Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Putin’in aldığı Lenin ve Gromıko dersleri | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bugünlerde Moskova siyaset çevrelerinde yapılan tartışmalarda en çok kullanılan kelime: ‘Taziz’. Yani destekleme ve pekiştirme. Vladimir Putin’in cesur ve riskli politikaları sayesinde Rusya’nın uluslararası alanda büyük bazı kazanımlar elde ettiği ve şimdi yapılması gerekenin bu kazanımları pekiştirmek ve ödenmesi gereken diplomatik, ekonomik ve politik bedeli olabildiğince azaltmak olduğu düşünülüyor.

Bu tartışmaların ilham kaynağı ise Lenin’in şu meşhur sözü: İki adım ileri, bir adım geri. Sovyetler Birliği Kurucusu, bu sözlere dayanarak o zamanlar Rusya içlerinde cılızlaşan Bolşevik tutumu semirtmek için Brest-Litovsk Anlaşması’na uyarak geniş topraklardan vazgeçmişti.

Daha sonra Lenin, burjuva sınıfının artan muhalefetini karıştırmak için bir adım geride ortaya attığı yeni ekonomi politikasını haklı çıkarmak için de aynı söze dayanmıştır.

Putin’in ilk siyasi eğitimini kısa adıyla KGB olarak bilinen ve Yuri Andropov’un başkanlığındaki Sovyet istihbaratının karanlık dünyasında almış olmasına bakarsak Lenin düşünce okulunun bir öğrencisi olmadığı söylenebilir. Bununla beraber bugün Rusya içinde tartışmasız 1 numaralı adam olarak görülen Putin, gözlerden uzak kalma ve gerektiğinde sessizliğini koruma becerisini her zaman ortaya koymuştur.

Boris Yeltsin’in sağ kolu olduğu zamanlarda bunu yapıyordu. Öyle ki birçok kişi ona başkanın çanta taşıyıcısı nazarıyla bakıyorken o, planlar kuruyor ve ülkedeki iktidarın zirvesini ele geçirmeye hazırlanıyordu.

Putin’in Sovyet döneminden aldığı bir ders daha var ama bu kez yaklaşık yarım asır Rus dış politikasına damgasını vuran Andrey Gromıko’nun liderliğinden. Gromıko, en azından İkinci Dünya Savaşı’na kadar varlık gösteren ‘Vestfalya’ sisteminin miadını doldurduğunu ve yerini dünya üzerinde kayda değer bir etki bırakabilecek potansiyele sahip yegâne iki gücün yani Sovyetler Birliği ve ABD’nin temsilciliğinde ikili bir tekel sistemine bıraktığına inandı.

Moskova’nın bugünlerde, Putin’in Gromıko’nun bahsettiği ikili tekel sisteminin en azından bir kısmını diriltmeye yaklaştığıyla alakalı söylentilerle kaynaması şaşırtıcı değil. Bu, Washington’daki Donald Trump yönetimi ile yakınlaşma çabaları ile yeni bir biçim alıyor.
Geçtiğimiz hafta, Trump ve Putin arasında bu yıl yapılacak olan bir zirve hakkındaki konuşmalar arttı. Bu sırada ABD’nin Moskova Büyükelçisi John Hunstman’ın bu zirvenin hazırlıkları için Washington’a bir gezi yaptığı konusunda çıkan haberlerin sebep olduğu gerginlik hâkimdi.

Hunstman, Rusya ile yakınlaşmayı destekleyen en güçlü ses olarak biliniyor.

Burada kayda değer nokta şu ki Trump ve Putin, 2017 senesinde iki kez bir araya geldi. Önce G-20 zirvesi için Hamburg’da daha sonra Asya ve Pasifik Ülkeleri Liderler Toplantısı münasebetiyle Vietnam’da. Bir Rus kaynağın aktardığına göre buluşma süresince ciddi meseleler hakkında resmi düzeyde bir konuşma olmadı. Ancak iki isim de birbirlerine ‘iyi duygular’ ile yaklaştı.

Putin, o zamandan beri Trump’ı ikna etmek ve Washington’da Rusya ile olan yakınlaşmayı eleştirenlere karşı kaygıları dindirmek için birçok adım attı. Amerika’nın Rus konsolosluğunu ve ticari temsilcilik merkezlerini kapatma ve çok sayıda Rus diplomatı sınır dışı etme kararına karşı hafif tepki vermeyi yeğledi.

Suriye meselesinde Putin, İran’a ve Esed’e bağlı diğer üslere karşı Amerikan ve İsrail saldırılarının risklerini artırabilecek S-300 uçaksavar sistemlerini Şam’a teslim etme anlaşmasını iptal etti.

Belki de bundan daha önemlisi, Putin’in İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Avigdor Liberman’ı ağırlaması idi ki bu ikisi, İsrail’in İran güçlerini ve onun işbirlikçileri olan Lübnanlı, Afgan ve Pakistanlı paralı askerleri Golan Tepeleri ve İsrail sınırlarına yakın bölgelerden çıkarma konusundaki kararlılığını Rusya’ya bildirmek için gelmişti. Tahran’ın yaklaşık 8 haftadır Suriye’ye ‘şehit olmak’ için gelecek yeni dalgaları göndermeye ara verdiğine bakarsak Putin’in uyguladığı baskılar etkili olmuşa benziyor. Görünene bakılırsa yeni Afgan ve Pakistanlı paralı askerleri konuşlandırma çabaları tamamen durmuş gibi.

Öte yandan Tahran’ın, resmi basın araçlarının ‘Rus ihaneti’ olarak nitelediği şeyden dolayı öfkeli olduğu belli. Örnek vermek gerekirse; İran İslam Cumhuriyeti adına faaliyet yürüten İrna haber ajansının 30 Mayıs tarihli bir yazısında şu ifadelere yer verildi: “İsrail, Aralık, Şubat, Nisan ve Mayıs’ta Suriye’de yer alan İran ve Hizbullah’a bağlı hedeflere herhangi bir engelleme ile karşılaşmadan rahat bir şekilde saldırdı. Bu saldırılarda birçok adamımız şehit düştü ve çok daha fazlası da yaralandı. Moskova ise bu düşmanlığı görmezden gelmeyi yeğleyerek suskunluğa büründü.”

Yönetimin talimatına dayalı olarak yayınlandığı çok açık olan bu başyazı, İran’ın Batı nüfuzunu kırmak için Rusya ile resmi bir ittifaka girmeyi teklif ettiğini ancak Moskova’nın bu konuda tereddüt yaşadığını da ortaya çıkardı. Tahran aynı şekilde İran’ın yönetimleri üzerinde etkin olduğu düşünülen Irak ve Lübnan’ın da dâhil olduğu ‘bölgesel bir ittifak’ kurmak istemiş ancak Rusya bu fikri pek önemsememişti.

Diğer yandan Putin, Gromıko’nun öne sürdüğü ‘ikili tekel’ düşüncesine itibar ediyor gibi duruyor. Bu sistemde İslam Cumhuriyeti ve ona bağlı olduğu düşünülen ya da doğrudan bağlı Lübnan ve Irak gibi dar bir etkinlik alanına sahip elemanlar, ABD ile bir anlaşma imzalamanın olası olduğu bir zamanda pek bir önem ifade etmez.

Suriye’de İran’ın rolünü azaltmaya yönelik kararlılığını ortaya koymak için Putin, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Beşşar Esed ile yürüttüğü ‘istişarelerde’ Tahran’ı saf dışı bıraktı. Yetmedi, İran’ın tüm güçlerini Suriye’den çekmeye hazırlanmasına dair talebini açık bir şekilde belirtti. Aynı şekilde, iktidardaki mollalara Rusya’nın İran ve onun Lübnan şubesi Hizbullah’ın Rusya hariç tüm yabancı güçleri Suriye’den çıkarmak gibi daha büyük bir planda yer almasını istediğini iletmek için özel elçisi Alexander Lavrentiev’i Tahran’a gönderdi.
Bir gün sonra Rus petrol devi Lukoil şirketi, yeni İran petrol ve doğalgaz sahalarını geliştirmek için yapılan bir anlaşmayı dondurduğunu açıkladı.

Öte yandan Putin, kendini yakın zamanda bir çıkış imkânı olmaksızın Suriye sahnesinde sıkışıp kalmış bir şekilde bulmasının muhtemel olduğu bir zamanda ABD ile yakınlaşmadan Kırım, Doğu Ukrayna ve Gürcistan’daki kazanımlarını pekiştiremeyeceğinin farkında.

Üstelik petrol fiyatlarının düşmesi ve ABD ile AB tarafından uygulanan yaptırımlar, ülkenin farklı noktalarında yaşam koşullarına etki etmeye başladı. Aynı zamanda egemen azınlık, ülkenin mal varlığından daha az faydalanıyor; Batı vizesi ve Batı bankalarındaki paralarını korumak için fırsatları güvence altına almakta zorlanıyor.

Mayıs ayında yıllık olarak yapılan büyük askeri geçit törenine Putin’in Moldova Başkanı hariç davet ettiği tüm yabancı liderlerin hepsi katılmadığında Rusya’nın yalnızlaştığı gün yüzüne çıktı.