Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Rus-İran yörüngesine giren Erdoğan | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şu ana kadar yaptığı yanlışları yapmaması gerekirdi. Zira bu ülkenin Güvenlik Konseyi’nde daimi üstünlüğü vardır. Dünyadaki yeri tartışmasız olan bu ülke bölgesel olarak da güçlü bir devlettir. Yapmış olduğu bu hatalar yüzünden kendisi ve ülkesi, ne dostlarını sevindiriyor ne de düşmanlarını korkutuyor. Şayet bu düşüş ve gerileme hali devam ederse –Allah Korusun- belki de 21. yüzyılın ikinci yarısının başlangıcından önce -Üçüncü milenyum- ülkesinin, bölünme ve parçalanma kılıcı tarafından paramparça edilmesi uzak bir ihtimal değildir.

Erdoğan’ın ilk hatası, stratejik müttefiki ABD’ye sırtını dönmesiydi. Bu vazgeçilmez müttefikini kaybetmemek için özellikle de bu çok tehlikeli aşamada, Barack Obama ve yönetiminin iniş çıkışlarına ayak uydurması, Donald Trump’ın politikalarını tolere etmesi, ABD kamuoyuna ve onun etkili parti güçlerine ve bu iki idarenin karar verme merkezlerine yakınlaşması gerekirdi. Bu merkezlerden kastımız istihbarat kurumlarıdır. Zira dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücü olan ABD’nin politikalarını denetleyen ve idare edenler bunlardır. Aslında bu merkezler tüm dünyadaki politikaları yönetiyor ve denetliyorlar.

Erdoğan, Barack Obama ve Donald Trump’ın politikalarındaki sapmalara tepki vermek yerine, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) kurucu üyesi olarak ABD’ye yakın durmayı tercih etmeli, bedeli ağır bir yaptırıma maruz kalmayı seçmemeliydi. Ankara tüm yumurtalarını Vladimir Putin sepetine koymamalıydı. Bu ülke Rusya Federasyonu ve İran’ın yörüngesine tamamen girmemeliydi. Bütün bu adımlar atılırken şu atasözü hatırlanmalıydı;

”Ceddine düşmanlık yapan, sana hiçbir zaman dost olmaz”

Erdoğan, ABD’de ikamet eden ve eski akıl hocası olan Fethullah Gülen ile ölüm-kalım savaşı veriyor. Erdoğan, kendisini bir kez değil defalarca devirmek istediğini sürekli dile getiriyor. ABD’yi de ona destek olmakla suçluyor. Ancak burada mademki Erdoğan en amansız düşmanıyla mücadele ediyor, yapması gereken Washington’a mesafeli durmak değil, ona yakınlaşmak olmalıydı. Ve gerek Demokratlar gerekse Cumhuriyetçilerden üst düzey ABD yetkilileri ile diyalog kurmalı, müzakere kapılarını açık tutmalıydı. Şayet bu davranışları sergilemiş olsaydı, ithamlarından vazgeçip takındığı ilkel tutumları bir kenara bıraksaydı, bu sorun çok daha erken sona erer, mesele de kendi istediği şekilde çözülmüş olurdu. Devletlerarası ilişkilerin çıkarlara göre şekillendiği bilinmektedir.

Bu, siyasi manevra yapma konusunda son derece zeki ve yetenekli olan Erdoğan’ın yaptığı ilk hatadır. İkinci hata ise Vladimir Putin’e sığınması ve hem Suriye hem de Ortadoğu’nun tüm bölgelerinde dizginleri onun eline teslim etmesidir. Rusya Devlet Başkanı’nın kendisine ve ülkesine karşı kullandığı PKK’nın KGB tarafından kurulduğunu ve bu örgütün Suriye istihbaratının bir kanadı olduğunu Erdoğan da çok iyi bilmektedir. Bu örgüt Moskova ve Şam’ın Ankara’ya karşı sahip olduğu bir silah olmaya da devam edecektir. Günler gelip geçiyor ve yakın bir zamanda Erdoğan, yukarıda zikrettiğimiz ‘Ceddine düşmanlık yapan, sana hiçbir zaman dost olmaz’ gerçeğinin ne ifade ettiğini çok iyi anlayacaktır.

Üçüncü hata ise Recep Tayyip Erdoğan’ın bu bölgenin tarihini iyi okuyamaması ve siyasi gelişmelerin hareketli kumlar gibi değişken olduğunu bilememesidir. Müslüman Kardeşler (İhvan) ile ittifak yapmanın ve örgütsel bağ kurmanın korkunç bir bedeli olacağını idrak etmesi gerekirdi. Bunlara güvenilmez ve itimat edilmez. Kendileri Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır ile ittifak yapmışlar, hatta onu bir süreliğine de olsa fahri başkan olarak seçmeyi düşünmüşlerdi. Ancak kısa bir süre sonra ona karşı darbe yaptılar ve suikast girişiminde bulundular. Tıpkı Enver Sedat’a yaptıkları, daha önce de Nukraşi Paşa’yı öldürmüşlerdi. Bu alanda birçok suç işlediler.

Erdoğan bu konuda büyük bir hata yaptı. Adeta Müslüman Kardeşlere biat etti ve en büyük Arap ülkesi ve Kenan diyarı Mısır’a sırtını döndü. Şeyh Yusuf el-Karadavi’ye Müslüman âlimlerin lideri olarak davrandığında da aynı ciddi hatayı işledi. Tehditlere maruz kaldığı en zor zamanlarında kendisinin yanında yer alan Arap ülkeleriyle olan bağlantısını bu şekilde kopartmış oldu. ‘Körfez sorunu’nda olumlu bir rol oynamak yerine Katar’dan yana tavır aldı ve diğerlerinden uzak durmayı tercih etti. Gerçeği söylemek gerekirse bütün bunlar İhvan’ın oynadığı oyunlar neticesinde oldu. Onların ‘çarpık’ inancına göre, Ortadoğu bölgesi ve tüm Müslüman dünyasının kaderi onların ellerinde olacak!

Şimdilerde ise, Osmanlı ve Atatürk Türkiyesi’nden defalarca intikam alma peşinde koşmuş Vladimir Putin ve İran, Ankara ile işbirliği yaparak, istedikleri her şeyi elde ettiler. Bu bölgenin ikinci büyük gücü olarak Türkiye, tehlikeli gelişmeler meydana gelmeden önce, meseleleri doğru bir şekilde okumalıdır. Ve Erdoğan 5 yıldır, belki de daha fazla bir süredir yürüdüğü bu yoldan uzaklaşmalıdır. Şayet bu çemberden çıkıp, kendisine, halkına ve eski müttefiklerine geri dönmezse, bir sonraki tehlike daha büyük olacak, Ruslar ve İranlılar ona karşı büyük bir darbe indirecekler. Bunu da Osmanlı ve sonraki dönemlere ait hesaplaşmanın bir parçası olarak yapacaklar. Kırım meselesi bunlardan sadece birisidir. Daha muallâkta kalmış birçok mesele vardır.

Erdoğan, şunu çok iyi idrak etmelidir ki, Suriye’deki mücadelede Rusların ve İranlıların kazanması halinde, Türkiye her zamankinden daha fazla hedef haline gelecektir. Tahran’daki ‘Ayetullah’ rejiminin mezhep temelli emperyal hedefleri var. Mezhebi hilallerini genişletmek istiyorlar. Bu genişlemenin kapsamına Güneydoğu bölgesinin neredeyse tamamı girmektedir. Zira bu bölgede yaşayan nüfusun çoğunluğu ‘Alevi Kürtler’den oluşmaktadır. Burası Irak, Suriye, Lübnan ve Hatay’ı da içine alan büyük bir mezhep çemberinin parçasıdır. Mustafa Kemal 1939’da Fransız’la işbirliği yaparak bu toprakların bir kısmını kendi ülkesine ilhak etmiştir.

Bu çok ciddi bir meseledir ve Rusların Türklere karşı önceki dönemlere dayalı bir kini vardır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde olduğu gibi Türkiye’nin mevcut zayıflığından faydalanabilir ve kendisine bağlı bir Kürt devletinin kurulmasına öncülük edebilir. Amerikalılar tüm bu beklentilerin bir hayal olmadığını ve yakın bir gelecekte gerçeğe dönüşebileceğini idrak edemediler. Suriye halkının yararına adımlar atmada kararlı davranmadılar. Birçok meselede hızlı hareket etmediler. Yaraları sarmadılar, Erdoğan’ı dışladılar ve Türkiye’yi NATO’daki eski konumuna getirmeye gayret etmediler. Türkiye’nin, ABD ordusundan sonra NATO’daki en büyük orduya sahip olduğu gerçeğini göz ardı ettiler.

Türkler, yakın ve uzak tarihin, birçok sürprize şahit olduğunun farkına varmalı. Son yarım yüzyılın en büyük sürprizlerinden biri, ‘büyük’ olarak nitelendirilen ve sonsuza kadar ayakta kalacağı farz edilen Sovyetler Birliği’nin vakti saati geldiğinde aniden yıkılmasıdır. Doğu Avrupa ülkelerinde ‘sosyalizm’ göz açıp kapayana kadar ortadan kayboldu. Ruslar ve İranlıların birçok planları vardır ve bu konuda gayet ciddiler. Şayet Erdoğan, yukarıda zikrettiğimiz hatalarını düzeltmez, büyük bedellere mal olmuş gaflet halinden çıkmaz ise Türkiye’nin kaderi, parçalanma ve bölünme kılıcının paramparça ettiği ülkelerin kaderinden farklı olmayacaktır!