Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Oyunun kuralları değiştikten sonra İtalya nereye gidiyor? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Coğrafya, tarihi çarpıtmalara maruz kaldığında bile yalan söylemez. Dünyada çok az ülkenin yapısı, köklü tarihi geçmişi olmasına rağmen İtalya gibi coğrafyadan etkilenmiştir.

İtalya, şimdi yeni parlamentosunu seçiyor. Ancak ne Avrupa dünkü Avrupa, ne de dünya eski dünya…

Fiziği ortaya çıkaran Arşimetlerin, politikayı kurumsallaştıran ve onu felsefi ideallerden pratik pragmatizme dönüştüren Niccolo Machiavellilerin ülkesi, parlamentosunu -ve daha sonra da hükümetini- renkli zengin bir arenada seçiyor…

En soldan en sağa ideolojik seçeneklerle dolu bir seçim…

Rakip İtalyan partileri tarafından ifade edilen çelişkilerin bir kısmı, mevcut İtalyan karakterinin kendisinden çok daha eskidir. Esasında İtalya, dil ve uygarlık bakımından çok eski bir ülkedir. Ancak bugün temsil ettiği tek devlet, 19. yüzyılda Giuseppe Matzini, Camillo Benso (Cavour Kontu ) ve Giuseppe Garibaldi’nin çabalarıyla doğdu.

Başlangıç ise, 1815’te Napolyon Fransası’nın yenilgisi ve Avrupa’nın haritasını yeniden çizmek amacıyla o yıl düzenlenen “Viyana Konferansı” idi. İtalya’yı ilgilendiren yönüyle bu konferans, Napolyon Bonapart işgali öncesi dönemin İtalyan varlıklarının mozaiklerini ortaya çıkardı. Bu varlıklar ya bağımsızdı ya da başta Avusturya İmparatorluğu olmak üzere güçlü komşulara bağlıydı. İtalya, 1843 yılı itibariyle (bağımsızlık-üniter yapı savaşları başlamadan önce ve 1848’den itibaren), beş parçaya bölündü: Kuzeybatı ve batıda Sardunya Krallığı ve Piedmont, Venedik Krallığı, Kuzey ve Kuzeydoğudaki Lombardiya ve adanın ortasındaki Papalık Devletleri… Sicilya ve Calabria (Caloria), Cambanya, Basilicata, Bulia, Abruzzo ve Molise eyaletleri dahil olmak üzere, Lazio, Umbria, Markia, Emilia Romanya eyaletinin batı bölgesi, batıdaki Toskana Büyük Düklüğü ve Sicilya Krallığı’nın mevcut illerini kapsar. Bu, Parma, Modena ve Luca Dükleri de dâhil olmak üzere küçük parçalar da vardı.

Ayrıntılara girmeden söylemek gerekirse, bu parçaların İtalya adıyla birleşmesinden sonra bile bu bütünlük, tüm dilsel, kültürel ve demografik yapısıyla bir “ulus devlet” haline gelemedi. Hâlâ kültür ve dil üzerinde sınırların ötesinde bir İtalyan etkisi ve onun içinde Almanca ve Fransızca’nın etkisi vardır.

Aslında, İtalya’nın güneyi ve Sicilya, Helenistik (Yunan) dünyasının bir parçasıydı; O dönemin en önemli şehirleri Siracusa (Araplarda Sarkusa) ve Neapolis (Napoli), “yeni şehir” idi. Arşimet Siracusa şehrinde dünyaya gelmişti. Bundan sonra, bu bölgenin bir bölümü, 828’de Esed bin Furat’ın liderliğindeki Müslümanlar tarafından fethedildi. Burası Sicilya’yı fetheden Müslüman dünyanın bir parçasıydı ve onun büyük şehirleri olan Calabria ve Reggio’ya kadar varmışlardı. Esed bin Furat, Siracusa’nın 828 yılında kuşatılması sırasında öldü ve bu şehre defnedildi. Her ne kadar “Akdeniz” –Hem Yunan hem de İslami- etkisi güney İtalya’ya damgasını vursa da, Batı ve Orta Avrupa kültürleri, Kuzeyi, günümüze kadar derinden etkilemiştir. Kuzey ve Güney arasındaki fark, sadece kültürde değil, kalkınma ve ekonomide de ortaya çıkmıştır. En başta Milano, Torino, Brescia, Bologna ve Modena şehirleri olmak üzere Avrupa’nın en önemli sanayi ve finans kaynaklarını kuzeydeki şehirler oluşturmuştur. Güney ise kırsal, tarımsal ve turistik bir bölge olarak kalmıştır. Ekonomik “kasları” zayıf ve kişi başına düşen gelir oranları Kuzey’in kişi başına düşen gelirinin çok altındadır.
Sosyo-ekonomik eşitsizlikler, siyasi hayatı ve partizan sadakati modelini de etkilemiştir. Kuzeyde’ki büyük şehirler, sendikalar, sol partiler ve laik liberalizmde gelişmeye devam ederken, Güney’deki kırsal kesim ve kentler üzerinde, Katolik Kilisesi, muhafazakar ve yerel sadakatler etkili olmuştur. Bu unsurlar sonradan mafya temelli bir yapıya dönüşmüştür. En ünlüleri “Sicilya” ve “Napoli” Mafyalarıdır.

Soğuk Savaş döneminde, İtalya’nın en büyük ve en güçlü partileri Hristiyan Demokrat Partisi ve İtalyan Komünist Partisi idi. Avrupa’daki en büyük Komünist Parti, çoğu büyük kentte, uzun zamandan beri, yerel ve bölgesel politikalarda egemenliğini sürdürdü ve hatta dünyanın Katolik kalesi olan Roma belediye başkanlığını kazanmanın eşiğine geldi. Güneydeki güçlü Hıristiyan Demokrat Parti (1943’te kurulmuş), çoğu İtalyan başbakanını kendi saflarından çıkardı. Bir süre siyasi rekabet sağ ile sol kanat arasında yaşandı, Yansımaları ise daha sonra ortaya çıktı. Partinin çöküşünden (1994’te) ve sol kanadındaki kalıntıların sol merkez partilerine katılmasından sonra, sağ kanattan bir grup da sağ partilere hatta radikal sağ partilere katılma durumunda kaldılar.

Soğuk savaşın sona ermesi, Doğu bloğunun çökmesi, İtalya’da çok şeyleri değiştirdi. Komünizmin çöküşü, Moskova’dan ideolojik ve örgütsel olarak bağımsız olmasına rağmen, Komünist Parti’yi sarstı. Kutuplaşma durumunun getirdiği baskının sona ermesi, Hristiyan Demokrat Parti içindeki yolsuzluğun yaygınlaşması ve bunun ortaya dökülmesi, sembol isimlerin bir kısmının mafya ve organize suçla bağlantısının ortaya çıkması, artık yok olan komünizm tehdidi ile “mücadele” ihtiyacını ortadan kaldırdı.

Daha da ötesi, değişim, birçok bileşenle birlikte İtalya’nın dört bir yanındaki toplumun kendi dokusunu kapsamıştır. Küreselleşmenin rüzgârları, Avrupa’da olduğu gibi ülkeyi vurdu ve küreselleşmenin zengin Batı Avrupa’da yarattığı etki zengin kuzey bölgede de görülmüş oldu. Zira izole edilmiş diğer bölgelerin tepkisini tetiklemiş oldu. Sonra sahneyi daha koyu hale getirmek için Afrika’dan göç dalgaları geldi. Nasıl olmasın? Afrika kıyıları Güney İtalya’nın adaları ve plajlarından ne kadar uzak ki? Coğrafya yalan söylemez.

Kuzey İtalya’nın Alto Adige ve Friuli gibi bazı bölgeleri Almanca, Fransa sınırları yakınında bulunan özellikle Aosta Vadisi de Fransızca konuşmakta. En zengin illerinden olan Lombardiya ve Venedik, İtalyan kimliğini ancak bazı şartlarla kabul eder, aksi halde ayrılma mukadder olur.

Afrika’nın komşusu olan Güney ise yani “Tunus’un Roması”, Eski Punik savaşlarından farklı yeni bir savaşla karşı karşıya. Bu kez ortada Güney’den gelen savaşın tam aksi bir tehlike var. Artık bir Kartaca yok… ne Zama ne de Cannae muharebesi var artık…

Hannibal’ın bugünkü tehlikesi, Avrupa’da ve İtalya’da emniyetli liman arayışında olan mültecilerle mücadele…

Kısacası, İtalyanlar, oyunun kuralları değiştikten sonra, bugünkü ekonomik ve demografik kaygılarla oy kullanıyorlar.