Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Kushner’in demeçleri ABD ve Filistin’in tutumunu değiştirecek mi? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

ABD Başkanı Donald Trump’ın “Yüzyılın Anlaşması” olarak nitelediği ve fırtınalar koparan olgu aslında bu bölgeye yani Orta Doğu’ya atılmış bir ses bombasıdır. Bütün bu anlaşmazlıkları sona erdirecek yeni bir şey olup olmadığı bilinmiyor. ABD yönetimi bu anlaşmayla tam olarak ne kastettiğini netleştirmediği sürece, Arap-Filistin ve Filistin-Filistin ihtilafını daha fazla artırmaya ve kışkırtmaya devam edecek. Jared Kushner’in Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Ebu Mazen) ile “işbirliğine” ve “iletişime geçmeye” hazır olduğunu söylediği son demeçleri, beklentilere cevap verecek birçok şey ve yeni gelişmeler anlamına gelebileceği göz önünde bulundurulmalıdır.

Trump’ın bu sis ve ses bombası olarak nitelenebilecek olguyu ortaya atma nedeni, doğusu ve batısıyla Kudüs’ü İsrail Devleti’nin “ebedi” başkenti olarak tanımasını örtmek istemesidir. Bu “Yüzyılın Anlaşması”nın ne anlama geldiğinin ortaya çıkarılmasının bu kadar geciktirilmesinin gerçek maksadının aslında daha fazla Arap-Filistin ve Filistin-Filistin ihtilafını artırmak olduğu net olarak görülmektedir. Bu mesele biraz da “avlamadan önce ayının derisi için kavga etmeye” dönüşmüştür. Bütün bunlar göstermektedir ki, Amerika’nın şu anki idaresi tarafından alınan bu tehlikeli adımla mücadele etmek, Filistin meselesini çözmek isteyen tarafların öncelikli meselesi olması gerekir.

Amerikalılar, bu “Yüzyılın Anlaşması”nın gerçek yüzünü açığa çıkarmama ve meseleyi geciktirme oyununda gerçekten de başarılı oldular. Araplar ise, doğusu ve batısıyla Kudüs’ün İsrail Devleti’nin “ebedi ve sonsuz” başkenti olarak tanınmasını engellemeye yönelik çaba sarf etme yerine birbirlerini itham etme savaşına giriştiler. Bu ithamlar, İsrail’in “uydurma” bilgilerine dayanıyor. Ne yazık ki bu uydurma bilgiler İran’la işbirliği içinde bulunan bazı Arap medyası tarafından da pompalanmıştır. Bütün bunlar yaşanırken, Hamas hareketi, Şam’da bulunan hayali müttefikleri ile birlikte, Filistin Yönetimi’ni, Filistin Ulusal İdaresi’ni ve Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas’ı (Ebu Mazen) bu “anlaşmaya” gizlice destek vermekle suçladı!

Filistin yönetimi, Donald Trump başkanlığındaki yönetimi boykot ederek tehlikeli bir maceraya girişti ve onunla görüşmeleri bıraktı ve durma noktasına gelen barış süreci için bile herhangi bir ABD yetkilisini kabul etmeyi reddetmeye başladı. Boykot, ABD başkan yardımcısına kadar uzandı, zira bu “Yüzyılın Anlaşması”nı ele almak için bir heyetin başında bu bölgeye gelen damadı Jared Kushner’i makamında kabul etmedi. Bazılarının da söylediği gibi, Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas “gurur” undan vazgeçmeli! Ve bu “anlaşma” ile ilgili gelişmelerin ne olduğunu bilmek için onu Ramallah’ta kabul etmeli. Bazı tahminlere göre bu anlaşmanın içeriğini bazı Arap yetkilileri ve elbette İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve İsrail devletinde bu konuyla doğrudan ilgili sınırlı sayıda görevli biliyor.

Kushner’in geçen Cuma günü İsrail başbakanıyla yaptığı görüşme kesintisiz yaklaşık dört saat sürdü. Bazılarının da belirttiği gibi, Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas “boykottan” vazgeçmeli ve Donald Trump’ın baş danışmanı ile görüşmeli ve “Yüzyılın Anlaşması”nın mahiyeti hakkında bilgi edinmelidir. Özellikle Netanyahu Filistinliler tarafından reddedileceğine inandığını bu “anlaşmanın” içeriğini ifşa etme ihtiyacını zikretti. Ona göre Filistin tarafı bu anlaşmayı bahane ederek bazı Arap ve uluslararası kuruluşları, Ortadoğu’daki çatışmayı sona erdirmek ve Filistin meselesini çözüme kavuşturmak için atılan adımları sekteye uğratmakla itham edecek.

Bütün bu söylenenlere rağmen, “gerçekçi” ve bu uzun mücadele boyunca “Filistin” barışının sembolü olarak bilinen Mahmud Abbas, ABD pozisyonunda herhangi bir gelişmenin farkına varırsa sözde “gurur” undan vazgeçeceği kesindir. Kushner ile buluşmak için acele edecektir, özellikle de Ortadoğu’daki çatışmaların bitirilmesine dair gerçek ve yeni bir bilgi olduğunu hissettiyse…

Ebu Mazen, uzun mücadelesinin herhangi bir gününde ne bir hayalperest ne de bir korkak olmuştur. Filistin yönetimindeki meslektaşları arasında, Cumhurbaşkanı Yaser Arafat’ın (Abu Ammar) kendisi ve Salah Halef (Ebu İyad) de dahil olmak üzere, bu konularda en duyarlı insan olduğunu ispatladı ve bunu Oslo görüşmeleri ve diğer tanınmış sözleşmelerde gösterdi. Mahmud Abbas “Yüzyılın Anlaşması”na dair ciddi ve kabul edilebilir bir bilgi elde edebileceğine inanırsa “boykot”u devam ettirmeyecektir. Açıkçası bu anlaşma hakkında çok şey biliyordur ama bunu ayrıntılı ve resmi olarak da bilmek istiyordur.

Basın tarafından dile getirilen ancak henüz doğrulanamayan bilgilere göre, bu “Yüzyılın Anlaşması”nın Filistinlilerin isteklerini asgari düzeyde dahi karşılamadığı söylenebilir. Buna göre sunulan devlet 1967 yılındaki sınırları dahi karşılamıyor ve başkent olarak Doğu Kudüs değil, “Ebu Dis”, el-Ayzariye, Mükebbir dağı ve İseviye bölgelerini kapsayan alan düşünülüyor. Ve yine Batı Şeria’daki yerleşimlerin yerli yerinde kalmasını, İsrail ordusunun Ürdün Vadisi’ni kontrol altında tutmasını ve Batı Ürdün sınırlarında yer almaya devam etmesini öngörüyor. Bu durumda Ebu Mazen’in “boykota” devam etmesi normaldir, Bilakis bu boykotun dozunu dahi artırabilir. Bütün bunların kabulü, ulusal bir felaket, siyasi intihar ve milli bir yıkım anlamına gelecektir.

Bu bağlamda dikkat edilmesi gereken nokta, İsrail ve -ne yazık ki- Katar’ın ve birçok uydu kanalının ve bazı “elektronik” ve basılı gazetelerin “Körfez Ülkeleri” nin Ürdün’e ve daha sonra Filistin yönetimine bu “yüzyılın anlaşmasını” kabul ettirmek için baskı uyguladığı yönünde pompaladıkları haberler kesinlikle doğru değildir. bu söylentiler İran ve onun yolundan yürüyen ve yukarıda işaret edilen devletlerin dedi kodu babında çıkardıkları uydurma haberlerdir. Filistinlilerin ısrarla üzerinde durdukları çözüm, kurulacak Filistin devletinin 1967 sınırları içinde kalması ve Doğu Kudüs’ün başkent olarak tanınmasıdır. Bu plan, Ürdün Kralı Abdullah bin Hüseyin’in Washington’a yaptığı son ziyarette, bu “planın” sahibi olan Başkan Donald Trump ve üst düzey Amerikalı yetkililere bildirildi.

Kalbinde en küçük bir vatanseverlik olan bir Filistinli veya herhangi bir Arap’ın bu “yüzyılın anlaşması” hakkında sızan bilgileri kabul etmesi mümkün değildir. Amerikalıların yaklaşık iki ay sonra bu anlaşma metnini resmen açıklayacağı yönünde bazı tahminlerden bahsediyor. ABD’nin BM’deki temsilcisi Nicky Healy: Bu plan neredeyse hazır ve yakında resmen yayınlanacak” dedi.

Burada en büyük problem – Amerikan pozisyonu gelişse ve Filistin önderliği ve bazı Araplar bu Amerikan planını kabul etseler bile- Gazze Şeridi’ni kontrol eden ve Müslüman Kardeşler’in küresel örgütlenmesi ile bağlantılı olan, diğer taraftan İran, Katar ve Beşşar Esed rejimi ile beraber hareket eden bir “Hamas” hareketinin varlığıdır. Ayrıca İsrailliler bu planı ve barış sürecini, Filistinlilerin makul özlemlerini en az düzeyde dahi sağlayacak olsa reddedeceklerdir.

Kushner’in önceden zikrettiğimiz beyanına dönecek olursak, Filistin Devlet Başkanı ile işbirliğine hazır olduğunu ifade etmesi konuya ciddiyetle yaklaştığını göstermektedir. Ürdün Kralı II. Abdullah hâlâ “Yüzyılın Anlaşması” konusunda ciddi görüşmelerde bulunuyor ve Filistin sorununa, 1967 yılındaki sınırların esas alındığı başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasına dayanan adil ve kabul edilebilir bir çözüm bulmak için büyük gayret gösteriyor.

Belki de bu durum, Ürdün Kralının “Yüzyılın Anlaşması”na dair ciddi bir Arap tasavvurunu ve kabul edilebilir bir planı beraberinde oraya taşıdığını göstermektedir. Kral, Washington’a gitmeden hemen önce, Amman Arap-Ürdün buluşmalarının yanı sıra Ürdün-Filistin görüşmelerine tanıklık etti. İki tarafın istihbarat yöneticilerinin yanı sıra iki ülkenin dışişleri bakanlarının katıldığı görüşmeler yapıldı. Ve bu görüşme, İsrail Başbakanı’nın Ürdün başkentine yaptığı acil bir ziyaretten sadece bir gün sonra geldi ve bu ziyarette Kral II. Abdullah ile müzakerelerde bulundu. Tüm bu gelişmelerin, Ürdün’ün Filistin meselesiyle ilgilenen bazı Arap ülkelerinin liderleriyle temaslar kurduğu bir zamanda olması dikkat çekicidir.