şaşırmadığımız bazı ülkeler de var. Ancak Kanada Başbakanı Trudeau, Araplara ve Müslümanlara ayrıcalıklı bir dostluk sergilemesi ve göçmenlere yönelik harika tutumunun yanı sıra Trump’ın görüşlerine karşı çıkması ve meydan okuması ile bilinmekte. Kanada gibi ülkelerin çekimser kalması hayret ve şaşkınlığa neden oldu. Zira Kanada, gelişmiş ekonomisiyle ayrıcalıklı bir konuma sahip ve bu nedenle Trump’ın mali yardımı kesmesinden korku duymuyor.

Avrupa Birliği’nin çoğunluğunun karara karşı oy kullanması, belki de ‘yeni Avrasya’ inşa etmek için Avrupa yaklaşımını destekleyen bugünün ve yarının NATO üyeleri arasında anlaşmazlığın ve ayrılmanın derinleşeceği anlamına geliyor.

Donald Trump, ABD’nin dünyada aydınlanmanın öncülüğünü yaptığı şeklindeki yorumları boşa çıkardı. Büyük bir üzüntüyle söylüyorum, Trump’ın Nikki Haley tarafından kullanılan tehditkâr üslubu desteklemesi, ‘Süper Güç’ olarak nitelenen bir devlete yakışan bir yaklaşım olmadı. ABD’nin bir dağın üzerinden özgürlük, demokrasi ve insan hakları konusunda dünyayı aydınlatma fikrine uymamakta.

Herkes, Sayın Haley’in Beyaz Saray’da 2020-2024 süreci için başkanlığa göz diktiğini anlıyor. Ancak Trump’ı herhangi ahlaki ve hukuki bir dayanağı olmayan bu sahneye ne itiyor? Yaşanan bu sahnedeki en önemli durum ise şu; Trump sadece İsrail için dünya çapındaki 128 ülkeye karşı gelme ve hepsini cezalandırma kararı mı aldı?

Herkes çürümüş ABD siyasetine uzak bir yerden gelen Donald Trump hakkında iyimser düşünmüştü. Fakat gün geçtikçe ABD siyasetini yöneten gizli eller olduğunun bir komplo teorisi olmadığını açıkça görüyoruz.

Top şu anda Arap ve İslam ülkelerinin sahasında bulunuyor. Genel Kurul’da elde edilen başarı iyi idrak edilirse bu bir sıçrama tahtası ve sağlam bir bina için zemin olabilir. Kararın ahlaki meşruiyeti, Uluslararası Adalet Divanı’ndan Kudüs’ün şu anki konumunu destekleyen ve değiştirilmesini reddeden Vatikan gibi büyük dini oluşumlara kadar çalınmamış kapıları da açabilir.

Bu süreçte ABD’nin tepkilerini beklememiz gerekiyor. Washington kendini akılcı bir şekilde gözden mi geçirecek yoksa züccaciye dükkânına giren bir fil mi göreceğiz?