Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Rohingyalar… Hüzünlü çağın mersiyeleri | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Fitneyi derinleştirmeye çalışan basının abartılarından ve belirsiz fotoğraflardan uzak bir şekilde, bütün dinsel ve ırksal boyutlarıyla Rohingya Müslümanlarının meselesi, yaşadığımız hüzünlü çağın mersiyesi olarak kalmaya devam ediyor.  Dünya, zulüm, öldürme, tehcir ve dünya çevresindeki onlarca azınlığın yakılmasına karşı sessiz kalıyor. Rohingyalar, bu azınlıkların sonuncusu olmadı ve olmayacak.

Tarihi ve coğrafi bakımdan Rohingyaların hikâyesini, şimdi burada uzun bir şekilde detaylıca anlatmanın gereği yok.  Aksine şu an dünyanın, Uluslararası Mülteci Örgütü’ne göre çoğunun Budizm dinine mensup olduğu 49 milyonluk toplam nüfusun arasında Burma’daki yaklaşık bir milyon Müslüman Rohingya halkını kurtarmak için hızlıca hareket etmesi gerekiyor.

Söz konusu bu hareket, Birleşmiş Milletler (BM)’in en üst uluslararası dairelerinden gelmesi gerekiyor. Birleşmiş Milletler’in, Güvenlik Konseyi (GK) aracılığıyla soykırıma maruz kalan insanları himaye etmek için Arakan vilayetine uluslararası koruma birliklerinin gönderilmesi konusunda ivedi bir şekilde karar çıkarması gerekiyor. Burma hükümeti, söz konusu insanları ordudaki radikal kesimin ve aşırı Budist cemaatlerin eline terk etti. Aşırı Budist cemaatler, Müslüman Rohingya halkı için dinsel ve ırksal çifte tuzaklar hazırlıyor. Gece gündüz Rohingyalar’ı yok etmeye çalışıyorlar.

İnsan, Myanmarlı dışişleri bakanı ve hükümet başdanışmanı Ang San Suu Çi’nin yeryüzünde işkence çeken insanların soykırımını nasıl yeni görebildiğini ve 1991 yılında elde ettiği Nobel Barış Ödülü’nü taşıdığı halde elleri göğsünde bağlı bir şekilde nasıl durabildiğini sorabilir. Bütün bunlardan sonra Suu Çi, küresel ve edebi değere sahip bu ödülü muhafaza etmeyi hak ediyor mu? Yoksa bu başarısızlıktan sonra ödülü hızlıca sahiplerine geri mi vermesi gerekiyor? Göz, Arakan halkının sıkıntılarını görmezden geldi. Aksine daha da ileri gidilerek, Burma’da Rohingya adında bir ırkın olduğu inkâr edildi.

Her şeyden önce bugün Myanmar’da cereyan eden şey, insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Din ve inanç meselesini aşan savaş suçudur. Bu, bir soykırımdır. Bunun için öncelikle dini içerikli seslerden ziyade, Rohingya Müslümanlarına kan giydiren katliamları kınayan insani sesleri duyduk.

Günümüzde dünya, Vatikan’daki Papa Franciscus’e taassup ve dini radikalizme karşı cesur tutumundan dolayı çokça saygı gösteriyor. Papa, 27 Ağustos 2017 Pazar günü yaptığı konuşmasında, Müslüman Rohingya halkıyla dayanışma içerisinde olduğunu gösterdi. Müslüman Rohingya halkının haklarına saygı duyulmasını talep etti. Geçen Şubat ayında halka karşı yaptığı konuşmasında meydana gelen hadiseleri şu sözleriyle kınadı: “Rohingya halkı, İslami kültür ve inançlarını uygulamak istedikleri için ölüme ve işkencelere maruz kalıyor.” Yine o gün Papa, “İslam’ın şiddetle damgalanmasının doğru olduğunu düşünmüyorum. İslam’ın kendisinin terör olduğunu söylemek, doğru ve gerçek değildir” dedi.

Aynı şekilde Kahire’deki Ezher şeyhleri, birkaç gün önce dünya çevresindeki akil insanları krizin hızlı bir şekilde çözülmesi için müdahale etmeye çağıran bir bildiri yayınladıkları zaman, çok güzel bir davranış sergilediler. Bildiride takdir edilmesi gereken kısım ise, insanlığa karşı işlenmekte olan bu suçların Arakan diyarını, radikalizm ve terörün çıktığı verimli bir tabiata dönüştürecek olmasına dikkat çekilmesidir. Çünkü insanlığa karşı işlenen bu suçlar, kara terör grupları tarafından söz konusu barışçıl azınlığın içerisinden pek çoklarını şiddet uygulamaya veya kutuplaşmaya sevk edecektir. BM’nin eski genel sekreteri Kofi Annan’ın başkanlığında krizin daimi çözümlerini belirleyen komisyonun raporu yukarıdaki durumu doğruladı. Komisyon raporunda, insan haklarına saygı göstermemek ve Rohingya halkını siyasi ve iktisadi bakımdan kenara itmenin, Kuzey Arakan vilayetini radikalizm için verimli bir yer haline getireceğini ve insanların radikal unsurların tuzaklarına daha kolay  kapılabileceğini ifade etti.

Son zamanlarda Suriye ve Irak’ta aldığı ağır darbelerden sonra DEAŞ örgütünün nüfuzu için özellikle de doğu Asya devletlerinde, Filipin yakınlarında yeni yerler aradığını söylemek gizli bir şey değildir. İşte ırkçı ve dini kibriyle Myanmar, farklı dini inanç ve mezheplerle dolu bu bölgeyi yanan bir ateş kütlesine dönüştürmek için, DEAŞ örgütüne ve müritlerine karşı kapıları geniş bir şekilde açıyor.

İçinde bulunduğumuz krizin bir bölümü, bize çoğu kimsenin gözünden kaçan önemli bir durumu gösteriyor. Bu konuda önceki yazılarımızda pek çok kez uyarılarda bulunmuştuk. Bununla Budistlerin nezdinde iğrenç radikalizmin tonunun özel bir şekilde arttığını kastediyoruz. Myanmar’a yakın komşu olan büyük Hint devletinde, Hint yarım kıtasında, Hinduizm’in Müslümanlara ve Hıristiyanlara karşı yürüttüğü ayrımcılığın ve zulmün acı hikâyeleri ve tecrübeleri bulunuyor. Bu durum, bizi yaklaşık 20 yıl önce Samuel Huntington’ın medeniyetler çatışması olarak gördüğü iğrenç daireye yeniden sürükleyebilir. Huntington, sadece fikirsel ve ideolojik görüşlerden bahsetti.  Ancak maalesef bugün kanlı çatışmalar, dökülen kanlar ve kesilen uzuvlar gerçek oldu. Sanki kâinat, dönüşü olmayan çatışma noktasına doğru ilerliyor. Müslüman Rohingya halkının şu an ağıt dökmeye ya da hüzünlü ağlayışlara ihtiyacı yok. Tam tersine Müslüman Rohingya halkı, hızlı bir şekilde insani yardıma ihtiyaç duyuyor. Her şeyden önce insani düzlemde Müslümanlar ve Hıristiyanlar olarak buna yönelmemiz gerekiyor.

Yüz kızartıcı uluslararası sessizlik ortamında buna karşılık verenler var mı?