Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Şair Seyyab’ın Basra’sı zehir ve tuz denizinde boğulmakta… | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Irak’ın Basra eyaletindeki on binlerce vatandaş gibi sesini duyurmaya çalıştı ancak yerel ve federal hükümetlerden herhangi bir olumlu yanıt alamadı. Bunun üzerine eyaletteki en büyük ve en uzun protesto hareketine katılan sivil aktivist Haşim Ahmed, daha önce hiç kimsenin denemediği yeni bir protesto yöntemi ortaya koydu.

Şattu’l-Arab Nehrinin batı yakasında, Arap şiirinde serbest şiir ekolünün öncülerinden biri olan Basra ve Irak’ın meşhur şairi Bedir Şakir es-Seyyab’ın yıllar önce dikilmiş bronz bir heykeli vardır. Bu heykel uzun bir süredir ihmal edilmişti. Su Kaynakları Bakanlığı, geçen yıl Şatt’ül-Arab Nehrinden beslenen su kanallarının temizliğini ve bakımını yaparken bu heykelin de bakımını üstlenmiş oldu. Bu nehir, maruz kaldığı ihmal ve aşırı atık birikiminden dolayı adeta durgun bir bataklığa dönüşmüş durumda. Yerel yetkililer burayı temizlemek için bir türlü harekete geçmediler. Bir zamanlar burası, Basra’da gelişmiş tarım hayatının can damarıydı. Basralı aktivist, Seyyab’ın bronz heykelini tuzla boyadı ve heykelin aşağı kısmına Seyyab’ın güçlü ifadeler kullanarak yazdığı meşhur “Yağmur Kasidesi”nin başlığını kasıtlı bir değiştirerek “Tuz Kasidesi” olarak nakşetmiştir. Aktivist esasında şunu demek istemiştir; Şayet Seyyab günümüze kadar yaşamış olsaydı (ve bu nehrin şimdiki halini görseydi) bu başlık altında yeni bir şiir yazardı.

Basra artık sadece Irak’ın Arap Körfezi’ne ve dünyanın geri kalanına açılan tek limanı değil.

Şimdi burası, en büyük ve en fazla petrol rezervlerine sahip, en fazla petrol ve gaz üreten bir vilayettir. Yaklaşık üç milyonluk bir nüfusa sahiptir ve ekonominin de başkentidir.

Petrol rezervleri Irak’ın toplam 115 milyar varil rezervinin yüzde 59’unu oluşturuyor ve limanları en büyük petrol ihracatını (günde 3,5 milyon varilden fazla) yapıyor ve gelir kaynakları devlet bütçesinin yüzde 95’ini finanse ediyor.

Bu astronomik zenginlik ile Basra’nın dünyanın en gelişmiş ve en müreffeh şehirlerinden biri olması gerekiyordu. Aksine, kamu hizmetlerinin (sağlık, eğitim, elektrik, su, ulaşım, barınma ve temizlik) en fazla aksadığı yer olmasının yanında vatandaşları Irak’ın en fakir halkıdır. Bu durum, 2010’dan beri her yıl, içerisinde bulundukları kötü durumu protesto etmelerine neden oldu. Şu anki ayaklanmalarını -en uzun ve en şiddetli olanıdır- iki aydır devam ettiriyorlar.

Bu sene su kıtlığı sorunu daha da artmış, Şatt’ul-Arab Nehrinin sularındaki tuzluluk oranı benzeri görülmemiş seviyelere yükselmiştir; bu da nehir suyunun artık içme ve tarıma elverişli olmadığı anlamına geliyor. Vilayette kanalizasyon ve arıtma sisteminin bulunmaması, Basra suyunun toksinlerle aşırı derecede kirlenmesine neden olmuştur. Son istatistikler, su zehirlenmesinden kaynaklı sindirim sistemi hastalıkları nedeniyle hastanelere ulaşan vaka sayısının 18 bine ulaştığını göstermektedir.

Şattu’l-Arab Nehrindeki yüksek tuz oranı, esas olarak Dicle ve Fırat nehirlerinden yeterli miktarda tatlı su gelmemesinden kaynaklanmaktadır. Bunun nedeni ise, Irak’ın sulama tesislerini inşa etme konusundaki ilgisizliğinin yanı sıra, Türkiye ve Suriye’nin bu nehirlere çok sayıda baraj inşa etmeleridir. Şattu’l-Arab Nehrindeki tuzluluk problemi daha da arttı, zira İran kendi barajlarını kurdu ve böylece Şattu’l-Arab ve Dicle’ye dökülen kaynak suların mecrasını değiştirmiş oldu. Hatta sıkıntı o kadar büyüdü ki Şatt’ül-Arab’a dökülen tatlı sular neredeyse bertaraf oldu, bu da sularındaki tuzluluk ve zehirlenme oranını arttırdı.

Basra’nın ve bir bütün olarak Irak’ın en büyük sorunu, çoğu siyasal İslam’a bağlı güçlü politik sınıfın yolsuzluğa bulaşmış olmasıdır. 2003’ten bugüne kadar, Irak’ın petrol ihracat gelirleri 1 trilyon doların üzerine çıktı. Bu gelirlerin en az dörtte birinin etkili taraflara, onların liderleri ve ortaklarına, Irak, Arap, İran, Türk ve diğer iş insanlarının hesaplarına gittiği tahmin edilmektedir.

Bu etkili taraflar, kendilerinin yönetmiş oldukları bakanlıklar ve valiliklerde kendileri adına çalışan “Mali komisyonlar” kurmuşlardır. Bunların görevleri, hizmet, endüstriyel ve tarımsal projeleri inşa etmek için sözleşme imzalanan şirketlerden rüşvet (Komisyon) almaktır. Bu şirketlerin birçoğu hayalidir ve projelere tahsis edilen fonları haksız bir şekilde elde etmek için kurulmuşlardır ve bu şirketlerin Irak devletindeki bakanlar, valiler ve genel müdürlerle sıkı bağları vardır.

Özellikle Basra’da son iki yılda vali, il meclisi başkanı ve diğer üst düzey yetkililerin idari ve mali yolsuzluklara bulaştıkları ortaya çıkmıştır. Eski vali tutuklanma ve yargılanmaktan kurtulmak için ülkeden İran üzerinden kaçmıştır. Bu türden hadiseler her yıl defalarca yaşanmaktadır; yolsuzlukla mücadele politikasının eksikliği nedeniyle daha da artmakta ve sürekli tekrarlanmaktadır. Daha da ötesi Irak’ta her şey bu yolsuzluk yapanların lehine işliyor; yolsuzlukla itham edilen yetkililer hakkında çıkarılan yargının tutuklanma kararları uygulanmıyor. Eğer birkaçı uygulanırsa, sanıklar genellikle iki yıl önce yayınlanan genel af yasası kapsamında kurtulabiliyorlar, ya da “yetersiz delil” gerekçesiyle serbest bırakılıyorlar. Bunun sebebi, yeterli delilin genellikle bizzat yolsuzlukla suçlanan hükümet yetkililerinin elinde olmasıdır.

İlk seçilmiş hükümetin göreve geldiği yıl olan 2006’dan bu yana, üç hükümet, idari ve mali yolsuzluğa öncelik vermeyi taahhüt etti. Bununla birlikte, denetim operasyonları her zaman küçük çaplı hırsızlar ve rüşvetçilerle sınırlı kaldı. Büyük balıklar ise çalınan fonların önemli bir payını almış olmanın verdiği güç ve nüfuzdan dolayı hesap verebilirlik ve adli kovuşturmaya maruz kalmamaktadır. Daha da kötüsü, bu hükümetleri kurma rejiminin, Anayasa hükümlerine aykırı olarak, mezhep, ulusal ve parti kotalarına dayanmasıdır. Bu rejim, yolsuzluğa bulaşmış ve parti kotasına göre seçilmiş üst düzey yetkililerin sorumlu tutulmasına ve görevden uzaklaştırılmasına mani olmaktadır.

Kota sisteminin kaldırılması, Irak’taki idari ve mali yolsuzlukla mücadelenin ilk şartı olmalıdır. Bu, politik, ekonomik ve sosyal hayatın kurtarılmasının da ilk şartıdır ve Basra’yı, Tuz ve zehir denizi olmaktan kurtaracaktır. Aynı şekilde Basra ve tüm Irak’ta coşkulu bir şekilde akan tatlı ve temiz suları geri getirecek bir adımdır. Bu, tam da şair Seyyab’ın “Yağmur Kasidesi” nde resmettiği haldir.
“Yağmur, Yağmur, Yağmur…”