İsrailli liderlerin sağda solda mücadele etmeye çalıştıkları birtakım gerçekler var. En azından şu ana kadar bu gerçeklerin içerisinde İsrail ve Filistin’in tutumlarındaki büyük boşlukları aşmayı hedefleyen aktif barış sürecinin yeniden başlaması için birtakım uygun şartlar bulunuyor. Bu gerçekler şunlardır:
Birincisi, Ürdün nehriyle Akdeniz arasında 12 milyon insan var. Bunların yarısı Yahudi, diğer yarısı ise Arap’tır. (Arapların Yahudilerden 250 bin kadar daha fazla olduğu konusunda yaygın bir düşünce var.) Yahudiler, Filistin toprakları üzerinde kalmaya kararlılar. Ancak Araplar ise, geçmişte ve yıllardır topraklarından vazgeçmeyeceklerini ispat ettiler. Bunu, sadece Filistin milliyetçiliğinin zamanla daha çok olgunlaşmasından dolayı değil, aksine gidecek veya sığınacak başka toprakların olmamasından dolayı kanıtlamış bulunuyorlar.
İkincisi, İsrail’deki Filistinli Araplar, İsrail nüfusunun yaklaşık yüzde 21’ini oluşturuyorlar. Bu Araplar, geçmişte İsrail’den ayrılmadılar. Gelecekte de bunu yapmaları beklenmiyor.
Üçüncüsü, İbrani devletinin Arap vatandaşlarının ‘Arap Listesi’ adı altında bir partisi var. Arapların Knesset’te 13 sandalyesi bulunuyor. Bu rakam, bundan sonra azalmayacak bir sayıdır. Aynı zamanda bu sayının artması tahmin ediliyor. Çünkü şu anki sayı, nüfus ve oy bakımından Arapların gerçek oranını ifade etmiyor.
Dördüncüsü, düşman ve nefret gibi tarihi miraslara rağmen nehir ve deniz arasındaki toprak ve nüfus, tek bir para birimine (şekel) sahip ekonomik birliği temsil ediyor. Ortak bir çalışma, ticaret ve sağlık piyasası var. Her ortak ekonomide olduğu gibi bunlar, iki tarafın karşılaştırmalı üstünlüklerine dayanıyor. Her gün 150 Filistinlinin çalışmak için İsrail tarafına geçmesi değişmeyen bir gerçektir. Filistinlilerin tedavi için İsrail hastanelerine başvurmaları diğer bir parametreyi oluşturuyor. İsraillilerin diş tedavisi ve araçların tamiratı için Batı Şeria’ya gitmeleri ise başka bir parametredir.
Tabi, bütün gerçekler bunlarla sınırlı değil. Çatışmanın uzun tarihinden kaynaklanan başka gerçekler de var. İki taraf arasındaki düşman komşuluk ve İsrail’in Filistin toprağını işgal etmesi diğer bir gerçektir. Özetle ‘yakın sömürgeci’, uzaktan gelen sömürgeciye göre daha ağır ve zorlu bir gerçeği yansıtıyor. Çünkü siyasi coğrafyadan dolayı uzaktan gelen sömürgecinin bir gün gitmesi gerekiyor. 1994 yılındaki Oslo Anlaşması, düşmanlıkla ilgili bu kadim gerçekleri kabul etti. İki devletli çözümle bu gerçekleri aşmaya çalıştı. Bu, aralarında gümrük birliğinin olduğu Arap ve Yahudi devletinden bahseden 1947 yılındaki bölme kararının çağdaş bir tercümesidir.
20 yıldan fazla bir süre sonra söz konusu yukarıdaki gerçekler, ikili ilişkileri gölgelemeye başladı. Bu gerçekler, genel olarak bir yandan derinleşirken diğer yandan da şiddetli bir ret edişe doğru gidiyor. Bu kasılmalar, iki taraftaki radikaller arasında esas bir şekilde ortaya çıkıyor. Yine bu kasılmalar ılımlılar arasında da gün yüzüne çıkıyor. Çünkü ılımlılar, karşılıklı güvenliğin yanı sıra sahadaki gerçekleri ya değiştirmek istiyorlar ya da kasılmalar daha karmaşık hale gelerek bu gerçekleri görmezden geliyorlar.
İşçi Partisi Başkanı Avi Gabbay, son açıklamalarında Filistinlilerle çözüme ulaşılması halinde yerleşim birimlerini kaldırmayı reddetme konusunda Binyamin Netanyahu liderliğindeki sağ kanatla rekabete yöneldi. Ayrıca Gabbay, İşçi Partisi ve merkez solun iktidara gelmesini sağlayacak bir koalisyonun oluşturulması için Arap Listesi’yle işbirliği yapmayı reddediyor. Gabbay’ın tutumu ne olursa olsun bütün bunlar, Netanyahu’nun gelecekte yönetime devam edeceği anlamına geliyor. Ortada başka bir ihtimal daha var. Sağ koalisyonun tutumlarına yaklaşarak Gabbay’ın partisi, Netanyahu ile ortak bir cephe oluşturmaya gidebilir. Bu durum bir yandan ortak cephenin daha iyi pazarlık yapmasına ve diğer yandan da zor zamanlarda ulusal birliği muhafaza etmesine olanak tanıyacaktır. Burada tuhaf olan şey ise bu durumun, Netanyahu ve Liberman’ın Filistin ulusal birliği ittifakına karşı tepkilerinin geçmiştekinden farklı olduğu bir zamanda meydana gelmesidir. Öyle ki Netanyahu ve Liberman’ın tutumları şiddetliydi. Filistin ulusal yönetiminin ya İsrail ile barış yapmayı ya da Hamas’la birleşmeyi seçmesi gerekiyordu. Bu kez bu fikir ortaya atılmadı. Aksine İsrail, Hamas ve Fetih arasındaki görüşmeye birtakım kolaylıklar sağlamaya hazırdı.
İsrail’in bu çalkantılı ve kararsız sahnesi, Filistin sahasında meydana gelen gelişmelerin doğal bir sonucudur. Filistin devletinin kuruluşu için İsrail’in işgal edilen Filistin topraklarından çekilmesi konusunda İsrail’le anlaşmak gerekli bir durumdur. Bunun gerekli olduğu kadar aynı zamanda Filistinlilerin, sahada ekonomik, toplumsal, bölgesel ve uluslararası ilişkiler gibi devleti oluşturan unsurları da tesis etmesi gerekiyor.
Nehir ve deniz arasında bulunan alanda, gerçekten bunlar meydana geliyor. İsrailli Arapların oynadıkları rol, bir yandan Filistin vatanının, diğer yandan da İsrail’in siyasi gerçeğini ele almanın yeni mefhumlarını netleştirmeye başladı. Arap Listesi’yle uyumu reddeden tutumuna rağmen Gabbay’ın deklare ettiği ret yöntemi, İsrailli Arapların sahip olmaya başladığı ağırlığı vurguluyor. Özetle bu siyasi hareketler, var olan gerçeklerle çatışmanın azaldığını ifade ediyor.
Büyük ölçüde İsrail, Filistin’de meydana gelen gelişmelere göre hareket edecektir. Filistin’in geçmişteki stratejisi, ister Fetih açısından gerekli olan siyaset, diplomasi ve intifada ile olsun isterse Hamas’ın yaptığı gibi askeri operasyonlar ve intihar eylemleriyle olsun işgalle mücadele etmeye dayanıyordu. Fakat şu anki gerçek ise, başka bir stratejiye işaret ediyor. Bu strateji, İsrail’in tarih boyunca yaptığı gibi sahada gerçekler yaratmaya dayanıyor.
Bu önemli gerçeklerden hareketle meşru yönetim, silah, siyaset ve diplomasi gibi güç araç-gereçlerinin yasal kullanım hakkını tekeline aldığı zaman, devlet kurulabilir. Şu an sabit olan şey şu ki Filistinliler, Devlet Başkanı Mahmut Abbas ve Dr. Selam Feyyad’ın liderliği sürecinde müesseselerini inşa etme konusunda büyük bir yol kat etmişlerdir. Filistin başkanlık ve parlamento seçimleri tamamlandığında bu durum, gerçek devletin birçok özelliğini Filistinlilere verecektir. Ancak siyaset ve silah arasındaki çifte standart bittiğinde ve ikisini bir araya getirecek tek bir meşru yönetim olduğunda Filistin devleti, İsrailliler istesin ya da istemesin gerçek olacaktır.
İsrail’in şaşkınlığı artacaktır. İsrail’in içerdeki diyaloğu büyük olabilir. Belki de herkes, ortak bir geniş alanda gerçeklere ve iki devlete ulaşacaktır. Her bir devletin kendi sahasında egemenliği olacaktır. Devletlerin birbirlerini tanıyacağı, İsrail’in çekileceği ve önceki müzakerelerin olumlu sonuçlarının ele alınacağı bir anlaşma yapılacaktır. Eski dosyalar kapanacak. Belki de sahadaki gerçeklerin ele alınacağı birtakım yeni dosyalar açılacaktır. Bütün bunlar, büyük bir sabrı gerektiriyor. Şurada veya burada inkâr edilse bile eninde sonunda gidişatın unsurları net bir şekilde görülecektir. İç politikada en yakın yol, Filistinliler ve İsrailliler arasındaki siyaset yoludur.