Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Ruhani, Amerikan yaptırımlarının ve içerideki dışlanmışlığın kurbanı | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

“Biz de öfkeliyiz! Oldukça öfkeli!”

Bu, günlerden bir gün İran’ın kuzeydoğusunda yer alan mukaddes Meşhed şehrinde beklenmedik ve davetsiz misafir olarak beliren kişinin, protesto yürüyüşündeyken ortaya attığı bir slogandı.

Son günlerde İran’ın farklı şehirlerinin sahne olduğu yüzlerce gösteriden biri olan bu gösterinin İran polisi tarafından alışılmış olduğu üzere şiddetli bir şekilde dağıtılmaya maruz kalması bekleniyordu.

Özellikle de bu davetsiz misafirin beraberinde birçok silahlı adam ile birlikte gösteriye katılmasından sonra. Bu misafir, İran Devrim Muhafızları’na (DMO) bağlı İmam Rıza bölüğünün komutanı General Muhammed Nizari idi!

İmam Rıza bölüğünün merkez üssü ise Meşhed şehrinin yakınlarında bir noktada yer almakta.

Göstericiler, Nizari’nin aralarındaki varlığının şokunu atlatmaya çalışırken General, kısa bir konuşma yapmaya soyundu. Konuşmasında İran ordusunun, İran halkının duygularını ve geçtiğimiz Aralık ayından bu yana binlerce kez düzenlenen gösteri ve yürüyüşlerin tercüman olduğu sıkıntısını paylaştığını ileri sürdü ve şöyle dedi: “Her yere sızmakta olan yolsuzluğa, dev enflasyona, haksızlığa ve her düzeyde ve düzlemde var olan eşitsizliğe artık bizim de tahammül edecek sabrımız kalmadı”.

General Nizari’nin bu çıkışı, kendisine biraz olsun şöhret kazandırma arzusu ile gerçekleştirilmiş olabilir mi? Kim bilir!

Bununla beraber DMO’nun yönettiği ve aralarında resmi Fars haber ajansının da yer aldığı en az dört resmi haber ajansı, General Nizari’nin Meşhed gösterisindeki oldukça garip bu çıkışının haberini yaptı. Buna ek olarak söz konusu gösteride General Nizari’ye eşlik eden son derece sınırlı sayıda silahlı muhafız, “Yüce Rehber” Ali Hamaney’in İmam Rıza türbesinin bulunduğu mukaddes şehirdeki özel temsilcisi Ayetullah Alem-i Hüda’nın övgü ve takdirine layık görüldü. Ayetullah bu katılımı, “birçok sıkıntıyla boğuşan halk ile büyük bir dayanışma” olarak nitelendirdi.

Birkaç saat sonra sahnede 2017 seçimlerinde Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye rakip olarak başkanlığa aday olan Ayetullah İbrahim Reisi belirdi. İbrahim Reisi bugün, İran’ın İran Ulusal Petrol Şirketi’nden sonra en büyük ikinci kuruluşu kabul edilen İmam Rıza Kurumu’nun başkanlığını yürütmekte.

Genelkurmay Başkanı Muhammed Hüseyin Bakıri’nin, adamlarının ulusal güvenliği ilgilendiren belirli durumlar dışında topluluğa silah yöneltmeyeceğini açıklaması, ordunun (veya en azından DMO’nun) geçtiğimiz Kasım ayındaki ulusal gösteri hareketine hatalı bir şekilde müdahale etme konusunda oldukça tereddütlü olduğuna dair bir işaret olarak geldi. Bu durumda iş, böylesi sorunlarla gösteri gruplarına baskın gelmek (veya dağıtmak) gibi yollarla başa çıkan yerel polis güçlerine kalıyor.

General Bakıri’nin meslektaşları ve özellikle de General Muhammed Ali Aziz Caferi, bilhassa eski Başkan Barack Obama döneminde Amerika ile hızlı yakınlaşması ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Ruhani’ye karşı muhalif bir uyarıcı üslup kullanarak işi, ileri boyutlara taşıdı.

Geçtiğimiz birkaç gün içerisinde bahsi geçen olay, Meşhed kentinde Şiiler için dinî değere sahip mekânın yakınlarında şiddetli bir şekilde tekrarladı. Meşhed kenti, İran’ın diğer pek çok şehri arasında büyüklük olarak başkent Tahran’dan sonra ikinci sırada gelmektedir. DMO’ya bağlı güvenlikçiler, onları anladıklarını ve duygularını paylaştıklarını göstermek amacıyla yürüyüş ve gösterilerde hazır bulundu ve iş, yersiz bir şekilde Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin şahsına ve başkanlık ekibine açık bir saldırıya kadar vardı.

Öte yandan yukarıda zikrettiğimiz bu durum, geleneksel olan ve çocuklar arasında çok tutulan şu İran oyununu andırıyor: “Kim o? Yo, hayır, ben değilim!” Bu oyunda gözleri kapalı bir oyuncunun etrafında daire oluşturulur ve daireyi oluşturanlardan her biri ebeye vurur. Bu oyunun hilesi, gözleri kapalı olan ebenin kendisine vuran oyuncunun kim olduğunu bilmesi ve ebeye vuran oyuncunun oyun süresince kendini gizlemeye çalışmasında gizlidir. Geleneksel “Kim o? Yo, hayır, ben değilim!” oyunu, işte böylece İran’daki Şii din adamlarına kadar taşındı. Hem de bizzat “Yüce Rehber” Ali Hamaney’den başlayarak! Nitekim o, yandaş ekibinin üyelerini, “Yüce Rehber”in Hasan Ruhani’nin şahsını tam anlamıyla onaylamadığını ve Barack Obama’nın imzaladığı İran nükleer anlaşmasını gerçek anlamda desteklemediğini ifade eden bir mesaj yaymaları konusunda teşvik etti.

Günlük resmi gazete Keyhan, başyazılarından farklı bir makalede bundan bahsetmişti: “Çoktan beri “Yüce Rehber”e ABD’ye hiçbir şekilde güvenmediğimizden dem vuruyorduk”.

Geçtiğimiz hafta rejimle bağlantısı olmayan geleneksel din adamları, iktidardaki rejim mollaları ile kendileri arasında bir ‘tampon bölge’ oluşturmak için devreye girdi.

Mukaddes Kum kentinde yeni bir caddenin açılış töreninde Ayetullah-ı Uzma Muhammed Sistani’nin halefi olmak için en güçlü adaylardan biri olan Ayetullah-ı Uzma Burucerdi, Şii mezhebinin en yüksek temsilcilerinden biri olarak, kulak verilmesi gereken acılı halkın sesinin karanlığı dağıtıp adaleti ülke çapına yayması için Allah’a duacı olduğunu dile getirdi.

Oldukça dikkat çekici olan şey şu ki bazı güvenilir kaynakların bildirdiğine göre Kum ve Necef şehirlerinin önde gelen Taklit Mercii konumundaki Ayetullahları, Hamaney’in gösterileri durdurmak için halkı davet etmeleri yönünde talebini kulak ardı ettiler. (Şiiler fıkhen tabi oldukları Taklit Merciine itaat etmek zorundadırlar)

Dün bazı mollalar, bunun da ötesine geçerek başkent Tahran’da kendilerine özgü gösteriler düzenledi. Maravi Şii Medresesi’nde düzenlenen bu yürüyüşe dini ilimler talebesi olan yaklaşık 300 molla katıldı. Konuşmacı ise Tahran’daki Şii ilim havzasının başkanlığını yapan din adamı Ayetullah Ali Ekber İrşad idi.

Kalabalıklara seslendiği konuşmasında İrşad, âlimler ve medrese öğrencilerinin İran toplumunun en fakir tabakasından insanlar olduğunu iddia etti. Daha sonra da İslam devrimi ilkeleri gereğince yolsuzluk yapan yetkililere idam hükmünün uygulanması gerektiğine dair çağrıda bulundu.

Âlimler ve medrese öğrencilerinin söz konusu yürüyüşte seslendirdiği sloganlar arasında şunlar yer alıyordu: “Ülkenin servetini çalan yolsuzlara idam!”, “Âlimler ve halk el ele!”

Geçen Cuma günü, başkent Tahran’da Cuma namazı imamlığı yapan Ayetullah İmami Kaşânî’den de benzer bir mesaj geldi. Hutbesinde halka şu şekilde seslendi Kaşânî:

“Rejimin özü sağlamdır. Bununla beraber yolsuzluk yapan idarecilerin değiştirilmesi istenmektedir. Bu da Hasan Ruhani’nin Cumhurbaşkanlığına son verilmesi anlamına geliyor.”

Şu çok açık ki Hasan Ruhani, askerî zümre ve din adamları ile sınırlı kalmayan ekonomik çöküş, diplomatik yalnızlık ve ABD yaptırımları için günah keçisi ilan edilmeye çalışılıyor. Nitekim eski Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi’nin kıdemli danışmanı olarak görev yapmış olan Abdullah Nâsırî de, “Ruhani, sınıra dayanmıştır” ifadelerini kullandı. Geçtiğimiz hafta Hatemi de uzun süreli sessizliğini bozarak Ruhani’yi üstü kapalı bir şekilde enerjisini tüketmiş biri olarak nitelendirdi.

Aynı şekilde İran’ın Hamaney’e yakın adamlardan birinin denetiminde dönemlik olarak yayın yapan dergisi Diplomasi dergisi de Hasan Ruhani’nin Cumhurbaşkanlığını ülke için köklü bir başarısızlık olarak değerlendirdiği bir yazı yayımladı. Makalenin yazarı ise “Yüce Rehber”e yakın eski önemli diplomatlardan birisi.

Zincirin tamamlayıcı halkası olarak eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’dan da bir açıklama geldi. Sosyal paylaşım ağları üzerinden yayımladığı açıklamasında Ahmedinejad, kendisinin gösterilere katılan halk toplulukları yanında durduğunu öne sürerek Ruhani’yi Yargı Komisyonu Başkanı Sadık Laricani’nin kardeşi olan İslami Şûrâ Meclisi Başkanı Ali Erdeşir Laricani’yi de yanına katarak istifa etmeye çağırdı.

Buna karşılık askerî kuruluş ve fanatik dinî zümrenin üyelerinden olan ‘şahinler’, bir günah keçisi olarak Hasan Ruhani’nin başının sunulmasının devam eden halk gösterilerini ve sıkıntıları dindireceğine inanırken Cumhurbaşkanı ile az sayıda yardımcısı, ABD Başkanı Donald Trump ile olası buluşması hakkında dönen spekülasyon bulutu ortasında halen görevinde kalacağına dair ümit taşıyor. Söz konusu olası buluşma ise BM Genel Kurulu toplantıları münasebetiyle önümüzdeki Eylül ayında New York şehrinde gerçekleştirilmesi kararlaştırılan buluşmadır.

Ruhani, kendisinin ABD Başkanı Donald Trump ile ‘herhangi bir ön koşul olmaksızın ancak yine de Washington’ın iyi niyetini gösterir birkaç işarete muhtaç bir şekilde’ görüşmeye hazır olduğunu açıkladı.

Tahran’da bulunan siyaset analizcisi Nasır Zamânî, bu duruma ilişkin şu değerlendirmede bulunuyor:

“Tahran’daki yönetim, kendi içinde ayrışmış ve karışık. Aynı şekilde ABD’nin takınmış olduğu bu tavır, ülke tarihinin son 40 yılı içerisinde belki de Tahran’daki güç çekişmesinin seyrine en çok etki eden adım olmuştur. Peş peşe gelen ABD yönetimleri, genellikle İran rejimi içerisinde ılımlı gördükleri grupları desteklediler ve bu gruplar her seferinde savaşı kaybetti. Görünüşe bakılırsa bu kez de Başkan Donald Trump, bu bahsi tekrarlıyor ve istediklerini uygulayabilecek birinin peşine düşüyor.”