Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Putin’in Suriye’den çekilişi, İran için genişleme anlamına mı geliyor? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in gelecek Mart ayında Başkanlık seçimlerine adaylığını ilan etmesiyle yaklaşık yedi yıldan bu yana ilk yabancı devlet başkanı olarak Suriye’yi ziyaret etmesinin ve DEAŞ’ı yok ettikten sonra ordusunun büyük bir bölümünü Suriye’deki savaştan çekeceğini Hmeymim Hava Üssü’nden duyurmasının arasında sadece 5 günlük bir fark bulunuyor.

Putin’in başarısı, önümüzdeki baharda garanti altında. Bununla beraber Rusya Devlet Başkanı, stratejik sahneyi seçti. Çünkü bu sayede 2008 ve 2012 yılları arasındaki Başbakanlık döneminin yanı sıra 2024 yılında bitecek dördüncü Başkanlık döneminde de aday olabilecek.

Sanki Putin, Hmeymim Üssü’nde dünyaya şunları söylüyordu: “İşte büyük Rusya geri döndü ve Beşşar Esed, Suriye krizine askeri müdahalem sonucu dünyaya (ABD ve Avrupa’ya) rağmen hala Başkan! İşte ben üstünlüğümü ilan ediyorum. ABD’nin Irak’ta ve Avrupa’nın ise Libya’daki felaket örneklerine karşı farklı bir müdahale örneği sunuyorum”

Putin, siyaseti günlük gerçek bir televizyona ve uluslararası arenada ise siyasi olgunluğun daimi bir gösterisine dönüştürdü. Siyasi haber ve program yayınları, televizyon dizilerine dönüştü. Bu sayede Rus vatandaşları, anavatanda onurlu, refah ve güvenli yaşamla bağlantılı içeride gerçek bir senede ihtiyaç duyan gurur ve şerefi yaşıyor.

Fakat Putin, ister siyasi isterse askeri olsun Rusya’nın dış rollerinin gösterisinin iki büyük değişkenin gölgesinde Ruslar üzerinde büyük bir maliyete neden olduğunu biliyor mu?

Bu iki büyük değişkenden ilki, piyasa değerinin yüzde 60’ından fazlası ve Rusya’nın temel kaynağı olan petrol kaybı ve diğeri ise, 2012 yılından bu yana Rusya’ya getirilen ekonomik yaptırımlardır.

Bu dış roller, Rus seçmenini özellikle de gençleri etkileme gücünü kaybetti. Çünkü gençler, 2016 parlamento seçimlerine katılmaktan vazgeçtiklerinde Rus rejiminin meşru dayanaklarına bir darbe vurdular. Rusya’nın modern tarihinde en düşük oranda bir katılım gerçekleşti. Öyle ki bu oran, genelde yüzde 47’yi Moskova gibi bir şehirde ise yüzde 28’i geçmedi.

Bunun için Putin’in Suriye’deki uzun vadeli askeri rolünü bitirmesi gerekiyor. Suriye sahnesinin kendi konumunu, iradesini ve vizyonunu dikte etme gücünün döndüğünü doğrulamaya ihtiyacı var.

İki ihtiyaç arasındaki bu çelişki, İran’a büyük bir fırsat sunuyor. Çünkü İran, Suriye sahasındaki konumu ve rolleri aracılığıyla ilerleme kaydediyor.

Amerikalı siyasetçi ve araştırmacı Frederic C. Hof’un gözlemlediği gibi sahaya daha fazla asker sevk edilmedikçe Rus uçakları, Beşşar Esed’in bitkin yönetimini ilelebet koruyamayacak. Eğer Moskova, 10 yılda en az 15 bin Rus vatandaşının ölümüne mal olan Afganistan tecrübesinin tekrarlanmamasına dikkat ediyorsa Lübnanlı, Iraklı, Afgan ve Pakistanlı gibi İran’ın paralı askerlerinden oluşan kara gücüne itimat eder. Bu da Moskova’nın maliyetine kıyasla az bir maliyetle İran için Suriye ve bölgede büyük bir role soyunma fırsatı sağlayacaktır.

Putin’in Suriye’de mollalar rejiminin rolünü azaltmaya çalışacağı iddialarının olduğu bir ortamda Moskova’nın İran’a olan bu ihtiyacını nasıl yöneteceği ve İran’a vermek zorunda kalacağı rolün boyutu ise belli değil.

Suriye’deki varlığını derinleştirmek için İran’ın Rusya’nın kendisine olan ihtiyacından istifade edeceğini düşünenler var. Özellikle İran, mezhep ve azınlık oyununun kurallarıyla Suriye’nin sosyal yapısına nüfuz edebilir.

Nitekim Suriye’deki müdahalenin hedeflenen amaca ulaştığını ve Rusya’nın uluslararası konumunu yeniden düzelttiğini düşünen Moskova’nın aksine İran, Suriye’deki hesaplarında ve iddialarında daha çok inanç temelini baz alıyor. Tabi Putin, baştan beri Rusya’nın uluslararası konumunun düzelmesini istiyordu. Ancak Putin’in şu anki perspektifinin katı yaptırımlardan ve Rus rublesindeki gerilemeden sıkıntı çeken ülkesini yeniden kalkındıracak ekonomik ilişkileri inşa etmeye çalıştığı görülüyor. Putin, uluslararası konumuna yatırım yaptığı Suriye’den S-400 füze anlaşmasını ele aldığı Ankara’ya ve 30 milyar dolarlık nükleer enerji yatırımlarını araştırdığı Mısır’a gitti.

Bunlardan önce Putin, Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’i karşıladı. İki ülkenin hükümetleri, altın ve petrol arama ve çıkartma, jeolojik incelemelerde bulunmak için Rus şirketlerine ruhsat verme ve nükleer enerjinin barışçıl kullanımı konusunda işbirliği yapmak için önemli anlaşmalar imzaladı. Putin’in Afrika’daki stratejik ortak şeklinde nitelendirdiği Sudan’la olan ilişkilerin derinliğine kanıt olarak şu örneği verebiliriz: Sudan, bir adet uçağın bedelinin yaklaşık 35 milyon dolara ulaştığı Rus savaş uçağı Sukhoi’yu teslim alan ilk Arap devletidir.

Dahası ekonomik kaygı, dördüncü ve son derece önemli olan başkanlık döneminde Putin’in öncelikleri arasında yer alacak. Çünkü bu dönem, iki meseleyi gündeme getirecektir: Uzun süre iktidarda kalmanın getirdiği yıpranma ve otoritesinin devamlılığını garantileyecek şekilde anayasal düzenlemeler.

Tabi anayasal düzenlemeler, içeride gerçek başarılar olmadığı sürece kolay olmayacak ve İran’ın rolü için yatırım olanakları açılacaktır.

Bu gerçekler karşısında dünyanın İran’ın pençelerini törpülemek için çabalarını yeniden artırması tesadüf değildir. Zira bu, Paris’te düzenlenen Lübnan için Uluslararası Destek Grubu toplantısında gündeme geldi. Bunlara İsrail’in İran ve Hizbullah’a karşı görülmemiş teyakkuzu ve Arapların hazırlığı eklenebilir. Araplar, Rus müdahalesinin İran için kolay bir zafere dönüşeceğini biliyorlar. Bu, hesapların arasında devamlı bulundurulması gereken şety ise en kötü ihtimal olan felaket senaryosudur.