Irak’ın başkenti Bağdat’ı ziyaret eden birisi, yapacağı çok az bir gözlemle dahi Irak’ta yeni bir iç dinamizmin şekillenmekte olduğunu anlayabilir. Bu yenilik sayesinde mezhepçilik ve sınıfçılıktan uzak bir şekilde egemenlik ve kimliğin yeni bir yaklaşımı netleşiyor. İçerideki yenilenmeyle beraber Irak’ın Arap kimliğine yeniden itibar kazandırılıyor. Ancak söz konusu iade-i itibar yapılırken Irak’ın etnik ve kültürel hassasiyetlerini dikkate almayan şovenist ve milliyetçi sloganlardan uzak bir şekilde dostların kültürel, etnik ve mezhepsel çoğulculuğu tanımaları şartı getiriliyor. Irak sokaklarının şahit olduğu son siyasi ve toplumsal dönüşüm, Irak’ın komşularıyla ilişkilerini yeniden değerlendirirken içeride şartlarını zorunlu hale getiriyor. Nitekim dış dünya, tarihi çıkar hesapları üzerinden olsa bile içeride meydana gelen değişiklikleri kabullenmek mecburiyetinde kalacak.
Iraklılar, ülkelerinin coğrafi konumuna ve jeopolitik önemine dikkat kesildikleri bir zamanda siyasi kesim, coğrafi parametrelerin empoze ettiği tutum ve tavır değişikliğine dayanarak, dünyayla olan ilişkilerinde esnek adımlar atmaya başladı. Ayrıca Irak, çıkarlarını koruması için kendisinden beklenen rolü de oynamaya başladı. Artık Irak, istisnasız tüm komşularıyla güvenilir, istikrarlı ve gelişmiş bir ilişkiye kavuşmadığı sürece kendi yapısını muhafaza etmesi mümkün değildir. Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ı ziyaret eden Iraklı resmi heyet, Suudlu önde gelen yetkililerle yaptıkları görüşmede bu konuya değinmişlerdi. Suudlu yetkililer ise, Irak Başbakanı Haydar İbadi’ye Irak’ın komşularıyla karşılıklı saygıya dayalı dengeli bir ilişki kurmaya ihtiyacı olduğunu vurgulamışlardı. Fakat bu, başka bir tarafın hesabı üzerinden yapılmaması kaydıyla taraflar, kendi özelliklerini korumaları gerekiyor. Irak’ın hâlihazırda karşılaştığı sorun, civar ülkeler arasında bağımsız bir yapı olarak Irak’a karşı işbirliği yaklaşımı konusunda derin bir farklılık bulunmasıdır. Şöyle ki Tahran, Irak üzerinde siyasi ve dini bağlılığı dikte etmekte ısrar ediyor. Nitekim başta Suudi Arabistan Krallığı olmak üzere Körfez ülkeleri, Irak’a ortaklık ve entegrasyon konusunu yeniden gündeme getirmişlerdi.
Başbakan Haydar İbadi ve Sadr Akımı’nın lideri Mukteda el Sadr’ın Riyad’a yaptıkları ziyaretten ve iki ülke arasında bakanlık seviyesinde çeşitli görüşmelerden sonra iki ülke arasında var olan ilişkileri stratejik düzeye çıkartmak, siyasi ve ekonomik alanlarda işbirliği ufuklarını geliştirmek için koordinasyon kurulunun tesis edildiği deklare edildi. Böylece Riyad, 2003 yılında Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden sonra Tahran’a Irak üzerinde hegemonya kurmasına müsaade eden Arap boşluğunu doldurmak üzere gerekli adımları atmış oldu.
Bunun üzerine Tahran’ın, Irak’ın içine nüfuz etmek ya da Irak’ın siyasi kararları üzerinde egemenliğini zayıflatmak konusunda rakibi Riyad’ın girişimleri karşısında hiçbir şey yapmadan durması çok zor görünüyor. Tahran, Irak Şii grubu içerisinde hala yeterli nüfuza sahip bulunuyor. Bunun için Tahran, söz konusu grubu dolaylı olarak ya Riyad’a ya da Riyad’la yakınlaşmayı destekleyen Iraklı taraflara karşı koymak için kışkırtabilir. Dolayısıyla bu aşamada Irak hükümetini destekleyenlerin yanı sıra Tahran ve Tahran’ın Irak’ta bulunan taraftarlarıyla Şii lider Mukteda es-Sadr yanlıları arasında eleştirilerin dozu yükseliyor. Çünkü Sadr’ın attığı adımlar Irak hükümetinin Riyad’la yakınlaşmasına halk ve dini açıdan bir zemin hazırladı. Yine Sadr’ın adımları hükümete Suudi Arabistan’da fiili bir ortak ve daimi bir komşu olarak gördüğü Şii halk zeminini temin etti. Atılan bu adımlar gelecekte Tahran’ın çıkarlarını ve nüfuzunu olumsuz etkileyecektir. Ayrıca bu durum, Sadr’ı zor durumda bırakmak için Sadr yanlılarıyla İran’a bağlı bazı milisler arasında çatışma çıkma ihtimalini ortaya çıkardı. Son zamanlarda İran’ın Sadr’a karşı duyduğu rahatsızlığın boyutu, Sadr’ı siyaset sahnesinden uzaklaştırmaya işaret etmeye kadar vardı. Bunu da aile ya da akımın içerisinde bölünmelere işaret ederek yapıyor.
Diğer yandan Sadr, pek çok tehdide maruz kaldığını açıkladı. Sadr, söz konusu tehditleri açıklayarak bu tür tehlikeli bir maceraya atılmanın sonuçlarına karşı bir uyarı mesajı gönderdi. Böyle bir maceranın sonuçları sadece Irak’ta Şii-Şii düzleminde kalmayacaktır. Şöyle ki böyle bir şeyin gerçekleşmesi halinde Lübnan’ın eski Başbakanı şehit Refik Hariri’nin suikast tepkilerine benzer tepkiler meydana gelecektir. Lübnan sokakları suikast operasyonuyla ilgili olarak Suriye rejimini suçlamıştı. Bu da Suriye ordusunun Lübnan’dan çıkışına neden oldu ve Lübnan halkıyla Suriye rejimi arasında büyük bir düşmanlığa yol açtı. Bu da Tahran’ın sonuçlarına katlanamayacağı bir durumdur.
Tahran, Sadr hareketini dikkatli bir şekilde takip ediyor. Çünkü Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret esnasında hükümet başkanı Haydar İbadi ile Sadr arasında tam bir koordinasyon olduğu ortaya çıktı. Bununla bölüşme ve kapalı sınıfsal oluşumlar dışında gelecek parlamento seçimlerine katılarak siyasi bir koalisyon kurabileceğine işaret etti. Bu uğurda Sadr, geleneksel rakibi Ammar el-Hekim’le koalisyon yapmayı uzak bir ihtimal olarak görmüyor ki, Ammar el-Hekim’in son attığı siyasi adımlar Irak’ın oluşum tablosuna yeni bir sahne eklenmesini sağladı… Devam edecek