Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, DEAŞ’a karşı kazanılan zafer sebebiyle dün yaptığı konuşmada terör örgütüne karşı üç yıl yürütülen zor savaşın ardından ülkenin geleceği ile ilgili kendi vizyonunu açıkladı.
Sadr, yaptığı konuşmada iki önemli konu üzerinde durdu. Öncelikle, DEAŞ’ın ortaya çıkmasından sonra kurulan Seraya es-Selam grubunun geleceği, devletin, Haşdi Şabi güçleri altında savaşan gruplara karşı yapması gerekenler ve Musul’un DEAŞ tarafından 9 Haziran 2014’te işgal edilmesine sebep olan yetkililer hakkında soruşturma başlatılması ve yolsuzlukla mücadele edilmesi.
Sadr’dan Seraya es-Selam’a talimat
Sadr, yaptığı konuşmada şunları kaydetti; “Seraya es-Selam’a, ellerindeki tüm silahları en kısa sürede devlete teslim etmeleri talimatı verdim.” Seraya es-Selam’ı hizmet kurumuna çevireceğini belirten Sadr, bunun karşılığında hükümetten işsizlere iş imkanı oluşturmasını ve DEAŞ operasyonlarında yakınları ölen ya da yaralanan ailelere yardım etmesini istediğini aktardı.
“Musul’daki siyasi yetkililer hakkında soruşturma başlatılmalı”
Sadr, Irak Başbakanı Haydar el-İbadi’ye de “Haziran 2014’te Musul’un DEAŞ tarafından işgal edilmesine ve yaklaşık bin 700 askerin öldürülmesine neden oldukları iddia edilen askeri ve siyasi yetkililer hakkında soruşturma başlatması ve yolsuzlukla mücadele etmesi” çağrısında bulundu.
Samarra dışında kurtarılan tüm bölgeleri 45 gün içerisinde güvenlik güçlerine teslim edeceklerini dile getiren Sadr, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 1990’daki Kuveyt işgali nedeniyle Irak’a uyguladığı yaptırımları kaldırması sebebiyle ülkede kendisine bağlı tüm askeri birimleri süresiz olarak dondurma kararı aldığını ifade etti.
“Silahları teslim edeceğiz”
Seraya es-Selam sözcüsü Safa el-Temimi, Şark’ul Avsat’a yaptığı açıklamada; Seraya grubunun DEAŞ’a karşı savaşta kullandığı silahın devletin silahı olduğunu, belirlenen karar gereği silahları yeniden devlete teslim edeceklerini vurguladı. Samarra şehrinin durumu hakkında konuşan Temimi, Selahaddin vilayetine bağlı Samarra bölgesinde Şii mezarlarının bulunması gerekçesiyle bu bölgenin kutsal olduğunu, “Bölgede bir risk olduğu müddetçe orada kalma süresinin de açık olduğunu” dile getirdi.