Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Postmodernliğin sosyal olgu ile ilişkisi nedir? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Dr. Abdullah Gazami, toplum eleştirisi ile ilgileniyor ve topluma etki eden yeni gündemler üzerine analizlerde bulunuyor. Bu alanda on yıllardır bilişsel bir önceliğe ve role sahip. Son dönemlerde bir televizyon programında sosyal olgu ve yeni medya sıçraması üzerine konuşma yapıyordu ve bu birbirini takip eden çekişmeler ve postmodernizmin sebep olduğu patlamalar arasında bir bağlantı kurdu. Bana kalırsa yeterli bir bilişsel nedensellik olmaksızın postmodernizm ve iletişim sıçramaları arasında bağlantı kurmada biraz abartıya kaçtı. Modernizm ile sonuçları hakkında konuşmak ve formlarını yenilemek, sıradan felsefe öğrencileri arasında bile yaygın hale geldi. Ünlü Alman filozof Jürgen Habermas’ın da tabiriyle postmodernizm, yeni bir dönemece girdi. Onun ‘Modernliğin Felsefi İfadesi’ adlı önemli kitabını okuyup oradaki büyük dönemeçleri gözlemleyen ve postmodernizmin sebep olduğu kırılganlık ile klasik modernizmin kendini savunduğu geçişler hakkında düşünen insanlar, bunun ayırdına varabilir.

Gazami, postmodernizmin sosyal medya devrimi de dâhil olmak üzere mevcut iletişim biçimleri üzerinde egemenlik kurduğuna inanıyor. Bu iddia, postmodernizmin işlerlik hipotezinden ve onun yirminci asrın ikinci yarısında olduğu gibi gerçekliğin harekete geçirilmesindeki rolünden hareket ediyor. Gerçek şu ki postmodernizm ve çağdaşı olan birçok siyasi ve ekonomik küreselleşme devrimin, sosyal bilimler alanında ‘yapısalcılık-postyapısalcılığın’ ve genom araştırmalarında biyolojik bilimsel teorinin gelişiminin hepsinin insani araştırmalara bir etkisi bulunmaktadır. Örneğin; botanik alanında bir Deleuze okuması, onun ‘rizom’ felsefesinin açıklanmasında bir sonraki bir kavramın inşa edilmesine etki etmiştir. Bundan dolayıdır ki hızlı medya çevrelerinde kargaşa yaygındır. Ancak Gazami gibi bir akademisyenin buna düşmesi, bu duruma müdahale etmeyi zorunlu kılmaktadır.

Postmodernizm, çeşitli kanallar ve kaynaklar üzerinden felsenin patlaması ile sona erdi ve gelişti. Postmodernizmin etkisi, tarihin bir parçası oldu ve yirminci yüzyılın sonlarında modasının geçmesinden sonra kayboldu. Mesela Alman düşünür Raul Eichelmann, 2000 yılında, ‘Postmodernizmin Sonu’ adlı bir kitap çıkardı ve kitapta sanat ve sinema üzerinden estetik ve sanatın patlaması konusundaki tartışmaları ele aldı.

Postmodernizmin, son zamanlardaki sosyal medya ile bir alakası yoktur. Teknolojik patlamaların sonucu, postmodernizmin ardından gelen aşamalarla bağlantılıdır. Bu ise, insanın teknoloji ile olan ilişki tarihinde daha çok insanın Heidegger’in ‘zamanın metafiziği’ olarak nitelediği makine olan ilişkisindeki çatışmalarla bağlantılı olan bir kattır. 21.yy’da makine, insanın yöneticisi haline geldi. Buhar makinesinin keşfedilmesinden bu yana yüzyıllar geçtikten sonra da insan, onu yönetir oldu.

Teknolojinin ortaya koyduğu açmazların etkisi, tek bir sebep ile ilişkilendirilmemelidir. Bu iletişim araçları, bize Nietzsche’de olduğu gibi teknolojiye ilişkin ilk araştırma ve incileri hatırlatıyor. Bununla birlikte Heidegger, analizde daha dinamik bir süreci ele alır. Önceden, Nietzsche’nin, ‘makine çağı’nı eleştirmeye başlayıp oklarını ‘makine kültürü’ne yönelttiğini yazmıştım. Buna göre bu kültür, kalabalıkları, ‘bireyin çarkları arasında eridiği ve tek bir hedefi gerçekleştirmek amacıyla kullanılagelen tipik bir makine’ haline getirmektedir. Onun ardından Heidegger, teknolojinin dünya ile ilişkisini çalışmak ve daha pek çok araştırmasından birini bu amaca hasretmek için geldi. 1927 yılında kaleme aldığı ‘Varlık ve Zaman’ adlı temel kitabında da bu sorgulamasının pırıltılarını görüyoruz. Bir makalesinde Luc Ferry, Heidegger’in teknolojinin mahiyetine dair bir tartışmasını, Heidegger’in modernite tartışmasının sıralı ipi haline getirdi.

Heidegger’in, 1937 yılındaki Nietzsche ve ‘sonsuz döngü’ hakkındaki bir çalışmasında ‘modern bilimlerin teknolojik üslubu’ ve teknolojiye hükmeden ‘matematiksel akla’ işaret ettiğini görürüz. Heidegger aynı şekilde 1938 yılında ‘Dünyanın Algılar Çağı’ başlığı altında yaptığı bir konferansında, daha sonra ‘asrımızın teknolojik yorumu ve algısı’ olarak ele alacağı tüm unsurları biraraya getirdi. O, bu konferansında ‘mekanize tekniği’, modern zamanların temel olgusu olarak tanımlıyor. Varlık ve Zaman adlı kitabında ise bu meseleye, uğraş dünyası olması açısından ayrışma ve yozlaşma hakkında konuştuğunda değiniyor ve şöyle diyor: “Açık varlık (dasein) açısından doğa, bir ahşap deposu, bir kaya tepesi; nehir, itici bir su gücü; hava ise bir üfleyici ve yelkenli geminin hareket ettiricisidir.”

Son olarak, postmodernizmin sosyal iletişim kanallarının harekete geçirilmesinde dalga etkisi üzerinde ısrarcılık, yalnızca canlı bir olgu faraziyesinin ölü bir nedene dönüşmesidir. Nitekim bu dalga aşıldı ve etkileri, tarihi ve etkileşimleri kaldı. Bununla beraber teknoloji ve onun beraberinde getirdiği ahlak ve yaşam tarzları, insan ve onun varlığının ilişkilerine dair bir tartışma bağlamında felsefi bir şekilde ele alınmayı hakediyor. Böyle bir analiz, analizin tek bir boyutu ile ilgilenmekten kesinlikle daha faydalıdır. Nitekim postmodernizm ve sosyal olgu arasındaki zalim ilişki modelinde de bunu görüyoruz.