Raporların, İran’ın Yemen’deki savaşı körüklemeye devam ettiğini doğruladığı bir dönemde, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ülkesinin balistik füzeleri üretmeye devam ettiğini söyledi.
Bu arada Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, “Zillet bizden ne kadar da uzaktır” sloganıyla kendisine yöneltilen eleştirileri kabul etmezken, kendisini, zayıf ve güçsüzleri savaşta kullanmakla itham edenlere tehdit savurmaya devam etmiş, açıkça da “siz benim ayakkabıma feda olun!” gibi alaylı bir ifadeyi kullanabilmiştir;
Şu anda Avrupa ve Avrupa Birliği, ABD Başkanı Donald Trump’ın yönetimini karşısına alarak, İran’la olan ilişkilerini sürdürmenin yollarını ve araçlarını arıyor. Bir anlamda İran’ın planına uygun davranıyor: “Trump’ı izole edip dünyayla iş tutma”.
İran yönetimi, Avrupa ve ABD arasında İran konusunda bir koalisyon kurmayı uzun zamandır umuyor. Son zamanlarda, ABD ile olası bir çatışma içinde olmamak için, İran’ın, Rusya, Çin ve Avrupa’nın garantörlüğünü sağlamaya ve kendileriyle dostane bir ilişki sürdürmeye yönelik çabalarının bir parçası olarak, muhalif İran siyasi kanatları, nükleer anlaşmanın sürdürülmesi konusunda birleşti.
Ruhani, Trump yönetimi ile kıyaslandığında, kendilerinin Avrupa’nın en güvenilir ortağı olduğunu ıspat etmek için her türlü yolu kullandı. Özellikle ekonomik anlamda bunu başarmak için sürekli olarak Avrupa’ya yanaşmaya gayret ediyor. Ancak sorunu, İran’daki yönetim merkezlerinin çoğu, doğru yolun bu olduğuna inanmıyor. Avrupa’ya açılımı, İran’ın, kaybetme olasılığı yüksek bir maceraya girmesi olarak görüyorlar. Çünkü Avrupalıların, ABD’nin İran politikasını kaçınılmaz olarak takip edeceklerini düşünüyorlar. Bu nedenle, nükleer anlaşmaya muhalefet edenler, Rusya ile daha güçlü ve stratejik ilişkilerin geliştirmeyi destekliyorlar. Özel toplantılarda İranlı yetkililer sıklıkla Avrupalı meslektaşlarına, Trump nükleer anlaşmayı terk ederse, İran, bölgesel sorunlarla ilgili olarak Batı ile uzlaşmayı kabul etmeyeceklerine işaret ediyorlar.
ABD başkanı, zor ve inatçılığını kanıtladı. Birçok küresel güvenlik sorunu üzerine Avrupalılar, ABD’nin Trump’vari yaklaşımdan çok farklı bir yaklaşım benimsemiş ve en büyük anlaşmazlık İran’la ilgili olmuştur. Trump, eski ABD başkanı Barak Obama tarafından kurulan diplomatik kanallardan uzak bir şekilde, İran’a karşı daha saldırgan bir tavır sergilenmesi hususunda ısrarlı davranıyor. Trump, seçim kampanyasından bu yana İran’ı “Radikal bir rejim” ve “haydut devlet” şeklinde kınadı ve diğer ülkeleri onu izole etmeye teşvik etti.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi tarafından «Bir sonraki çatışma: İran neden Avrupa’yı ABD’den ayırmaya yöneldi» başlığıyla bir rapor yayınlandı. Mevcut gidişatın, nükleer silahlanma yarışını meydana getirme riskini ve Avrupa ölçeğinde askeri tırmanışı artırdığı söylendi. Sonra bu durum, Amerikan ve İran güçleri veya İran destekli Orta Doğu arasında, doğrudan veya dolaylı bir çatışma, özellikle de Irak ve Suriye’de, Avrupa’ya pahalıya mal olabilecek bölgesel çatışmaları daha da artıracağı vurgulandı.
Avrupa hükümetlerinin, Ruhani’nin daha iyi ilişkiler kurma çağrılarına olumlu tepki gösterdikleri açıktır. Bu temaslar İran’ın bölgedeki istikrarı bozma süreçlerine devam etmesine yardımcı olmuştur. Özellikle de bölgesel çözümlere katkısı denenmeden bu temaslar devam etmektedir. Ancak bu temasların savunucuları, İran ve Batı için 2016 yılında Lübnan’daki siyasi kilitlenmeyi hafifletmek gibi olumlu sonuçlar verdiğini ve Amerika, “DEAŞ” a karşı savaşta Irak hükümeti aracılığıyla İran’la çalışmaktan yararlandığı söylüyorlar.
Diğer taraftan İran, Avrupa yatırımlarının, İran ekonomisinde zayıf seviyede kalmasından ötürü hayal kırıklığına uğradı. Ruhani, yılda 50 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırım çekmeye ve iş gücünü artırmaya çalışıyor. Devletin sahip olduğu bazı küçük Avrupa bankaları, özellikle Avusturya, Danimarka, Fransa ve Almanya’da, İran’da yapılan anlaşma ve yatırımlar için kredi sağladı ve Danimarka ve İtalya gibi bazı hükümetler de İran’a ihracat kredisi verdiler. Fakat İran’ın büyük ve uzun vadeli yatırımlarını finanse etmek için ihtiyaç duyduğu krediler hususunda büyük Avrupa bankaları isteksiz davrandılar.
Avrupa’nın, kapılarını İran’la açık tutma çabalarına rağmen, Trump yönetimi ile ters yönde hareket etmekteler. Washington’da her iki parti içinde, Avrupa hükümetlerinin, İran’la ticaret yapma ile ABD’nin ikinci yaptırımı seçeneğiyle karşı karşıya kaldıklarında, Avrupa şirketleri, ABD ile ilişkilerini sürdürmeyi seçeceği yönünde bir eğilim var.
Ayrıca, Tahran’la çatışmacı bir tutumu benimsemek, örneğin nükleer anlaşmayı iptal etmek veya rejim değişikliği için baskı yapmak gibi, Avrupalıları anlaşmayı yeniden müzakere etmek ve İran’ın bölgesel dosyalardaki davranışlarını değiştirmesini istemek gibi daha az radikal teklifleri kabul etmeye iteceğine inanıyorlar.
Avrupa raporu, Avrupa’nın ne yapması gerektiğini sorguluyor ve buna Trump’ın izlediği siyaset bağlamında cevap bulmaya çalışıyor; Washington, şimdi Avrupalı şirketlerin karşılaştığı bankacılık ve finansal problemleri çözmekte daha az esnek ve işbirliği içerisinde olacak, diğer taraftan ise Avrupa’nın İran’da yatırım yapan Avrupalı şirketlere finansman sağlamak için Avrupa Yatırım Bankası’nın iznine ihtiyacı olacak.
Ancak Avrupa bankaları ve ABD finansal sistemi arasındaki üst düzey örtüşme göz önüne alındığında, Avrupalı şirketlerin şimdi, Amerikan gözlemci kuruluşların denetimlerine daha fazla maruz kalmaktalar ve bu durumu İran pazarı ile ABD pazarı arasında seçim yapmaya zorlamada kullanabilirler. Avrupalı liderlerin, uluslararası mekanizmalar yoluyla siyasi manipülasyon yaparak Trump’ı tehdit etmeleri çok zordur; zira bu mekanizmalara saygı göstereceğini hiçbir zaman ortaya koymadı. Rapor, bu nedenle, Avrupa’nın çeşitli acil durum planları geliştirmesini tavsiye ediyor ve Avrupa hükümetleri için Çin, Rusya, Hindistan, Güney Kore ve Japonya ile koordinasyonunu artırmanın zaruri olduğuna inanıyor.
Ancak ABD olmaksızın, İran’ın, nükleer anlaşmada yer alan tüm yükümlülükleri kabul etmesi pek mümkün değildir, Avrupa ise İran’ın anlaşmaya bağlılığını nükleer programını genişletme kabiliyetini kısıtlamak olarak görüyor ve Bu durumun, İsrail’in veya Amerika’nın bu nükleer tesislere karşı askeri harekât yapma ihtimalini azaltacağı düşünüyor. Rapor, özellikle de Trump yönetiminin şüpheli İran faaliyetlerinin doğrulanması gereken bir alan olarak belirttiği Basra Körfezi’nde seyrüsefer özgürlüğü üzerinde çalışan Avrupa’nın gösterdiği çabalardan, önümüzdeki yıl somut sonuçlar elde edilmesi gerektiğine inanıyor.
Rapor, Yemen ihtilafında, Fransa ve İngiltere’nin Suudi liderliğindeki Yemen koalisyon güçlerini desteklediği, Dolayısıyla Avrupa’nın, bir ateşkes üzerine odaklanarak bir uzlaşmaya varması gerektiğini belirtiyor. Suriye’de ise, ABD yönetiminin İran’la işbirliğini reddetmesini göz önüne aldığımızda, Fransa’nın Suriye’deki siyasi süreci ilerletmek için İran’la iletişim kurması yararlı olabilir.
Yine rapora göre Avrupalılar, İranlılara, bu cephelerde ilerleme kaydedilmeden ABD hükümetinin Devrim Muhafızlarına karşı daha sert pozisyon almasını engellemenin kolay olmadığı ifade edilmelidir.
Yakın gelecekte Washington, Avrupalılara, İran’ın balistik füze programına tepki olarak sert yaptırımlar uygulama yönünde baskı yapacak. Yaptırımlar nükleer anlaşmayı zayıflatmadığı sürece bu yaklaşım Avrupa tarafından destekleniyor.
Kısacası, nükleer bir anlaşma söz konusu olduğunda, İran ve Amerika arasındaki gerilim daha da tırmanıyor. Avrupalılar, diğer tartışmalı konulardan ötürü İran’la diplomatik bir gelişme umudunun az olduğuna inanıyorlar ve bu nedenle Orta Doğu’daki istikrarsızlık muhtemelen kötüleşecek. İran bölgeyi rehin almayı başardı ve Avrupa’nın zayıf yönleriyle oynamayı başardı. Avrupa İran’la, yaptırımların tamamlanmasıyla derinleşen bir çatışmaya sürüklenmekten korkuyor. Zira bu durum sürekli bir siyasi gerilimi beraberinde getirecektir. İran topu Amerikan oyun sahasına atmayı başaramadı, Avrupa, İran’a yapılan yatırıma ve ticarete âşık oldu, Bunun karşılığı olarak, yakında Avrupa oyun sahasına bir ateş topu düşebilir, çünkü kararlar Trump’ın elinde.