Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

“Referandum sonuçları, çeyrek asrın kazançlarını yok etti!” | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Parlamentosu’nun görev süresinin uzatılmasının ardından hâkim olan inanç, parlamento başkanı Yusuf Muhammed Sadık’ın görevini yürütmesi için Erbil’e geri dönmesiydi. Bu inancın nedeni, özellikle bölgedeki siyasi sürecin karşılaştığı zorluklara karşı gelmek açısından çeşitli güçler arasında birliği sağlamak için  gerekli görülmesiydi. Zira bağımsızlık referandumunun başarısızlığı ve iç durumda ortaya çıkan ciddi sonuçları sebebiyle Bölgesel Yönetim, birçok zorlukla karşılaşmıştı.

Yaşanan süreçle ilgili Şarku’l Avsat’a konuşan Yusuf Muhammed Sadık, Bağdat ile diyaloğa hazır olduklarını belirtirken, Başbakan Haydar el-İbadi’nin “Kendi kendini kandırdığı” açıklamalarda bulunduğunu kaydetti.

İşte Şarku’l Avsat’ın Sadık ile gerçekleştirdiği röportajın tamamı;

-Parlamentonun faaliyete başlamasından ve görev süresinin uzatılmasından sonra görevlerinizi yerine getirmek üzere geri dönmeyi planladınız. Peki geri dönüşünüzü engelleyen şey nedir?

Parlamentonun faaliyete başlama şekli, bizim umutlarımızı cevap vermedi. Partizan müdahaleden uzak kalmasını istiyorduk. Ancak parlamentonun faaliyete başlamasının hedefi, gerçekte referandum sürecini meşrulaştırmaktı. Bu durum, referandumun parlamento iradesinin dışındaki partimin kararı ile gerçekleşmesini sağlayacaktı. Referandumun düzenlenmesi konusunda özel bir kanun yoktu. Politik, ekonomik veya hukuki temeli sağlamadan alınan bir karar vardı. Bu da politik yönümüze mani oldu. Nitekim biz Erbil’deyken parlamentoyu böyle hayati bir karar için ilk ve son başvuru mercisi yapmaya çalıştık, referandumda olduğu gibi parlamentonun partizan kararların meşrulaştırılması konusunda kullanılması için değil.

-Ancak parlamentonun görev süresinin 8 ay uzatılmasından sonra Goran Hareketi ve “Kürdistan İslami Toplum Partisi (Komel) milletvekilleri görüşmelere geri döndüler. Sizi engelleyen ne oldu?

Görev süresinin uzatılması karşısında en başından beri tavrım böyleydi. Özellikle tarafların parlamento seçimleri öncesinde referandumu düzenlemeleri kararı konusunda… Bu benim kişisel kaygımdan kaynaklanıyordu. Çünkü referandumun ardından kısa bir sürede doğrudan seçimlerin yapılmasının gerçekten zor olacağını biliyordum. Parlamento Başkanı olarak, 11 Haziran’da parlamentonun görev süresinin bitiminden önce Seçim Komisyonuna, başkanlık ve parlamento seçimlerine hazırlık talebinde bulunmalarını isteyen bir mektup gönderdim. Çünkü referandum sürecinin seçimlerin ertelenmesine neden olacağından korkuyordum. Ne yazık ki, korktuğum şey gerçek oldu.

-Bu, parlamentoya dönmeyi sizin reddettiğiniz anlamına mı geliyor? Yani hareket liderliğinin kararı değil.

Goran Hareketi’nin, dönüşümü, yasal yükümlülükleri uygulama konusunda parlamentonun imkânına bağladığını düşünüyorum. Bunun anlamı vesayet veya birinin yönelimi altında olmak değil. Mevcut rejimin değişikliğine dair ve Kürdistan Demokrat Partisi’nin ellerini güvenlik ve askeri kurumlara müdahale etmekten kurtaracak yeni bir anlaşmaya ihtiyaç olduğunu sanıyorum. Aynı şekilde bu anlaşma, parlamento ve cumhurbaşkanlığının hileden uzak şeffaf ve demokratik seçimler yürütmesini de sağlayacak, Bağdat’la müzakerelerin yanı sıra mali kaynaklarda şeffaflık sağlamak için reformlar yürütecek.

Bu hedeflere ulaşılırsa ve parlamento kendi görevini yerine getirebilirse, durum iyileşir. Ama partizan müdahalelere devam edilmesi ve parlamentonun yalnızca parti kararlarını meşru kılmak için kullanılması durumunda, umut ve hedeflerimize cevap vermez. Sanıyorum ki, partiler arasında kabul edilemez politikalardan vazgeçme zamanı geldi. Zira bu politikalar, Bölgesel Yönetimin dünya kamuoyundaki imajını karalıyor. Çeyrek asırdır yönetimdeki iktidar rejimin başarısızlığını kanıtladığını düşünüyor ve değişme zamanının geldiğine inanıyorum. Bu rejim; siyasi, askeri ve ekonomik açıdan başarısız oldu. Ve halkı karanlık ve meçhul bir gelecek bekliyor. Bu nedenle umuyorum ki, siyasi liderler başkalarını yok edecek bu hastalıklı zihniyetten vazgeçer.

-Başbakan Haydar el-İbadi’nin, Kürdistan Parlamentosu’na meşru bir kurum olarak ve bazı partilerin müdahalesi olmaksızın yasama rolünü yerine getirebilmek için görevini gerçekleştirdiğine dair destek verdiğini teyit eden ifadeleri var. Bu desteğin, Kürt parlamentosunu etkili bir kuruma dönüştürmek için gerekli olduğunu düşünüyor musunuz?

Evet. İlişkimizin, Federal Yönetimle sağlam ve kararlı olduğuna inanıyorum. Ve bu ilişkilerin, kişisel alandan veya ilgili liderlerin denetiminden kaldırılması gerektiğini düşünüyorum. Bana göre böylelikle ilişkiler daha iyi olacaktır. Meşru kurumlar arasındaki ilişkilerin, yönetimin kurumlarını denetleyici organlara dönüştürülmesi için desteklenmesi gerekiyor. Dolayısıyla Erbil ile Bağdat arasındaki herhangi bir müzakerede Kürdistan Parlamentosu’nun önemli ve aktif bir rol olması gerektiği kanaatindeyim. Bölgesel Yönetim, Bağdat ile diyalog kapısını açamadığı takdirde, müzakere konusunda Bağdat’a gitmek için başkanlık heyeti gözetiminde parlamento bloklarından oluşan bir heyetin oluşumu yoluyla Parlamentonun bu rolü, oynaması mümkündür. Zira heyet, Kürdistan halkının meşru temsilcisi olacak.

-Peki özellikle meşru parlamentonun başkanı olarak ve Bağdat’la müzakere konusunda bir parlamento heyeti kurma imkanınızla birlikte neden bu girişimde bulunmuyorsunuz?

Bu rolü üstlenebileceğimden eminim. Bu konuda tereddüt etmeyeceğim. Halkın bazı siyasi liderler yüzünden bedel ödememesi gerekiyor. Bizim siyasi bir hareket olarak Bağdat’la hiçbir maddi çıkarımız yok. Bölgenin kaynaklarını kontrol etmiyoruz. Belirli partilerin veya kişilerin çıkarlarından ziyade, halkın çıkarlarını güvence altına almak için Bağdat’la müzakerelere müsaade etmemiz durumunda faydalı bir taraf olacağımıza inanıyorum.

-Başbakan her zaman Irak anayasasına göre diyalog çağrısında bulunur.

Evet, bu doğru… Maalesef el-İbadi, bir savaşta galip gelmiş gibi davranıyor. Kendisiyle böbürleniyor. Ancak barışın sağladığı zaferin, savaşta elde edilen zaferden daha iyi olduğu görüşündeyim. Her savaşın ardından barış gelir. Ve herhangi bir siyasi liderin en büyük zaferi, barış sağlayabilme becerisidir, savaşın davullarını çalmak değil.

Referandum sonrası yaşananların sebebi, sürecin sonuçlarının hesaplanmamasından kaynaklandı. Katalonya’da da aynı durum vardı. Orada liderlerin kaçmasına, hapishanelere atılmasına veya görevlerinden alınmasına şahit olduk. Referanduma karar veren taraflar, referandum sürecinin ve sonuçlarının herhangi bir akademik, siyasi, diplomatik, askeri, güvenlik ve ekonomik değerlendirmesini yapmadılar. Çalışanlarının maaşlarını ödeyemeyen bir hükümet, bir yönetimin referandumunu nasıl yürütebilecek? Sınırlarını savunabilecek düzenli bir askeri güce sahip olmayan halkın ulusal beklentilerine karşı olan birçok ülkeyle çevrili bir alanda, bir referandum ne kadar başarılı olur?

Referandum, Kürt liderliğinin her türlü uluslararası desteğini kaybettiği bir dönemde yapıldı. Dünyanın çağrıları ve referanduma alternatif sunulan büyük güçler umursanmadı. Bütün bunlar, siyasi görüşün kısalığı ve siyasi liderlerin ciddi bir hatasıydı. Referandum, partizan liderler tarafından değil, parlamento yani halkı temsil eden meşru kurum tarafından yapılsaydı, durum farklı olurdu. Federal güçlerin ilerlemesi sebebiyle bütün bu kazançlarımızı ziyan etmezdik.

-Bölgesel Yönetimin sınırları eskisiyle aynı kalmadı. Bu durumda sizce Kürtler Irak’ın geleceğinde etkin bir siyasi rol oynayabilecek mi?

Sınırın kanla boyanacağı söylendiğinde, sınırın kanla değil diyalogla boyanacağını söylemiştim. Çünkü kanla çizilen sınırlar, sonradan yine kana dönecektir. Bu tam olarak böyle oldu. Defalarca söyledim ve tekrarladım; tartışmalı bölgelerdeki sorunlar, kanun ve anayasa ile çözülür. Maalesef kimse bizi dinlemedi. Bugün sorunun Anayasa’nın 140. maddesine uygun olarak çözüleceğini tekrar söylüyorum. Bu alanlardaki sorunların, askeri güç veya “Haşdi Şabi” ile çözüleceği düşünürse, burada Federal Hükümetin yanlış bir rol üstleneceğini vurgulamak isterim. 70’lerden bugüne kadar Kürtlerin sorunu Kerkük’tür. Irak hükümetini takip eden hiçbir hükümet, bu sorunu askeri olarak çözemedi. Aynı şekilde Kürt liderler de, diğer konularda başarısız oldu. Bu nedenle, yasaya dönmeli ve tarihte yapılan hatalardan ders almalıyız. Önemli olan Kürt halkının, artık Irak’taki siyasi durumu kontrol edemiyor olmasıdır. Evet, biz önemli bir bileşeniz. Ancak, demokratik ve meşru kurumlarımızı destekleyerek evimizi örgütlemez ve kendimizi güçlendiremezsek, aktif rolümüze kavuşamayız.

-Son zamanlarda yaşananlardan sonra, Bölgesel Yönetim’in doğru ve şeffaf bir yönetime gitmesini bekliyor musunuz?

Bu trajedilere ve siyasi felaketlere neden olan kuvvetler, bu durumun sonuna kadar böyle devam etmeyeceğini anlamak zorundadır. Yaşananlar bizi doksanlı yılların başına geri götürdü. Ve çeyrek asırda askeri veya politik savaşlarda elde ettiğimiz tüm başarı ve kazançları yok etti.

Bu nedenle, herkes sorumluluklarını yerine getirmeli ve başarısızlığını itiraf etmelidir. Böylece yönetime hâkim sistemi değiştirip doğru yönetime geçebiliriz. Bu durumun gerçekleşmemesi halinde, demokrasiye ve halkın haklarına inanan herkesin rolünü üstlenmesi ve bu doğrultuya yöneltmek amacıyla yönetime sivil baskı yapmak için tüm seçenekleri kullanması gerekiyor. Bu seçeneklere, değişim hedefiyle sokaklara çıkma ve gösteri düzenleme de dâhildir. Çünkü mevcut durum ışığında, bir gün bu felaketlere neden olan tüm başkanlar sebebiyle yıkım yaşanacaktır.

-Bazı siyasi taraflarca, ulusal bir kurtuluş hükümeti kurarak değişim gerçekleştirmek için fiili hareketler başlatıldı. Siz de bu seçeneğin yanında mısınız?

Sanırım bir geçiş dönemine gerçekten ihtiyacımız var. 17 Ekim’de yayınladığım bir bildiride, bu merhaleyi aşmak için bir geçiş hükümeti kurmaya ihtiyacımız olduğuna dikkat çektim. Mevcut hükümetin, başarısızlık ve kaydedilen gerilemenin büyük bir parçasından sorumlu olduğunu unutmamalıyız. Eğer kalmaları gerekiyorsa, kalmak zorundalar. Ancak aynı zamanda davranışlarını değiştirmek, parlamento tarafından sert bir denetime tabi tutulmak, şeffaf olarak hukukun üstünlüğüne saygı duymak ve halkın menfaatleri için çalışmak, parti hükümeti değil yurttaş bir hükümet olmak zorundalar…