Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Parlamento seçimleri ne ilktir ne de son seçim olacaktır | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Cibran Basil, Hasan Nasrallah ve Saad Hariri, zaferlerini peşi sıra ilan ettikleri zaman, Hizbullah ve Emel militanları, en az 2008’deki olaylar kadar rahatsız edici ve kışkırtıcı bir görünümde –her ne kadar atılan silahlar daha az olsa da!- Batı Beyrut sokaklarını adeta işgal ettiler.

Bu neden oldu?

Sebepleri gayet açıktır, Hizbullah veya Emel sorumlularından biri dahi evlense benzer bir şey gerçekleşebilir, zira 2008’den sonra ve hatta bundan önceki yıllardan alışık olduğumuz şeylerdir bunlar…

Hasan Nasrallah, Saad Hariri’ye 2009 seçimlerinden sonra bir hükümet kurmak için bir araya geldiğinde şöyle demişti: “Ayrıcalığınız ve dokunulmazlığız yok ve arzu ettiğimiz zaman sizi yok sayabiliriz!”

İşte bundan dolayı Saad Hariri, Cumhurbaşkanı ve damadı Cibran Basil ile ilişki kurmada daha az zorlanacaktır. Basil ise, Hristiyanların Müslümanlardan, pozisyonlar ve anlaşmalar yönüyle ayrılmasını talep etmektedir.
Bunların hepsi açıkça görünmüyor ve sadece sınırlı sayıda bilinçli Müslüman tarafından hissediliyor.

Güven telkin etmede kullanılabilecek tek mekanizma artık Lübnan ordusudur ve onun da kontrolü anayasanın öngördüğü şekliyle kabinede değil Cumhurbaşkanın elindedir.

Tekrar sormak istiyoruz: 5-7 Mayıs 2018 Pazartesi günü Beyrut sokaklarında yaşananlar neden gerçekleşti?

Çünkü insanların kendisinden nefret ettiğini bilen yasadışı her silahlı adam, her zaman muhataplarını gizli ya da utandırarak değil, güce teslim etmeye açıktan zorlamak ister.

Hiçbir zorba, medeni ve zarif değildir. Binlerce insanı öldürten, sokaklarda silahlı gösteri yaptıran, Saad Hariri’nin fotoğraflarını yaktıran ve insanların arabalarını parçalatan biri nasıl zarif olabilir?!

Bu insanları gören biri ilerleme ve şehirleşme çağrısı yaptıklarını zannedebilir, ancak yaptıkları şey başkalarını hakir görerek çığlık atmaktır: ‘Beyrut bizimdir, Beyrut bizim mülkümüz! Ve Nasrallah şöyle diyor: Beyrut Direnişçilerindir! Bu direnişçiler, Beyrut’un sokaklarını işgal etmişlerdir, çünkü Beyrut onların değil ve onu işgal etmek istiyorlar!

Tüm bu yaşananlar ve gerçekler Saad Hariri ve Cibran Basil’in farkında olduğu şeylerdir. Ama her iki yakın müttefikin farklı endişe ve arzuları var. Basil bir yandan Hristiyan muhaliflerini mağlup ettiğini ve diğer yandan çok sayıda Müslüman’dan Hıristiyan oylarını kurtardığını kanıtlamak istiyor. Aslına bakılırsa Samir Caca Basil’in aleyhine çalıştı ve Saad Hariri, Hristiyan-Müslüman temasının kaldığı birçok bölgede Basil ile birlikte hareket etti. Basil, Hariri’nin desteğinden faydalandı ve Hariri Basil’e olan desteğinden dolayı kaybetti ya da kaybı daha da arttı çünkü Sünni seçmenler Basil’i veya kurulduğu günden bu yana kendilerine karşı olan bu partiyi kabullenmedi. Basil nihayetinde istediğini elde etti ancak birkaç ay önce Nebih Berri hakkında söylediği aşağılayıcı sözden dolayı Doğu Beyrut’taki partisinin merkezine saldırı düzenlendi.

Herkesin merakla beklediği, Nasrallah’ın zafer konuşması değildi, zira Lübnanlıların diğer kesimi buna alışmış durumda. Bilakis merakla beklenen, bloğunun milletvekillerinin üçte birini kaybeden Saad Hariri’nin konuşmasıydı (seçimlerden önce 34 olan sayı 21’e düşmüş oldu, bilakis değineceğimiz gibi daha da az!).

Maruz kaldığı bu gerilemenin özel ve genel nedenleri olup, hepsinde kendisinin bir parça sorumluluğu var. En büyük sorumluluk kendisinin onayladığı seçim yasasındadır.

Seçim bölgelerinin oluşumunda Hristiyanların Müslümanlardan ayrılması, tercihli oy kullanma, mutlak görelilik gibi esaslar seçimi etkilemiştir. Herkesin bundan sorumlu olduğunu söyleyerek sorumluluğu Hariri’den biraz azaltsak dahi, adayların seçimi konusunda ne diyeceğiz?
Dört ya da beşi Suriye’den emanetçi adaylardı. Beşşar Esed’in hayatta kalma şansı arttıkça bunların geri döneceklerini düşünüyorum.

Bir diğeri ya da üçüncü şey: Adayların niteliği…
Eskilerden 2, 3 ya da 4’ü hariç, bir tanesi dahi kanun yapmada deneyim sahibi değildir. Tümü genç erkeklerden oluşuyor ve deneyimsizdirler ve en yaşlıları ise zengin olduğu için aday gösterilmiştir. Daha yaşlı ve tecrübeli “Müstakbel” milletvekilleri ve bakanları ya seçim yasası (Seçim bölgeleri ve tercihli oy) nedeniyle ya da fikir ayrılıkları nedeniyle aday gösterilememiştir.

Dördüncü neden ise çoğu bölgede Basil ile ittifak yapılmış olmasıdır. Seçmenlerin bu durumu içlerine sindiremediği biliniyor. Beşincisi, Beyrut ve Trablus’daki listelerin dışından gösterilen Sünni adaylara yönelik yürütülen sert seçim kampanyalarıdır. Örneğin yolsuzluk yaptıkları söylenerek itibarsızlaştırılmışlardır.

Bunun istisnası Eşref Rifi’dir. Bütün saldırılara rağmen başarılı oldu demek ki itibarı varmış. Başbakan Hariri, 21 sandalye kazandığını söyledi, ancak 2009 yılına kıyasla 14 sandalye kaybettiğini söylemedi. Sünnilerin çoğunluğunun neden Beyrut’ta oy kullanmak için sandığa gitmediğini (Beyrut’ta bu oran yüzde 36) söylemedi, dolayısıyla Hizbullah, Emel ve El-Ahbaş’ın adayları kazandı. Akkar dışındaki tüm bölgelerde seçim sandıklarına gidip oylarını kullandılar. Sünnilerin ağırlıklı olduğu bu yerde gitmemeyi tercih ettiler. Akkar dışındaki yerlerde Müstakbel Partisinin başarısız olmasının önemli nedenlerinden biri de budur. Daha önce de belirtildiği gibi, Caca veya Canbolat ile temasın olduğu bölgelerde, Sünni seçmenler, Basil’in oylarını azaltmak için kendi listelerinden olanlara oy kullanmaya istekli davrandılar. Bayartalılar, Trabluslular, Bekalılar, Saydalılar ve Akkarlılar, Hariri’nin bu olanların niçin yaşandığını söylemesini beklediler. Kendisi konuşma yaparken Hizbullah’ın silahlı militanları Beyrut ve banliyölerinde cirit atıyordu.

Nasrallah’ın konuşmasına gelecek olursak; Siyasi ve manevi zaferini ilan etti. “Direniş”, mücadelesini sürdürebilmesi için (işgalden kurtuluş ve terörle mücadelede!) Teminatlar istediğini söyledi. Hükümetin üçte birini temsil eden bu etkisiz tarafın bu teminatları verdiğini Lübnanlılar gayet iyi biliyorlar. Mevcut hükümette ve müteakip hükümetlerde, pazarlıklarla ilgili Basil ile aralarındaki soğukluğa rağmen, temsil oranları üçte ikiden az olmayacaklar. Hizbullah, Irak’taki Haşdi Şabi’de olduğu gibi, silahlarını meşrulaştırmak için Temsilciler Meclisi’nden yasal teminat almak istiyor gibi görünüyor. Bu durum altı ay önce Dr. Faris Said tarafından öngörülmüş bir şeydi. Kuşkusuz, bu seçimlerin kazananı, Hizbullah ve Emel’dir. 26 Şii milletvekilinin yanı sıra Sünni ve Hıristiyanlardan kendilerine meyilli 15 milletvekili kazanmışlardır. Bölgedeki savaş tehlikeleri fırtınalı olduğu için cumhurbaşkanı, seçimlerden önce vaat ettiği gibi, şimdilik savunma stratejisini tartışmaya açmayacaktır. Hizbullah’ın silahları üzerindeki anlaşmazlık sembolik bir başlık olarak sürüp gitmektedir. Ancak Partinin bizzat kendisi bunu talep edebilir ve eski argümanları kullanabilir: “ordu zayıftır ve İsrail’i caydırmak ve terörizmle savaşmak için partinin silahlarına ihtiyacımız vardır.”

Saad Hariri, partinin silahlarını içeride kullanmadığını söylemişti ancak geçen Pazartesi günü silahları Beyrut caddelerinde görünce hayal kırıklığına uğramıştır herhalde!
Temsilciler Meclisi Başkanı’nın aracılığıyla daha fazlasına cüret edip, kendisine bağlı olan milletvekillerini -üçte birinden fazla- silahı meşrulaştırmak için çağırabilir. Fakat her halükârda, bu gerçekleşmese bile, Suriye’deki İsrail-İran savaşı gerçekleşir ve Hizbullah Lübnan’dan buna katılırsa yetkililer bu konuda ne diyecekler? Bu, 2006 yılında gerçekleşti. Yetkililer ve diğer Lübnanlılar partinin yanında durdular ve Nasrallah sadece iki hafta sonra “ilahi” zafere vurgu yaptıktan sonra herkesin İsrail uşağı olduğunu iddia etti!
Başbakan Hariri Pazartesi akşamı yaptığı açıklamada, uluslararası organların seçimlerden ve sonuçlarından memnun olması gerektiğini söyledi. Kendisi de memnun gibi duruyordu! Nasrallah, Basil ve Hariri’nin memnun olmaları yeterli midir bilemiyorum?

Bizler, yetişkin ve bilinçli vatandaşlar olarak seçimlerden ya da sonuçlarından memnun değiliz. Her gün silah ve terör baskısı altında yaşadığımız sürece bu seçimler ne ilktir ne de son seçimler olacaktır. Gerçek güç ve kuvvet ancak Yüce Allah’a aittir.