Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Radikal örgütlerin yeni merkezi: Avrupa hapishaneleri | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Amsterdam’ın kenar mahallelerinde yaşayan Hollandalı Bünyamin Hirman, 2003 yılında hırsızlık ve gaspçılık suçlamalarından hapse girdiğinde henüz ergenlik çağlarında genç bir Hristiyandı. Hirman uzun bir süre içerde kaldıktan sonra ailesini ziyaret etmesi için kendisine iki günlük izin verilmişti. Bu süreçte Hirman’ın İslam’ı seçerek Müslüman olduğu herkes tarafından bilinen bir durumdu. İzni kullanması için serbest bırakıldıktan sadece saatler sonra suça bulaşan Hirman, iki polis memurunu öldürmüş ve onlardan çaldığı silahla transit bir aracın şoförünü öldürmüştü.

Hirman’ın bu derece radikal biri haline gelmesi elbette münferit bir vaka değil. Hali hazırda Avrupa hapishaneleri, adeta radikal İslamcıların türediği bir merkeze dönmüş durumda. Özellikle Ortadoğu’da terör örgütü DEAŞ saflarına katılan 1500 kişinin Avrupa’ya iadesiyle bu durum daha da katmerleşmiş vaziyette. Bu kişiler hakkında açılan davalar ise devam ediyor.

Belçika’da Terörle Mücadele Uzmanı ve Belçika Egmont Uluslararası İlişkiler Kraliyet Enstitüsü’nde Araştırmacı Thomas Reinhard, “Birçok kişinin tutuklanması, terör suçlamasıyla olmadı. Daha önce bu kadar çok mahkumu hiç bir arada görmedik. Onları bir araya getirerek birbiriyle iletişim kurmalarını kolaylaştırmalıyız. Atmamız gereken bu adımların sonuç vermesi, uzun zaman alabilir. Meslektaşlarımdan ikisi, Suad Muhnit Joby ve Eric, cezaevlerindeki mahkumların dini radikalizm ve aşırıcılık gibi fikirlere kapılmasını engellemek için Avrupa’daki hapishaneleri bir ay boyunca dolaştı. Bu süreçte ülkelerin buna engel olmak için hangi önlemleri aldıklarını içeren ayrıntılı bir makale kaleme aldı. Bu konuda oldukça farklı stratejileri benimseyen Belçika ve Almanya’daki cezaevlerini ziyaret etti” şeklinde konuştu.

Joby ve Eric Avrupa hapishaneleri üzerine yazdıkları raporda şunları söylüyorlar:

“Cezaevleri, temelinde radikal İslamcı ideolojilerin bulunduğu teröre karşı küresel anlamda verilen mücadelenin en modern mekanları haline geldi. Bu cezaevleri nasıl oldu da terör ve radikalizmin türediği birer merkeze dönüşebildi?”

Modern İslamcı Hareketleri tarihi boyunca çeşitli ülkelerdeki cezaevleri, terör örgütleri için birer anaokulu görevi gördü. Radikal kişiler, aileleri ile ilişkilerini tamamen kestiğinde veya toplum içerisinde diğer ılımlı yaklaşımlardan uzaklaştığı durumlarda, hayatlarında haksız ya da adil bir durumla karşılaştıklarında, içlerindeki öfke ateşi daha da körükleniyor. Böylece intikam almak için birer fanatiğe dönüşüyorlar. Cezaevine düştüklerinde ise çevrelerinde birçok kişisel-toplumsal- fikri bunalımlar geçiren gençlerle karşılaşıyorlar. Bunlar daha çok “kimlik arayışında” olan ve hayatlarını “bir dava uğruna” yaşadıklarını söyleyen kişilerden meydana geliyor. Böylece cezaevleri, radikalizm yanlıları için bir altın fırsata dönüşüyor. Süreç içerisinde bu kişileri aralarına alıp ideolojik bağlılıklarını güçlendirmek ve eğitmek daha kolay oluyor.

Radikalizm yeni bir olgu olmadığı gibi bununla fikri ve psikolojik yönden mücadele etmek için yapılan rehabilitasyon süreci de yıllardır uygulanıyor ve günümüzde de devam ediyor. Bu alışılagelmiş bir problem. Şu an Avrupa hapishaneleri, zamanında DEAŞ’ın veya El Kaide’nin saflarında savaşmak ya da sözde İslam hilafetinin bir parçası olabilmek amacıyla Suriye’ye giden mahkumlarla dolu. Avrupa’ya dönenlerin çoğuna hemen hapis cezası veriliyor. Bu sefer de, bu kişilerin cezaevlerinde örgütlenmesi veya çıktığında saldırı düzenlemesi gibi bir risk meydana geliyor. Buna ek olarak, Ortadoğu’dan dönenlerin bazıları tarafından benimsenen İslami ideoloji, geçmişte yaşananlar ile karşılaştırıldığında daha şiddetli, kanlı ve tehlikeli.

Raporda daha çok Belçika ve Almanya’daki hapishanelerin durumu ele alınmış. Bunun sebebi bu iki ülkedeki hapishanelerde Irak ve Suriye’ye gitmiş veya gitmeye çalışmış çok sayıda vatandaşın bulunuyor olması. Örneğin Belçika, DEAŞ’ın sözde hilafetine katılmak için söz konusu ülkelere gidenlerin sayısı bakımından Avrupa’da ilk sıralarda yer alıyor. Ayrıca bununla beraber diğer birçok Avrupa ülkesi de aynı sorunla mücadele ediyor ve edindikleri deneyimlerden farklı çözümler üretebiliyor.

Örneğin Fransa, cezaevlerinde kurduğu istihbaratla terör hücrelerini deşifre ediyor ve bunları dağıtıyor. Diğer bazı Avrupa ülkeleri de radikalizm yanlısı olduğu düşünülen kişilerden dönen olursa bunları engelliyor ve onları kesinlikle almıyor. Şu an bütün devletler, cezaevinden çıkan bir DEAŞ unsurunun içerde veya dışarda terör eylemine kalkışması durumunda ortaya çıkacak muhtemel siyasi sonuçların farkında. Joby ve Eric, hazırladıkları raporda, Avrupalı yetkililerin radikalizme karşı verdiği mücadeleye değinirken, bu çetrefilli soruna yönelik hazır çözümlerin olmadığına işaret ediyor. Bu ülkeler, soruna yönelik ‘gerçek zamanlı çözüm’ üretmek için uğraşıyorlar. Çoğu zaman önerilen çözümler, ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye büyük ölçüde farklılık gösterebiliyor. Örneğin Belçika’nın “di Radiks” adını verdiği programa göre, radikalizm yanlılarının diğer mahkumlardan soyutlanarak aralarında çok sınırlı bir şekilde iletişim kurulmasına izin veriliyor. Belçika’daki program, salt manada radikalizmi ortadan kaldırmayı hedeflemiyor. Yetkililerin söylediğine göre, bu programa göre, daha ziyade, cezaevlerinin mahkumların ideolojisini değiştirmesi için donanımlı yerler olmadığı düşünülüyor.

Ancak Almanya bunun tamamen aksi bir şekilde radikalizm yanlılarının diğer mahkumlardan soyutlanmasına karşı çıkıyor. Bunun yerine, cezaevlerinde radikalizm yanlısı girişimlerin önlenmesi için yoğun bir gözetim ve müdahale programı tercih ediyor. İki ülkenin yetkilileri de iki programın gerçekte ne kadar iyi çalıştığını görmek için henüz yeterli veriye sahip olmadıklarını ifade ediyorlar.

İki araştırmacının raporunda, Avrupalı yetkililerin, terörle bağlantısı bulunan kişilerin tutuklanması konusunda daha sert yöntemlere başvurduklarına dikkat çekiliyor. Ancak yakın gelecekte hem erkek hem de kadın mahkumlar, bu hapishanelerden çıkacaklar. Radikalizm ve aşırılık yanlılarına yönelik gayri ciddi yöntemlere başvurulmasını, bu kişiler serbest kaldığında Avrupa toplumlarını büyük tehlikelerin beklediğinin bir işareti olarak görmemiz mümkün.

Joby ve Eric, bu konuda kendi ifadeleriyle, “Bu durum Avrupalı yetkililerin uykusunu kaçıracak gibi görünüyor” değerlendirmesinde bulunuyorlar. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde aşırıcı örgütlerden dönen kadın, erkek ve çocuklardan oluşan 1500 unsur bulunuyor. Bunlardan bazıları, delil olmaksızın 3 ile 5 sene arasında değişen sürelerle hapis yattıktan sonra, önceden yaşadıkları mahallelerine dönebildiler. Güvenlik uzmanları, bu mahkumlardan çok azının serbest kaldıklarında eski radikal görüşleriyle bağlılığını sürdürdüğünü aktarıyor.

Avrupa’da radikalizme yönelik politikalara işaret eden Joby ve Eric, “Avrupa ülkeleri 2015-2016 yıllarında yaşanan terör eylemlerinde şiddetli sarsıntılara tanık oldu, büyük mülteci krizinden bahsetmiyoruz bile. Avrupa Parlamentosu’nun son üç yılda terörle mücadele kapsamında kabul ettiği sert yasaların arkasında da halen hafızalardaki canlılığını koruyan terör olayları bulunuyor. Bu yasalar temelde, söz konusu örgütlere fiili olarak katılan kişilerin suçlanarak hapis cezası almalarını öngörüyor. Yasalar halk tarafından büyük destek gördü ancak Avrupa’nın radikalizmle mücadelesinde bu yasalar uzun vadede daha büyük sorunların doğmasından başka bir şey getirmeyecektir. Bu sorunun çözümü yıllar alacaktır. Süreç içinde ekonomi, kalkınma ve eğitim alanlarında yatırımlar gerekecektir. Fakat şu ana kadar çeşitli düzenlemeleri öngören politikalar konusunda ortada herhangi bir şey yok.