Cidde’deki el-Thger Pilot İlkokulu’nda öğrenci iken Arapça öğretmenim iyiydi ve bana da iyi davranıyordu. Bir gün bana şöyle dedi: Senin yazmaya yeteneğin var. Neden okulun duvar gazetesi ile ilgilenmiyorsun? Ben de ona dedim ki: Peki, hocam. Bu sevindirici sürpriz karşısında gözlerimde bir sevinç parıltısı oluştu ve sesim neredeyse neşe ile dans ediyordu.
O zaman yerel gazeteler Kuveytli el-Qabas ve Kamuoyu, Lübnanlı el-Nehar ve Sefir, Mısırlı el-Ehram ve el-Ahbar gazeteleri babamın eve getirdiği gazetelerdi ve hepsini şevkle okuyordum. Bu gazeteler benim için dünyaya açılan bir pencere gibiydi. O pencereden bilgiler ve haberler akıyordu.
İki okul arkadaşımın yardımıyla ilk sayıyı hazırladım ve gazetenin ismini ‘Öğrencinin Sesi’ koydum. İki konu vardı. İlki, öğrenci servislerinin geç gelmesinin sebepleri, ikincisi ise okul kantininde satılan ürünlerin kötülüğü. Öğretmen ‘hevesli’ idi ama fikrini güçlü bir şekilde geri çekmiş ve bana şöyle demişti: Bu fikri iptal ettik,çünkü başımızı ağrıtır. Bir süre öğretmenin sözlerinin ne anlama geldiğini düşündüm ve anladım. Sebep, ‘konuşma korkusu’ idi.
Bu durumu bir kez daha hatırladım zira bu günlerde birçok televizyon kanalında yayımlanan Dr. Muhammed Şahrur’a ait video kesitlerine insanlardan gelen tepkileri takip ediyorum. Dr. Muhammed Şahrur, kendi çapında Kur’an-ı Kerim’i tefsir ediyor. Arap dilinin kaidelerine ve akıl-mantık kullanımına dayalı yeni bir fikri akım başlattı. Bunu, araştırmaya, değerlendirmeye, faydalı ve değerli yorum ve katkılara kulak vermeye hayatını adadığı büyük bir çabanın sonunda gerçekleştirdi. Bu durum, düzenlenmiş ve gözden geçirilmiş kopyalarla yeniden basmak suretiyle yazdığı kitaplarda kendini gösteriyor.
Şahrur’un tüm kitaplarını okudum. Konferanslarını da yoğun bir şekilde takip ediyorum. Geleneksel söyleme eleştiriler yapan biri için sebep olduğu korku ve paniği anlayabiliyorum. Son derece mantıkçı bir üslupla tamamen farklı bir tefsir ortaya koyuyor. Dr. Muhammed Şahrur, yenilikçi bir üslupla tefsir yapan ilk kişi değil ve sonuncu da olmayacak. Ancak burada kayda değer olan şey kendisine yönelik benimsenen ‘saldırgan’ tavırdır. O, oldukça ikna edici deliller sunuyor. Bugün dünya çapında, özellikle de göçmen gençler arasında onun tarzını ve öne sürdüklerini beğenenlerin sayısı gittikçe artıyor. Burada kastedilen, delile delille karşılık vermek yerine hakaret, tekfir, iftira ve diğer yaralayıcı ve saldırgan tavırlara başvurmaktır.
Dr. Muhammed Şahrur, Kur’an’ı okumak ve anlamak için yeni bir üslup ortaya koyuyor. Arap dilinin metodolojik temellerine dayalı, akla ve azımsanmayacak kadar çok insana saygı duyan bir üslup. Onu, Kur’an tefsirinde asrın yenileyicisi olarak görenler var. Bu düşünce, birçoklarının hoşuna gitmiyor. Ancak bugün son derece açık ki, fikri bir ekol oluşturan Şahrur, sayıları gittikçe artan insanlar nazarında varlığını ispatladı ve kabul gördü.
Sözden korkmak en büyük endişe olmaya devam ediyor. Onu öldürmek için en hızlı silah ise, gözdağı verme, engelleme, ahlakı ve inancı konusunda şüphe uyandırmak suretiyle şahsa yönelik cinayetlerdir. Bu araçlar artık fayda vermiyor. Zaman, bir sözün doğru olup olmadığını ispatlamaya kefildir.
Diyalog kültürü, diyaloğun içeriğinden daha önemlidir.