Geçen birkaç gün içinde Irak eski Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’in mezarının açıldığı ve cesedinin başka bir yere taşındığı hakkında sinemaya konu olacak kadar mantıktan ve gerçekten daha çok hayal mahsulü olmaya yakın hikâyeler ve söylentiler yayıldı.
İnsanların bugünlerde Saddam’ı hatırlaması garipsenmemeli. Zira bu ay Amerikan güçlerinin 9 Nisan 2003’te Bağdat’a girdiği ve rejimini düşürdüğü zamandır. Ayrıca Saddam’ın doğum günü de bu aya ((28 Nisan 1937) denk geliyor. Bazılarının Saddam Hüseyin dönemini özlemle yad etmelerini duymak da garip gelmeyebilir. Irak’ta ve bölgede neden olduğu olaylara ve trajedilere, saltanatının çok sayıda belayla anılmasına rağmen adamın bazı taraftarı halen varlığını sürdürüyor. Ama bazılarının olayı “kerametlere” dayandırması, “cesedin bozulmamasından” bahsetmesi ve gerçeklikten uzak tutması gariptir. Bu insanlar o dönemden ve olaylardan bahsederken akıl ve analiz diliyle değil de fevkaladelik içinde tasvirde bulunuyorlar. Tarihi olduğu gibi değil de rüyaya yakın şekilde tasvir ediyorlar.
Saddam Hüseyin’in cesedi hakkında ve aralık 2006 tarihinde idamını müteakip cenazesinin aşiretine teslimi sonrasında defnedildiği mezarlığın başına gelenler hakkındaki tartışmalara ilk defa şahit olmuyoruz.
Geçen yıllar boyunca, özellikle de 2014’ten sonra DEAŞ’ın Irak’ta sözde İslami devletinin genişlemesinin tartışıldığı dönemde bu konu defalarca ele alındı. Söz konusu tarihten önce eski Irak cumhurbaşkanının gömüldüğü yer Irak hükümetinin mezarın yerinin gizli kalmasını şart koşmasına rağmen Saddam hayranlarının ve işi gücü olmayanların uğrak yeri olduğu tartışması yapılıyordu. Temmuz ve ağustos 2014 tarihleri arasında Saddam’ın mensubu olduğu El Bu Nasır aşiretinin lideri medyaya verdiği demeçte, Şii milislerin mezarlığı bastığı ve eski Cumhurbaşkanı’nın resimlerini yırttıktan sonra mekânı yaktıklarını bildirdi. Kabile lideri, bu tür olayların olacağını hesaba katarak ve birilerinin cenazeyi mezardan çıkarıp kurcalamasından korktuklarından dolayı cenazeyi güvenli bir yere aktardıklarını da sözlerine ilave etti.
2015 yılının Mart ayında tamamen yıkılmış görünen Saddam’ın mezarını içeren video görüntüleri yayınlandı. Haşdi Şabi liderlerinden biri, “DEAŞ” militanlarının geri çekilmeden önce hükümet kuvvetleri ve destek güçlerine zarar vermek amacıyla mezarın içinde bulunduğu türbenin yıkımından sorumlu olduğunu açıkladı. Saddam’ın mezarı veya türbesinin yıkımından kimin sorumlu olduğu tam olarak bilinmemekle birlikte Şii milis savaşçılarının yıkık molozlar üzerinde boy göstererek havaya ateş ettikleri ve Saddam’ın infazı sırasında atılan sloganları tekrarladıkları da gözden kaçmadı.
Öz konusu dönemde Saddam’ın cesedine ne olduğu ya da nereye taşındığının bilinmemesi, konuyla ilgili birbiriyle zıt hikâyelerin alevlenmesine neden oldu. Bazıları Saddam’ın kızı Hala’nın babasının gömüldüğü yere gizlice gelerek cenazesini Ürdün’e özel uçakla götürdüğünü iddia etti. Irak’ın özel bir jetin inişine izin verecek bir kaos durumu içinde olduğunu kabul etsek dahi Ürdün’ün aynı durumda olduğu söylenemez.
Saddam’ın cenazesi hakkındaki öyküler, yolsuzluk ve mezhep kavgaları çamuruna saplanmış, politikacıların ve iç bölünmelerin mücadelesine batmış, değişik taraflar arasında paylaşılan ve İran’ın açık etkisine maruz kalmış bir Irak’ın yaklaşan Irak parlamento seçimlerine denk geldi. Bu şartlar altında birçok gözlemci, Iraklıların eskiye özlemle bakmasını, pahalıya mal olan üç savaş da dahil Saddam’ın hatalarını, milyonlarca insanı baskı altına almasını veya öldürmesini görmemezlikten gelmesini normal karşılıyor.
Libya’da ülkenin istikrarsızlık ve kaos girdabına girdikten sonra Muammer Kaddafi döneminin Libyalılar tarafından hasretle yad edilmesini, Yemen’de Ali Abdullah Salih’in düşmanlarının dahi Husiler tarafından öldürüldükten sonra özlenmesini ve keşke kurtlarla dans etmeseydi denmesini de duyar olduk.
Sudan’da ise insanların, ülkenin eski Devlet Başkanı Cafer Numeyri’nin, İbrahim Abboud’un veya İsmail Ezheri’nin gerçekleştirdiklerini yad eden ve günümüzdeki Sudan ile karşılaştıran hikaye ve video kayıtlarını kendi aralarında paylaştıklarını görüyoruz.
Tüm bunlar kaos, bozulmuşluk ve iç savaş girdabına düşmüş ülkelerin politikacılarının ve elitlerinin içine düştükleri durumun yansımasıdır. Söz konusu ülkelerdeki insanlar, içinde oldukları durumdan o kadar mustarip ki eskiyi özlemle yad ediyorlar. Eski, diktatör ve baskıcı olsa dahi…