Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Radikal hareketler ve Kudüs | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak görme kararı sonrasında çeşitli tarafların ideolojik sesleri yükselmeye başladı. Her zamanki gibi nefret ettikleri ülkelerle hesaplaşmak ve bu şekilde saygınlık kazanmak için konuyu kullanmaya başladılar.

Belki de Filistin meselesi tüm solcu, milliyetçi ve İslamcı ideolojik akımları birleştiren en büyük merkez konumdadır. Bu akımların militanları Suudi Arabistan’ın Filistin davasındaki imajını kırmak için hemen harekete geçtiler.

Davanın tarihi boyunca Filistinlilere karşı şerefli Suudi duruşunun sayısının ne kadar olduğu konusuna girmeyeceğiz. Çünkü bu durumda ideolojik bir kısır döngüye, polemiğe kaymış oluruz.

Bilakis ele almamız gereken temel konu, çeşitli radikal hareketlerin bu davayı kullanmasının neticeleri, bunu savunma bahanesiyle Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine saldırma çabalarıdır.

Arapların Filistin’e dair girişimleri, müzakerelerin yönetimi, varlıkların ve gidişatın savunulmasında Filistinlilerle beraber hareket ettiği bilinen bir husustur. Ancak Filistinli elitlerin davanın marjinalleştirilmesine, zayıflamasına ve üzerinde kumar oynanmasına katkıda bulunduğu bir sır değil.

İsraillilerin yerleşim politikasının fırsatlarından yararlanmak için bazı politikacıların kendi müteahhitleri vasıtasıyla anlaşmalar imzalayıp yatırım yaptıkları, diğer bazı kişilerin de ayırma duvarının inşasını desteklediği bilinen bir konudur.

Hamas ise, bazı sorumsuz davranışları ve yıkıcı eylemleri aracılığıyla, bu davanın Araplar ve dünya nezdindeki imajını çarpıtmıştır. İran ve Hizbullah’la olan yakınlaşmasıyla, kuruluşundan bu yana sadece yıkıma neden olmuştur.

Her ne kadar fikri ve ideolojik tarafı Müslüman Kardeşlere (İhvan) dayansa da Hamas, aslen İran’ın finanse ve kontrol ettiği bir harekettir.

Hamas, bu davanın İran’a teslim edilmesine, içeriğinin boşaltılmasına ve güvenilirliğinin zayıflatılmasına katkıda bulundu. Yeni nesillerin bu davaya olan isteksiz tavırlarından sorumlu olan yine Hamas’tır.

Müslüman Kardeşler (İhvan) bu davayı, yeryüzündeki varlıklarını güçlendirmek için kullandılar. Aynı şekilde Sururi hareketi bu davayı Suudi Arabistan’da minberlerde ve eğitim faaliyetlerinde sıkça kullanmıştır.

İhvan’ın dergilerinden birinde Sururi hareketinin Filistin davasına bakış açısını ve hareketin bu konudaki eylem tarzını ortaya koyan bir yazıda, hükümetlerin Filistin davasında pasif kalmalarından bahsediyor, çözüm olarak da askeri birlikler kurma ve direnişe geçmeyi öneriyordu. O dönem, Sururi hareketine mensup nesilleri harekete geçirmek için yol haritası mesabesinde birçok makale yayınlanmıştır.

Fetki Yeken’in yazılarını bu bağlamda zikredebiliriz. Sefer Havali de vermiş olduğu ders ve seminerlerle, bu örgütün Filistin davasına olan ilgisinin artmasında büyük etkisi olmuştur. 2000 yılında yayınlanan “Recep Direnişinde Öfke Günü” adlı kitabı büyük etki bıraktı. Kitapta İsrail devletinin sonunu öngördü. İncil ve Tevrat nüshalarına dayanarak “Yahudi karakteri”ne dair tahlillerde bulundu. Mesele, eylemcilerin motivasyonlarını yükseltmek için gerekli enerjiyi sağlamaktı.

El Kaide örgütü ise; Filistin davasını, kendi terör faaliyetlerinin etki alanını genişletmek için istismar etmiştir.

El-Cezire, 11 Eylül olaylarından sonra el-Kaide’den elde edilen bir kaset yayınladı. İçeriğinde meşhur Bin Ladin şöyle diyordu: “Allah’a yemin olsun ki, Filistin rahat yüzü görmedikçe ABD’de kendini emniyette göremeyecek.”

Bilinen bir husustur ki bu örgütün yapısı ve eylem planlarında Filistin’in işgalden kurtarılma meselesi öncelikli hedefler arasında yer almaz. Esas ilgilendiği konu “Kafir” İslam hükümetlerini düşürmek, Arap yarımadası ve dünyanın diğer yerlerinde bulunan Haçlılarla çatışmaktır. Bununla birlikte, diğer terörist hareketler gibi bu davayı, daha fazla militan kazanmak ve İslam topraklarında gençler arasında örgütlenmede meşruiyet zemini oluşturmak için kullanmak istedi.

Şii milislerde de durum hemen hemen aynıdır. Kasım Süleymani’nin “Kudüs Gücü” adını verdiği örgütün Filistin davası ve kurtuluşu ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Aynı durum Kudüs’ü minber söylemlerinin merkezi haline getiren ve bunu da sahada militan devşirmek için kullanan Hizbullah için de geçerlidir. Filistin davasını, Suriye’deki toplu soykırım için kullanmıştır. Nasrallah’ın bilinen açıklamasında, Kudüs’e giden yolun Kalamun ve Zabedani’den geçtiğini söylemişti. Çocukların ve kadınların heder edilmesi ve toplu katliamların işlenmesi, “Kudüs” ve “Filistin davası” sloganı altında gerçekleştirilmiştir.

Filistin davasının bu çirkin kullanımı bizlere şunu öğrenme görevi veriyor; Bu davayı kullanmaktan, slogan olarak pompalamaktan ve rahatsız edici tarihine sürekli eğilmekten ne kadar fayda elde edildiğidir. Artık bu dava İnsanlık ve ırkın sivil değerlerden yoksun bırakılması, parti ve hareketlerin ortaya çıkarılması alanına dönüşmüştür.

Bu nedenle, medya üzerinden konuyu tırmandırmak, gerekçelendirmeleri düzeltmek veya Körfez Devletleri’nin konuyla ilgili halka yönelik onurlu pozisyonlarını geri kazanma tuzağına düşmek yerine, Suudi Arabistan’a yapılan saldırıya karşı doğru tepki vermektir. Soruna rasyonel ve gerçekçi bakmalıyız. Özellikle de menfaat aracı haline getirilen bu davanın politik malzeme olmaktan çıkarılması için uzmanların ve medyanın fikri cesaretine ihtiyaç vardır.

Nizar Kabbani şiirinde söylediği gibi:

Filistin sizindi…

Değerli yumurtasından yediğiniz bir tavuk gibi

Filistin sizindi…

Ticaretini yapıp durduğunuz Hz. Osman gömleği gibi