Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Rus ve İran uçak gemileri çarpıştığı zaman | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İran’ın başkenti Tahran’da günlük olarak çıkan ve büyük ölçüde İran’ın dini lideri Hamaney’in görüşlerini yansıttığı düşünülen “Keyhan” gazetesi, geçen hafta ilk sayfasında dikkat çekici bir haber yayınladı.

Gazete, bazı kimselerin Bağdat, Şam ve Beyrut’ta Kasım Süleymani’nin heykelinin yapılmasını istediklerini ileri sürdü. Bunlar, DEAŞ terör örgütünün pençelerinden kurtarılan şehirler.

Bu iddialar, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in resmi olarak Suriye dosyasına egemen olduğunu vurguladığı Soçi konferansı sonrasında gündeme geldi.

İran’daki mollalar, Tahran’da profillerin generali ismiyle bilinen Kasım Süleymani adına büyük iddialar ileri sürerek “Suriye’nin kurtarıcısı” rolü konusunda Rusya devlet başkanıyla çatışmaya mı çalışıyorlar?

Bundan sonra Suriye’de ne olacağına bakılmaksızın Tahran’daki mollaların Suriye’nin geleceğini şekillendirmede öncü bir rol oynamaları tercih edilmediği neredeyse kesin gibi. Suriye gerçeğinde Rusların yanı sıra Tahran’ın çabalarını asla hoş karşılamayacak başka esas oyuncular bulunuyor. Bunun için yakın bir zamanda Şam’da General Kasım Süleymani’nin heykelinin dikilmesini sağlayacak fırsatlar bulunmuyor.

Aynı şey, Bağdat için de söylenebilir. Irak’ın başkenti Bağdat’ta şu an Tahran, en güçlü ve en güvenilir müttefiklerinden birisini kaybetmesinin şiddetli acısını yaşıyor. Diğer yandan Iraklı Şii grupların büyük bir kesiminin manevi inançları ve özgüvenleri, Tahran’ın boğucu vesayetini tamamen reddedecek derecede artmış durumda.

Iraklı Kürtlerle ilgili olarak ise, geriye Talabani grubundan başka bir şey kalmadı. Talabani grubu, kârlı ticaret anlaşmaları aracılığıyla Tahran nezdinde tercih edilen bir grup. Söz konusu grup, Tahran’dan daha fazla nasihat ve bilgi isteyerek devamlı bir şekilde Tahran’a doğru eğilim gösteriyor. Başarısız Kürt referandumuna askeri güç kullanarak karşı koymak için İran’ın Türkiye’nin yanında yer alma konusundaki tuhaf kararı, mollaların uzun yıllar taktığı Kürtlere olan sadakatin sahte maskesinin parçalanmasına neden oldu.

Geriye Lübnan kalıyor. Zira Hizbullah’ın silahlı unsurları, Beyrut’ta General Kasım Süleymani’nin heykelini hala dikmeye çalışıyorlar. Fakat şu an bu durum, ufukta toplanmaya başlayan bulutlarla birlikte birçok sorunun hedefi haline geldi.

Lübnan parlamentosu, biten süresini yasal olmayan bir şekilde uzatma fikrinde hala istekli. Bu durumda cumhurbaşkanlığı ve başbakanlık kurumunun, meşruluğunu yıllar önce kaybeden parlamentodan yayınlanan kararlara göre devam edeceği anlamına geliyor.

Parlamento seçimleri, ülkedeki 18 dini grubun seçim kota sistemine göre icra edildi. Dolayısıyla Lübnan parlamentosu, kendi içerisinde bölünmüş bir vaziyette olup öyle ya da böyle gerçek kararlar alamıyor.

Parlamentonun yarısı, vakitlerinin çoğunu Beyrut’ta değil de yurtdışında geçiren siyasetçi bir zümrenin egemenliğine boyun eğiyor. Söz konusu siyasetçiler, Lübnan’ı vatandan ziyade daha çok bir “süt ineği” olarak addediyorlar. Söylendiği üzere Lübnan’daki başkanlardan birisi, yaklaşık 200 milyon dolarlık bir servetle emekli oldu. Bu paranın çoğuyla Paris gayrimenkullerine yatırım yapıldı. Diğer önde gelen liderlerden birisi de seçmen ve taraftarlarıyla daha çok görüşmek yerine vaktinin çoğunu haçlıların eski saraylarına benzer bir saray inşa ederek geçirdi.

Yüksek makamlar ve kârlı anlaşmalar mezheplere göre dağıtıldığı sürece mezhep liderleri, kârlı ticari politikaları korumak için büyük yetkilere sahip olacaklardır. Lübnan parlamentosunun yarısı, ülkenin Arap kimliğini yeniden doğrulamak ve İran’ın bölge üzerindeki hegemonya hırslarına karşı koymak için ön cephede yer almak istiyor.

Parlamentoda Hizbullah öncülüğündeki koalisyonun egemen olduğu diğer kısım ise, İran “Kayhan” gazetesine göre Lübnan’ı “Akdeniz’de İran’ın uçak gemisi” olarak görüyor.

Hizbullah perspektifinden önemli olan şey, mollaların Tahran’dan yönettiği Humeyni hareketinin maslahatıdır.

Bu bağlamda İran, Beşar Esed’e Suriye halkını yok etmesine yardım etmeleri için binlerce Hizbullah savaşçısını Suriye’ye gönderdi.

İran hükümetinin medya organlarından yayınlanan tahminlere göre Hizbullah büyük kayıplar verdi. Bu da İran’ı daha fazla Hizbullah savaşçısını Suriye’ye göndermeyi durdurmaya sevk etti.

Silahla donatılan ve yaklaşık sayıları 30 bin savaşçıya ulaşan milisler göz önünde bulundurulduğunda Hizbullah’ın Lübnan’ın milli ordusundan daha donanımlı ve daha teçhizatlı olduğu görülür. Ayrıca Hizbullah, Tahran’ın egemenliğine ve finansmanına bağlı yaklaşık 400 şirket, banka ve Şii dernekleriyle ön cepheyi oluşturuyor. Hatta Hizbullah, devlet içinde devlet gibi faaliyet gösteriyor. Korkunç rüşvet ve suikast tehditleriyle birlikte İran, aynı zamanda diğer Lübnan grupları içerisinde siyasi ajan şebekesini yönetiyor. Bol imkânları sayesinde Tahran, bazı Hıristiyanları, Dürzîleri ve hatta ülkedeki Sünni şahsiyetleri, grupları ve Müslümanları kontrol ediyor.

İran’ın Lübnan’daki önceliği, Suriye sınırından başlayarak İsrail’le olan ateşkes hattına kadar Şii bölgeleri arasındaki coğrafi ulaşımı garanti altına almakta gizlidir. Bu alan, Hıristiyan, Dürzî ve Şii denizinde mezhepsel takımadaya benzeyen diğer azınlık köylerini kapsıyor.

Yerel haber raporlarına göre bu amacı gerçekleştirmek için İran, söz konusu köyleri satın almak için büyük miktarda paralar ödüyor. Paralar, bu amaçları gerçekleştirmede başarısız olduğu zaman silahlar konuşuyor.

Bazı tahminlere göre İran, buradaki amaçlarını gerçekleştirmeyi bir ya da iki yıl içerisinde bitirebilir.

Şu ana kadar Lübnan parlamentosundaki iki kesim, başarıyı garantilememesinden dolayı çatışma seviyesine gelmedi. Ortada son derece önemli bir sebep var. Bloklardan birisi gerçekten silahlıyken diğeri ise tamamen açıkta bulunuyor. Buna rağmen iki blok arasındaki kırılgan denge, iki sebepten dolayı kesin bir tehlike içerisinde yer alıyor. Birincisi Esed rejimi, uzun bir süre daha dayanamayabilir.

Vladimir Putin ve Beşar Esed arasında kısa bir görüşmeyi kapsayan Rus diplomatik belirtilerinin olmasına rağmen mesele, Suriye’nin geleceği ve yönetim sistemiyle ilgili olduğu zaman Moskova ve Tahran, aynı müziği çalmıyor. Zira Tahran, Beşar Esed yönetimi altında hala Suriye’nin birliğinin sağlanabileceğini hayal ediyor. Bu olsa bile bu durum, daha fazla savaş ve çatışma anlamına geliyor.

Bununla beraber Moskova, “Faydalı Suriye” başlığıyla Fransa’nın eski sömürgecilik planını canlandırmaya çalışıyor. Bu da Şam’ın batısındaki dağlar ile Akdeniz arasında küçük bir devlet oluşturmak anlamına geliyor.

Beşar Esed’in de içinde bulunduğu Aleviler, bu küçük cep içerisinde büyük çoğunluğu temsil ediyor. Gerçekten Rusya, çeşitli askeri üsler inşa ediyor ve birliklerini buralarda konuşlandırıyor. Lazkiye, Süveyda ve Tartus limanları, bu küçük devletin içerisinde yer alıyor. Söz konusu küçük devlet, Sovyetler Birliği yıkıldığından bu yana ilk kez Rusya’nın Akdeniz’de istenilen askeri varlığını sağlayabilir. Bunun akabinde Suriye, bölgede Rusya’nın uçak gemisine dönüşebilir.

Suriye’deki çatışmasızlık planı, ülkeyi Rusya, Türkiye, İran ve müttefikleri Kürtler aracılığıyla ABD’nin hâkim olacağı 5 bölgeye bölmeyi amaçlıyor. Bununla birlikte İran için şöyle bir sorun ortaya çıkıyor. Suriye’de İran’a ayrılan bölge, coğrafi olarak Lübnan topraklarıyla birbirine bağlanmayabilir.

İran’ı Golan tepeleri aracılığıyla Lübnan ve İsrail’den uzaklaştırmak, ABD’nin Putin’in Suriye planı üzerindeki denetimi açısından vazgeçilmez bir durumdur.

Lübnan dengesinin tehlikeye maruz kalmasının arkasında yatan ikinci sebep ise, Şii öfkesidir. Şii öfkesi, yolsuz, alaycı ve bazen de Lübnan’da suçlu seçkinlere uzanacak bir güç mesabesindedir.