Esed rejimi ve destekçileri, Şam’ın Doğu Guta bölgesini tamamen ele geçirerek, muhalif savaşçıları ve yerel halkı tehcir ettikten sonra gözlerini Şam’ın güney ve batısında muhalifler ve DEAŞ terör örgütünün elinde kalan son bölgeler olan Kalamun ve Şam’ın güney kırsalına çevirdi.
Başkent Şam’ı güvenlik altına almak isteyen rejim ve müttefiklerinin Şam’ın güney kırsalı ve Kalamun’da da Doğu Guta benzeri bir tehcir yapacağı tahmin edilirken, DEAŞ kontrolündeki bölgenin akıbeti ise belirsiz.
Şam’ın güney kapısı
Şam’ın güney kırsalında, rejimin kontrolünde olmayan bölge 5 kısma ayrılıyor. Bu bölgenin en büyük beldeleri idari olarak Şam’a bağlı olan Yelda, Babbila ve Beyt Sahm. Bölgenin güneybatısında Yermük Mülteci Kampı ve el-Tedamun beldesi bulunurken, güneyi İran’a bağlı Şii militanların kontrolündeki Seyyide Zeynep, doğusu Doğu Guta ve batısı el-Haceru’l Esved semtiyle çevrili.
Muhaliflerin kontrolündeki Yelda beldesinin kuzey kısmı rejim kontrolündeki Tedamun semtiyle bağlantılıyken, Babbila beldesinin güneyi ise Seyyide Zeynep ile komşu durumda.
Yaklaşık 7 yıl önce Ceyşu’l İslam ve Ahraru’ş Şam gibi İslamcı gruplar ile Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) tarafından rejimden ele geçirilen bölgenin yüzölçümü 4 kilometrekare olarak tahmin ediliyor.
Söz konusu gruplar, Şubat 2014’te DEAŞ ve Nusret Cephesi’ni el-Haceru’l Esved semti ve Yermük Mülteci Kampı’na kovduktan sonra Esed rejimi ile ateşkes anlaşması imzalamıştı. Bölge, o tarihten beri çatışmalar yaşanmazken bölgeyi kuşatma altında tutan rejim güçleri aralıklarla insani yardımların geçişine ve sivillerin sadece Şam’a gidip gelmesine izin veriyor.
Ahraru’ş Şam ve Nusret Cephesi, Eylül 2015’te İran ve Türkiye’nin arabuluculuğuyla İdlib’in kuşatma altındaki iki Şii köyü Fua ve Kefraya’ya karşılık Şam’ın Zebadani ve Medaya kasabalarında ateşkes sağlanması için Hizbullah ile anlaşmaya vardı ancak Rusya’nın aynı tarihlerde Suriye’ye yönelik askeri müdahalesine başlaması anlaşmanın uygulanmasını engelledi.
Birkaç ay sonra Fua ve Kefraya ile Zebadani ve Medaya beldelerini kapsayan yeni bir anlaşma sağlandı. Bu anlaşmaya göre, Fua ve Kefraya’da yaşayan Şii halk, Şam’daki rejim kontrolünde bulunan bölgelere, Zebadani ve Medeya’da yaşayan Sünni halk ise 20 bin muhalif savaşçıyla birlikte İdlib ve çevresine nakledilecekti. Anlaşma, ayrıca, şu bölgelerde 9 aylık ateşkes ön görüyordu; İdlib kent merkezinin yanı sıra, Fua ve Kefraya köyleri, Maarrat Mısrin, Teftanaz, Ram Hamdan, Zerdana, Şelah ve Taum beldeleri, Şam’da Zebadani ve Medaya beldelerinin yanı sıra, Yelda, Beyt Sahm, Babbila, Tedamun, el-Kadem, Yermük Mülteci Kampı. Bununla birlikte, ateşkesin kapsadığı bütün kasaba, belde ve köylere ateşkes sürecince insani ve tıbbi yardım ulaştırılmasına izin verilecekti.
Nisan 2017’de anlaşmanın ilk aşaması uygulandı. Zebadani ve Medaya beldelerinden muhalifler ve aileleri, Fua ve Kefraya köylerinden de 8 bin Şii savaşçı tahliye edildi. Anlaşmanın ikinci aşaması ise Fua ve Kefraya’da kalan Şii savaşçılara karşılık, Yermük Mülteci Kampı’ndaki Nusret Cephesi savaşçılarının tahliye edilmesini ön görüyordu. Ancak, ikinci aşama her iki taraftan yaralı ve hastaların tahliyesi dışında henüz uygulanmadı.
Esed rejimi, Fua ve Kefraya-Zebadani ve Medaya anlaşmasının ilk aşamasının uygulanmasıyla birlikte Yelda, Babbila ve Beyt Sahm beldelerine, tehcir ve demografik değişim uygulamak için baskılarını artırdı. Esed rejimi, söz konusu beldelerden Suriye’nin kuzeyine gitmek isteyenlere izin verilmesine karşılık dosyayı kapatmayı önerirken, muhalif gruplar ve yerel halk rejimin önerilerini reddetti. Konu böylelikle sürüncemede kaldı.
Rusya, Türkiye ve İran garantörlüğünde düzenlenen Astana müzakereleri sonucunda Suriye’de “Gerilimin Azaltılması” anlaşması ilan edilince, muhalifler Şam civarında sadece Doğu Guta’yı içeren anlaşmanın Yelda, Babbila ve Beyt Sahm beldelerini de kapsaması için girişimlerde bulunsa da başarılı olamadı. Anlaşmanın garantörlerinden olan İran, söz konusu bölgelerin Fua-Kefraya, Zebadani-Medaya anlaşması kapsamında olması nedeniyle Gerilim Azaltılması Anlaşması kapsamına girmesini reddetti.
Şam’ın güney kırsalında yaşayan halkın tehciri reddederek yerlerinde kalması ve DEAŞ’ın Yermük Mülteci Kampı, Haceru’l Esved ve Tedamun bölgelerini ele geçirmesi üzerine gelen mültecilerle büyük bir nüfusa ev sahipliği yapıyor.
DEAŞ’ın kalesi
Esed rejimi ve müttefiklerinin hedefindeki ikinci bölge, idari olarak Şam’a bağlı olan Haceru’l Esved semti. Şam’ın güneyindeki Filistinli mültecilerin kaldığı Yermük Kampı’na sınır olan semtin yüzölçümü yaklaşık 7 kilometrekare, nüfusu çoğunluğu 1967 savaşı esnasında Golan’dan gelen mülteciler ile Suriye’nin çeşitli bölgelerinden gelen mültecileri kapsıyor. Bu bölgenin nüfusu 60 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.
Haceru’l Esved semtinde yaşayanların büyük çoğunluğu 2011 yılında başlayan sivil gösterilere katılırken, devrim hareketinin askeri bir boyut kazanmasının ardın ÖSO’ya bağlı birçok grup burada kurulmuştu. Semtte kurulan en önemli askeri gruplar Haceru’l Esved Tugayı ve Golan Şahinleri Tugayı üyelerinin büyük bölümü Golan’dan gelen mülteciler ve aşiret üyelerinden oluşuyor.
Askeri çatışmaların başlamasından sonra semtte çok sayıda askeri grup gelirken zamanla bu grupların üyelerinin büyük çoğunluğunun Nusret Cephesi ve DEAŞ’a katılması nedeniyle dağıldı.
ÖSO grupları tarafından Yelda, Babbila ve Beyt Sahm beldelerinden çıkarılan Nusret Cephesi ve DEAŞ savaşçılarının semte gelmesiyle birlikte Haceru’l Esved, radikal grupların üssü haline geldi.
Nusret Cephesi ve DEAŞ arasında yaşanan anlaşmazlıklar sonucunda semtte patlak veren çatışmalardan sonra DEAŞ, Nusret Cephesi’ni Haceru’l Esved’den çıkararak kenti tek başına kontrol etmeye başladı.
Filistinli evsizlerin başkenti
Şam’ın güneyinde rejim kontrolünde dışında kalan üçüncü ve en büyük bölge 1967 savaşında göç etmek zorunda kalan Filistinlilerin kaldığı Yermük Mülteci Kampı. Şam’ın sadece 7 kilometre güneyinde bulunan kamp, yaklaşık 2 bin kilometrekarelik bir alana sahip.
Filistinli mültecilerin yüzde 36’sı Yermük’te
İlk olarak 1957 yılında küçük bir kamp olarak kurulan Yermük Mülteci Kampı, Şam’ın büyümesiyle birlikte başkentin bir parçası haline geldi. Suriye, Lübnan ve Ürdün’deki en büyük Filistin mülteci kampı konumundaki Yermük’ün Suriye savaşından önce nüfusu 450 bin olduğu tahmin ediliyor. Suriye’nin çeşitli şehirlerinde 6 Filistin mülteci kampı bulunuyor. Filistinli mültecilerin yüzde 36’sı Yermük Mülteci Kampı’nda yaşıyor.
Suriye’de halk ayaklanmasının başladığı dönemlerde, civardaki Haceru’l Esved, Tedamun, el-Assali ve el-Kadem semtlerinin aksine sakin günler geçiren kampta, devrimci hareketlenme rejimin kışkırtmalarıyla başladı. Rejim, Yermük halkını tehdit için cami minberlerini kullanarak, kampın en büyük camisinde hutbe veren imama “Yermük, Hama ve Humus’tan değerli değil bunu herkes bilsin” sözlerini söyleterek, kamp sakinlerinin devrim hareketine katılması halinde kampı başlarına yıkmakta tereddüt etmeyeceğini bildirdi.
Filistinli mültecilerin vatanlarına dönüş hakkı açısından sembolik bir değer taşıyan Yermük Mülteci Kampı, her fırsatta Filistin davasına destek verdiğini iddia eden Esed rejimi tarafından, 16 Aralık 2012 günü savaş uçaklarıyla bombalandı. Rejim, Yermük’e sığınan Filistinli mültecilerin İsrail tarafından 1948 ve 1967 yıllarında maruz bırakıldığı zulmün bir benzeriyle karşı karşıya bıraktı.
2013 yılında 199 Filistinli hayatını kaybetti
ÖSO grupları Yermük Mülteci Kampı’na ilk kez 2012 yılının sonunda giriş yaptı. Haceru’l Esved ve el-Assali semtleri üzerinden kampa giren ÖSO kuvvetleri, aylardır Esed rejiminin zulmüne maruz kalan Suriye halkına destek olmak için hazırlanan kamp içerisindeki Filistinli bir grubun da yardımıyla kampı ele geçirdi. Rejim güçlerinin kampı kuşatma altına almasıyla birlikte bazı Filistinli gruplar da rejim güçleriyle saf tutmaya başladı. Kuşatma nedeniyle 2013 yılında yaşanan açlık 199 Filistinlinin hayatına mal oldu.
Kuşatma sonrası geçen süre içinde kampta farklı isimler ve amaçlarla radikal gruplar oluşurken ÖSO gücünü kaybetti. ÖSO savaşçılarının bir kısmı dağılırken bir kısmı da Nusra ve DEAŞ’a katıldı. Bununla birlikte Hamas’a bağlı olduğu iddia edilen Ebu Ahmet el-Muşir liderliğinde “Beyti Makdis Tugayları” ve İbn-i Teymiye Tugayı gibi radikal eğilimli gruplar da kuruldu.
Nusra ve Beyti Makdis Tugayı, kamptaki hakimiyeti ele geçirerek 2014 yılı boyunca kampı kontrol altında tuttu. Ancak daha sonra iki grup arasında sonuçsuz kalan çatışmalardan sonra karşılık suikastler meydana geldi.
Nisan 2015’te DEAŞ terör örgütü, Nusra ve Beyti Makdis arasında yaşanan çatışmalardan faydalanarak Yermük Mülteci Kampı’na saldırdı. 250 kişiden oluşan Beyti Makdis örgütü DEAŞ karşısında tutunamayarak dağıldı. Örgütün 70 üyesi, rejim saflarında savaşan Filistinli gruplara katılırken, diğer üyeleri ise muhaliflerin kontrolündeki Babbila ve Yelda gibi civar bölgelere çekildi.
DEAŞ’ın Yermük Mülteci Kampı’na saldırısından sonra kampın kontrolü DEAŞ ve Nusra arasında paylaştırıldı. Rejime bağlı Filistinli gruplar ise kampın kuzeyindeki bölgeleri ele geçirdi.
DEAŞ’ın, savaşçı sayısı 180’i aşmayan Nusret Cephesi’ne karşı çatışmalara girişerek Yermük Mülteci Kampı’nın yüzde 80’ini ele geçirmesi üzerine kamp sakinlerinin büyük bölümü muhaliflerin kontrolündeki Yelda ve Babbila gibi semtlere göç etti. Son tahminlere Yermük Mülteci Kampı’nda sadece 4 bin sivil bulunuyor.
Küçük bir Mozaik: Tedamun
Esed rejiminin operasyon hazırlığında olduğu dördüncü bölge Şam’ın güneyindeki Tedamun semti. İdari olarak Şam’a bağlı stratejik bir konumda bulunan Tedamun semti Şam’ın güney kapısı olarak nitelendiriliyor.
Suriye’de en fazla çeşitliliğin olduğu Tedamun semtinde savaş öncesi 200 bin olarak tahmin edilen nüfusun büyük bölümünü İdlib, Deyr-i Zor, Golan, Suveyde, Lazkiye ve Tartus’tan gelen Sünni, Arap, Türkmen, Dürzi ve Alevi-Nusayrilerden oluşuyor.
Semtin yüzölçümünün yarısını oluşturan güney bölümünde yerleşen İdlib ve Dera’dan gelen Sünniler, Mart 2011’de başlayan devrimin Tedamun’daki fitilini ateşleyen gruplar oldu. Ancak, devrim öncesindeki yıllarda Esed rejimi tarafından silahlandırılan ve semtin kuzey bölümünde yerleşik halde olan Dürzi ve Nusayri azınlıklar, halk ayaklanmasının başlamasıyla rejimden destek alarak yerel halkı bastırma yoluna gitti. Rejim yandaşı Dürzi ve Nusayri militanlar, rejime karşı gösteriler düzenleyen halka katliamlar ve işkencelerle karşılık verdi.
Devrim hareketinin askeri bir boyut kazanmasının ardından Kasım 2012’e Tedamun semtine giren ÖSO kuvvetleri, semtin güney bölümünü kontrol altına alırken kuzey kısmı ise rejimin semte yönelik saldırılarının üssü haline geldi. Göstericileri tutuklayan rejim güçleri, Tedamun semtinin kuzey kısmında kurduğu askeri noktalarda katliam ve işkencelerle halkı yıldırmaya çalıştı.
Rejim güçlerinin Tedamun semtine yönelik şiddetli saldırıları sonucunda semt sakinlerinin büyük kısmı civardaki Babbila, Yelda ve Beyt Sahm gibi bölgelere kaçmak zorunda kaldı.
2016 yılında Tedamun semtine saldıran DEAŞ terör örgütü ise semtin güney bölgesini ele geçirdi. Muhalif gruplar ise DEAŞ saldırıları karşısında geri çekilerek Babbila ve Yelda’ya çekildi.
El-Kadem semti
Suriye’de devrim hareketine katılan ilk bölgelerden biri olan el-Kadem semti, Şam’ın merkezinin güneyinde eski kente yakın bir mevkide bulunuyor. Devrimin askeri boyut kazanmasıyla birlikte rejim güçleri ve muhaliflerin savaş alanına dönen semtte yaşayan sivillerin çoğu, çatışmalar nedeniyle göç etmek zorunda kaldı.
Doğu ve Batı olmak üzere iki kısma ayrılan semtin Şam-Dera yolu üzerindeki doğu kısmı çatışmaların başlamasıyla ÖSO kuvvetlerinin eline geçti. Semtin batısını ise Esed rejimine bağlı kuvvetler kontrol altına aldı.
ÖSO’nun kontrolündeki doğu kısmında ÖSO’dan başka 600 savaşçısı olan Ecnad el-Şam örgütü de bulunuyordu.
Esed rejimine bağlı güçler, uzun süre kuşatma altında tuttuğu semti geçtiğimiz Mart ayında muhalif gruplarla tahliye anlaşması imzalayarak ele geçirdi ancak semtin güneyindeki Haceru’l Esved semtini kontrol altında tutan DEAŞ terör örgütü rejimin Doğu Guta operasyonundan faydalanarak semti ele geçirdi.
El-Kadem semti rejim güçlerinin operasyon düzenlemeye hazırlandığı beşinci bölge olarak sayılabilir.
Baskı artıyor
Esed rejimi, geçtiğimiz Şubat ayında Rusya’nın yoğun hava desteğini alarak Şam’ın Doğu Guta bölgesine yönelik şiddetli bir askeri operasyon başlattı. Rejim güçleri ve Rusya’ya ait savaş uçaklarının yoğun bombardımanı sonucunda 5 yıldır kuşatma altında olan bölge tamamen düşerken, rejim güçleri ve muhalif arasında varılan anlaşmayla 200 bin sivil ve muhalif savaşçı aileleri Doğu Guta’dan tehcir edilerek İdlib’e gönderildi.
Esed rejimi ve Rus yetkililer, Doğu Guta dosyasını kapattıktan sonra sıradaki askeri operasyonun Şam’ın güneyinde muhaliflerin kontrolündeki Yelda, Babbila ve Beyt Sahm bölgesine olacağını birkaç kez dile getirdi.
Yerel kaynakların verdiği bilgiye göre, Esed rejimi ve Rus temsilciler, son zamanlarda Babbila ve Yelda’ya ziyaretlerini yoğunlaştırdı. Muhalif grupların temsilcileriyle toplantılar düzenleyen rejim temsilcileri, Doğu Guta’daki anlaşmanın bir benzerini kabul etmemeleri halinde bölgeyi yerle bir etmekle tehdit ediyor. Esed rejimi ve DEAŞ tarafından 4 yönden kuşatılan muhalif gruplar ise ne yapacaklarını bilemiyor.
Yerel kaynakların aktardığına göre, Esed rejimi ve Rusya tarafından Babbila ve Yelda’ya gönderen temsilciler, muhalif gruplara İdlib’e gitmeyi kabul etmeleri halinde öncelikle Haceru’l Esved, Tedamun ve el-Kadem semtleri ile Yermük Mülteci Kampı’nın bir kısmını elinde bulunduran DEAŞ terör örgütüne karşı savaşmayı şart koşuyor. Beldelerini terk etmek istemeyen muhalifler ise bir yandan da DEAŞ’a karşı koçbaşı olarak kullanılmaktan çekiniyor.
Doğu Guta’nın düşmesinden sonra giderek artan baskıların tehdidiyle karşı karşıya kalan muhalif gruplar ise zor bir seçimle karşı karşıya. Ya vahşi saldırılara direnerek beldelerini savunacaklar ya da DEAŞ’a karşı verilecek belirsiz bir savaşta rejimin koçbaşı olduktan sonra mülteci durumuna düşecekler.
Askeri yığınak ve belirsizlik
Doğu Guta’dan sonra Şam’ın güney kırsalına yönelen Esed rejimi, DEAŞ ve muhalif grupların kontrolü altındaki bölgelere askeri yığınak yapmaya başladı. Rejim güçleri tarafından bölgeye gönderilen militanlar ve askeri araçlar üç ana noktada mevzileniyor. Bunlar; Yermük Mülteci Kampı’nın kuzey girişi, Tedamun semtinin kuzey girişinde bulunan İskenderun ve Dabul caddeleri ve el-Kadem semtinin batı girişi.
Gözlemciler, geçtiğimiz yılsonuna kadar DEAŞ terör örgütünün yıllardır kuşatma altında bulunan bu bölgelerde nasıl tutunduğuna anlam veremediklerini ifade ediyordu. Öte yandan, muhalif gruplara yönelik her geçen baskısını artıran Esed rejiminin, muhaliflerin kontrolü altındaki Yelda ve Babbila beldelerine komşu olan Tedamun ve Haceru’l Esved semtlerini kontrol altında tutan DEAŞ militanlarına aynı baskıyı uygulamadığı bilinen bir gerçek.
Gözlemcilere göre, bu durum tek açıklaması DEAŞ ve rejim arasında, DEAŞ unsurların rejim kontrolündeki bölgelerden ikmal sağlamasına karşılık anlaşma yapılmış olması. Gözlemciler, bu iddialarını DEAŞ’ın Yermük Mülteci Kampı’na girmesinden bu yana bölgede bulunan ve Esed rejimi ile tahliye anlaşmasını kesinlikle reddeden Nusret Cephesi ve Beyti Makdis Tugayı’nı tasfiye etmesine rağmen rejim güçlerine karşı ciddi bir çatışmaya girişmemesiyle açıklıyor.
Söz konusu kayaklara göre, Ceyşu’l İslam lideri Zehran Alluş’un öldürüldüğü 2015 yılı sonunda Esed rejimi ile muhalif gruplar arasında varılan anlaşmanın uygulanmadığı ilan edilmesine rağmen rejim güçleri bu anlaşmanın DEAŞ ile ilgili bölümünü uyguladı. Anlaşmanın ön görmesine rağmen 4 bin muhalif savaşçının aileleriyle birlikte tahliyesine izin vermeyen rejim güçleri, DEAŞ terör örgütüne bağlı yabancı savaşçıların Haceru’l Esved ve Tedamun gibi semtlerden çıkmasına izin verdi. Bu anlaşmadan sonra ise Haceru’l Esved’de kalan DEAŞ militanlarının yalnızca örgüte katılan yerel unsurlar olduğu ve sayılarının oldukça az olduğu belirtiliyor.
Gözlemcilerin iddiasının aksine DEAŞ militanları, geçtiğimiz Aralık ayında, Tedamun semtinin rejim kontrolündeki kuzey kesimlerine sızarak çok sayıda rejim unsurunu öldürdükten sonra geri çekildi. Mart ayında ise DEAŞ militanları rejim kontrolündeki el-Kadem semtini ele geçirdi. Ancak gözlemcilere göre, DEAŞ bu saldırıları taktik gereği gerçekleştiriyor.
Gözlemcilerin ileri sürdüğü başka senaryolar da var. Buna göre, Şam’ın güneyindeki DEAŞ militanlarının nasıl bir hamle yapacağını önceden kestirmek oldukça güç. Rejim, DEAŞ’ın güneydeki gücünün tamamen farkında ama DEAŞ unsurlarını başka amaçlar için bölgede tutuyor.