Riyad: Nasır El Hakbani
Afgan İslam Birliği’nin Önderi Abdul Resul Sayyaf, Afganistan savaşı sırasında Rus işgaline karşı savaşan mücahitlerin sırlarını özellikle de o dönemde mücahitlerin önderi olan Abdullah Azzam’ın ölümünden kimin sorumlu olduğunu bildiğini iddia ediyor.
Bununla birlikte fitne çıkmasından korkarak uygun bir zamana kadar bu konuda açıklama yapmama kararı aldı.
Afgan İslam Birliği’nin Önderi Abdul Resul Sayyaf, 1944 yılında Pegman-Kabil’de doğdu. Afgan cihadının aralarında Usame b. Ladin’in de olduğu birçok komutandan ders aldı. Taliban 26 Eylül 1996’da Kabil’i işgal ettiğinde ‘Taliban’a karşı koydu. Daha sonra 80’lerde Paktia bölgesinde (Afganistan’ın güneydoğusu) kendisini ağırladığı Bin Ladin gibi bazı arkadaşlarının Taliban örgütüne katıldığını öğrendi ve ülkesini Taliban’dan temizlemek için Afganistan’ın kuzeyinde kaldı.
Abdul Resul Sayyaf ‘Şarkul Avsat’a verdiği demeçte Ahmed Şah Mesud’a sevgi ve takdirlerini sunduğunu ve Mesud’un yandaşlarından üçünün önünde kendisi ile görüşme yapan iki gazeteci ile görüşmemesi için ona nasihatte bulunduğunu belirtiyor. Daha sonra iki gazeteci fotoğraf makinesine gizlenmiş bir bomba ile Mesud’a suikast düzenledi. 11 Eylül olaylarından ancak ikinci günde haberi oldu. Zira New York olaylarından iki gece önce suikasta uğrayan yol arkadaşı Mesud ile ilgilenmekle meşguldü.
Komutan Sayyaf, “Afgan Cihadı” yıllarını ve Taliban’a karşı verilen savaşı hatırlayınca o anıları zorlu yıllar olarak tanımlıyor.
İslam Daveti Cemaati’ni nasıl kurduğunu, ekibinden 30 kişiyi bulan yardımcılarının dağda nasıl bir mağarayı kazdıklarını anlatıyor.
2016 yılının Aralık ayında Afganistan’da iken kendisinden bir görüşme talep ettim. Tabi suikast girişimleri sebebiyle Pegman’daki evine giden yoldaki önlemler son derece yoğundu. Bana, “Geçtiğim yola mayınlar döşendi. Beraberimdeki koruma arabalarından biri, beş yardımcımın kurban gittiği bir patlamaya maruz kaldı.” dedi. Bir süre önce de evi füze saldırısına uğramış. Tüm bunların sebebi ise terör ve intihar eylemlerine karşı yüksek çıkan sesi.
Öncelikle Afganistan’daki DEAŞ ve El Kaide kalıntılarının varlığının iç yüzünü sormama müsaade edin.
-Bana göre Afganistan’da var olan DEAŞ, önceleri ülkenin doğu illerinde şekillendi daha sonra eş zamanlı olarak başka bölgelere taşındılar.
Militan gruplara geçtiğimiz yıllar boyunca yönelttiğiniz eleştirileriniz biliniyor. Size göre İslam imajını lekeleyen bu örgütlerden kurtulmak nasıl mümkün olabilir?
-Üzülerek söylemeliyim ki sivillere karşı şiddet uygulayan; kadın, çocuk ve yaşlı demeden öldüren bu örgütler, İslam’a kara bir leke sürdüler. İslam maskesi takan bu örgütlerin benimsediği birçok tavır bizi yaralıyor. Bu İslam’ın bizzat kendisine yönelik bir tavırdır. Peki, bundan nasıl kurtuluruz? Konuyu kavramak ve bu örgütleri ve para kaynaklarını derinlemesine bilmek lazım gelir. Ama bundan kurtulmayı sağlayacak en önemli şey, İslam ümmetinin tek bir kelime üzerine birleşmesidir.
Afganistan’daki örgütlerin para kaynağı nedir?
-Genel çerçevede İslam ve Afganistan düşmanları Afganistan’a karşı düşmanlığı ifade eden bu eylemleri gerçekleştiriyorlar. Kabil’in cihad temelleri üzerine kurulmuş güvenli ve istikrarlı bir devlet olmasını istemiyorlar. Bunun için onu sıkıştırıyorlar ve rahat bir nefes almamıza ve bu devleti inşa etmek için düşünmemize izin vermiyorlar.
Sıkıştırmalar komşu ülkelerden mi geliyor?
-Çoğu komşu ülkelerden geliyor. Bazı devletler bu komploya kapı aralıyor. Biz komşularımızın bize bu şekilde muamele etmelerini beklemiyorduk. Biz istedik ki komşularımızla dostluk ve kardeşlik havasında iyi ilişkiler geliştirelim; herhangi birinden bir kötülük bize erişmesin. Komşu devletlerden dinimiz ve inancımıza da uygun olarak bizim taşıdığımız duygu ve hassasiyetleri taşımalarını ümit ediyoruz.
Söz konusu devletlerin Afganistan’ın kötülüğü istemeleri durumunda Afganistan’ın cevabı ne olur?
-Bu soruyu onlara sormalıyız. Ancak eğer bize karşı düşmanlık yapılırsa gayretimiz ve tarihimiz bize kurbanlara mal olsa da sessiz kalmayı yasaklıyor. Afgan halkı, Rus işgaline meydan okudu. Bu ona 1,5 milyon ölüye, 1 milyondan fazla bedensel engelliye ve 8 milyon muhacire mal oldu. Biz kardeşlerimize sesleniyoruz: Bizim tercihimiz sevgi ve kardeşlikten yana. Eğer onların tercihi düşmanlıktan yana olursa bizi de buna mecbur ederler. Çünkü biz, bize düşmanlık edenler hedeflerine ulaşamasınlar diye topraklarımızı savunmaya, meydan okumaya ve hendekler kazmaya mecburuz.
Afganistan’a gelecekte yeniden emniyet ve istikrar gelmesi için özellikle Taliban karşıtı hareketler arasında nasıl bir rol üstleneceksiniz?
-Ben “meçhul asker” olarak görev almak istiyorum. Bu iş için bir künye veya ilan edilmiş siyasi bir rol almak istemiyorum. Bütün bu olaylara rağmen hala mücahidlere sarılan bir halk var. Ben isimsiz bir asker olarak ülkeme hizmet etmek istiyorum. Resmi herhangi bir makamda ihtilal yapmak istemiyorum. Ama her şekilde ülkede güvenlik ve istikrarı gerçekleştirmek için elimden gelen çabayı göstereceğim.
Peki, hâlihazırdaki anlaşmazlıklar?
-Biz diyalog kapısı açmaya ve anlaşmazlıkların çözümü için insanları ikna etmeye çalışıyoruz. Savaşın devam etmesini istemiyoruz. Bize dayatıldığı için önümüze dikilenlere karşı koymak zorunda kalıyoruz. Ancak aynı zamanda onları ikna etmeye çabalıyor ve savaşın devam etmesinin kimsenin yararına olmadığını ifade eden mesajlar gönderiyoruz. Ülkemizde ‘Gözetim Şurası’ adını taşıyan bir meclisimiz var. Aynı şekilde Siyasi Hareketler Arasında Anlaşma Meclisi de var ki bu birincisinden daha kapsamlı bir oluşum. Toplantılar düzenleyerek Afganistan’da barış şartlarını hazırlamaya ve muhalifleri silahların dili yerine barışın dilini kullanmaya ikna etmeye çabalıyoruz.
Taliban neden geçtiğimiz dönem boyunca Afganistan’ı terör olayları yüzleştirdi ve onu kim finanse etti?
-Bu olaylar oldukça üzücü ve endişe verici. Kalpler kırılıyor. Afganistan’daki insanlar bu olayları gördükçe kan ağlıyor. Ben saklandıkları yerlerde ve savaş meydanlarında güçlü darbeler aldıklarına inanıyorum. Ancak dünyaya hala güçlü olduklarını göstermeye çalışıyorlar.
Peki, öyleyse güçlü kalmaları için onlara kim yardım ediyor?
-Bu İran halkının inkâr etmediği bir gerçek. İran’ın Taliban ile bağlantısı ortada. Verdiği desteği ve İran’daki Taliban varlığını gösteren raporlar mevcut.
İran’ın Taliban ile bağlantısı ortada… Peki ya Katar’daki Taliban ofisine ne demeli?
-Katar’daki bu ofisin varlığına karşıyız. Taliban’ın farklı kategorilerini temsil etmiyor. Taliban’ın Doha’da çalışan yalnızca bir kanadını temsil ediyor olabilir. Onların bazı ülkelerle gidiş gelişleri ve bağlantıları var. Ancak nihayetinde onlar Taliban tarafından yetkilendirilmemişler ve bu ofisten çıkan kararlar nihai kararlar değil.
Doha’daki bu ofisin varlığına karşı olmanızın sebepleri nelerdir?
-Afganistan’ın tüm Dünya tarafından tanınan bir hükümeti var ve biz her devletten Afganistan’da mevcut hükümetle ilişki yürütmesini bekliyoruz. Muhalefetin bayrağının yükselmesine meydan vermeye ve Afgan halkına düşmanlık etmeye hiç gerek yok.
Sovyetlere karşı yürütülen cihad yıllarında rolleriniz ne idi?
-Afgan savaşı günlerinde işimiz muhacirlere çadır sağlamak ve eğitim ve mesleki uğraşlar için yer temin etmekti. Aynı şekilde mücahidler için de cephelerde uğraşıyorduk. Vaktimiz ikisi arasında bölünüyordu. Cihad günlerinde Sovyetler Birliği’ne karşı yapılan savaşa katılmak için her yerden gönüllüler geliyordu ancak o dönemde bu örgütlerin düzeni çok kuvvetliydi. O kadar ki hiç kimse Afganistan dışında çalışamaz ve herhangi bir insana zarar veremezdi. Tarih, Afgan cihadından bu yana Kabil’in Taliban eliyle düşürülmesine kadar tek bir operasyon ve olay yazmadı.
Afgan cihadı döneminde intihar eylemleri var mıydı?
-Asla… Zira kendini öldürmek dinen haramdır. Beş sene önce Kabil’de büyük bir toplantıda intihar eylemlerinin dini açıdan yasak olduğu ilan edildiğinde sesim yükseldi. Tabi bu işe bana pahalıya patladı ve şahsıma yönelik suikast girişimleri arttı.
Size silah tedarik eden kimdi?
-Savaşın başında hiçbir şeyimiz yoktu. Ancak kuvvetlenmeye başladığımızda ve dünya Afganistan’ın Sovyetler Birliği karşısında savunma ve ayakta durma imkânına tanık olunca mücahitleri destekleme sorumluluğu hissetti ve bazıları maddi ve siyasi manada destekledi.
El-Kaide’den başlayarak bu zamana kadarki terör örgütlerinin ortaya çıkışı nasıl başladı?
-Taliban’ın Kabil’de düşüşünden sonra Afganistan’ın kuzeyindeki dağlara yöneldik. Afganistan’ı normal vaziyete döndürme derdindeydik. Bununla birlikte silahlı bir örgüt kurmak isteyen için bizim egemenliğimiz ve görüş alanımızdan uzak boş bir meydan da söz konusu idi.
Usame b. Ladin ile ilişkiniz nasıldı?
-İyi tanırım. Kabil’in düşmesinden sonra biz kuzeye gittik. O ise Kabil’de Taliban’ın egemen olduğu bir alanda kaldı. Afgan cihadından sonra Usame Sudan’a gitti. Ben o sırada Pegman köyündeydim.
Taliban, Pakistan ürünü mü?
-Bu hareket Pakistan’da kuruldu ve Pakistan onu destekledi. Örgüt Kabil’i istila ettiğinde Kabil’in başkaları tarafından yönetildiği zamanlarda Afgan başkentine perde arkasından hükmediyorlardı.
Bin Ladin ile ne zaman tanıştınız?
-Afganistan dışındaydık. Abdullah Azzam da oradaydı. İkisi ile birlikte tanıştım. Ardından iki ya da üç sene Paktia bölgesindeydim (Afganistan’ın güneydoğusu). Bin Ladin, beraberinde isimlerini bilmediğim 7 adamla bizi ziyaret etti ve aylarca bizimle kaldı. Sonra yolculuğa çıktı ve tekrar döndü. Biz Afganistan Sovyetler Birliği’nden kurtulana kadar mücahitlerle bir hendekteydik. Bin Ladin’in yanında oğlu Abdullah da vardı. Yaşı küçüktü ve bir görevi yoktu. Vaktini o hendekte geçiriyordu. Ancak ailesinin geri kalan üyelerini o zaman getirmemişti. Hatta o zaman Hamza’nın ne ismini duydum ne de kendisini gördüm.
Bin Ladin’in rolü neydi?
-Beraberinde bir hendekte geceleyen bir topluluk vardı. Onu çoğunlukla buldozer sürerken görüyordum. Buldozer mücahitlerin arabalarıyla geçişini kolaylaştırmak için dağ yollarını açmaya yarayan ağır cihazlardan biriydi.
Abdullah Azzam’ı kim öldürdü?
-Abdullah Azzam bizim için sorun teşkil etmeyen ve cihada ve mücahitlere aykırı hareket etmeyen bir adamdı. Açıklamalarında netti ve herhangi bir meselede bir görüşü olduğunda onu belirtirdi. Ancak onu öldürmek için yarışan gizli çok el vardı. Elimde Azzam’ın ölümü de dâhil olmak üzere cihadın sırlarına dair çok delil ve belge var. Yeni fitnelerin çıkışını hesaba katarak vakti gelince sır perdesini aralayacağım.
Siz onun öldürülmesini bekliyor muydunuz?
-Kendisi son günlerinde hissediyordu. Ölümünden iki ay önce konuyu bana da açmıştı. Gizli elleri ondan uzaklaştırmak için onu güvenli cephelerden birine gönderdim. Ancak Peşaver’e döndüğünde onu öldürdüler.
Ahmed Şah Mesud ile dostluk bağınız var. Sizin görüşünüzü alıyor muydu?
-Mücahid ve sağlam bir adamdı. Birkaçımız Afganistan’ın kuzeyindeyken ‘Battal’ lakabını aldı. Düzenli olarak benim istişare ederdi. Ancak gazetecilere yönelik şüphemde nasihatimi kabul etmedi.
Gazetecilerle buluşmamasını mı nasihat etmiştiniz?
-Ahmed Şah Mesud ile son görüşmem suikastından 15 gün önceydi. Ondan gazetecilerle görüşmemesini talep etmiştim. Hareketleri beni şüpheye düşürmüştü. Onlarla görüşme kararı aldığında malzemelerini iyice denetlemesini ısrarla vurguladım ve ona daima güvenen üç adamının önünde ona nasihatte bulundum. Aralarında Muhammed Kasım Fehim, hala hayatta olan Bakan Bismillah Muhammedi ve iletişim sistemini yüklenen mücahitlerden biri de vardı. Mesud, bu nasihatten hoşnut oldu ve bana. “İyi oldu, uyardın” dedi. Ama kader her şeyin üzerindedir. Ahmed Şah Mesud ile telefon üzerinden iletişim kuruyordum. Suikastından iki gece önce gece saat 1’de bana telefon açtı ve Pegman bölgesindeki komutanlardan biri ile alakalı bir mevzuda bana danıştı. Şehit edildiği gece akşam 10’da onunla konuşmuştum. Mesud, Tahar vilayetindeydi bense Kabil’in kuzeyindeki Kapisa’daydım. Taliban orada stratejik bir noktayı ele geçirdiği zaman konuşma boyunca benden o gece o noktayı geri almalarını istememi talep etti. Ancak durum zorlaşacak, Taliban hükmedecek, hendeklerde hazırlanacaklar ve neticede o noktayı vermeyecektik. Sonuç olarak komutanlara güvenli noktayı geri almalarını emrettim ancak ne yazık ki operasyon başlamadan önce meydana gelen bir patlamada Mesud şehit düştü.
Gazetecilerin şüpheli hareketlerinden kastınız nedir?
-Bir röportaj yapan birisinin konuyu kökten ele alması gerekir. Ama onlar genel bir şekilde konuşuyorlardı. Kamerayı taşıyan kişi ağır bir şey taşıyormuş gibi ayaklarını sürüyordu. Görüşme amaçları Afganistan’ın kuzeyindeki komutanların işlerini ve kimseye saldırmaksızın savunma hattında durmalarını dünyaya göstermek için bir belgesel film hazırlamaktı. Gazeteciler konuk merkezi olan ve Ahmed Şah Mesud’un bulunduğu yere az bir mesafede bulunan Bahaddin Müdürlüğü’ndeydi. Mesud’un komutanlar ile toplantıları vardı. Misafirhanenin yanından geçtiği sırada gazetecilerin uzun bekleyişten sıkıldığı veya görüşmek ya da ayrılmak istedikleri iletildi. Bunun üzerine onların yanına döndü ve patlama gerçekleşti.
Terör örgütlerinin hedeflediği operasyonlardan birkaçının bilgisine sahip miydiniz?
-Hayır, kesinlikle… 11 Eylül’de Amerika’yı hedef alan olayın iki gün öncesinde Ahmed Şah Mesud’un suikastı ile meşguldük.
Sizi son zamanlarda İhvan-ı Müslimin Cemaati’ne mensup olmakla itham edenler var mı?
-Afganistan’daki İslami Cihad Hareketi tam anlamıyla bağımsız bir Afganistan oluşumudur. Dış kaynaklı değildir. Elbette ki bu Afganistan’daki mücahitlerin diğer İslam hareketlerini ve onların yazıp çizdiklerini bilmedikleri anlamına gelmiyor. Afganistan’daki İslam Kalkınma Cemiyeti dünyadaki herhangi bir topluluğun ya da partinin bir kolu değildir. Müstakil ve Afgan karakterlidir. Dünyadaki hiçbir hareket veya grupla örgütsel bir bağı da yoktur. Afganistan’daki İslam Kalkınma Cemiyeti’nin dünyada herhangi bir yerde şubesi olduğunu ya da dünyadaki herhangi bir topluluk tarafından kurulmuş bir müessese olduğunu söylenirse bu doğru değildir.
Siz hiç suikasta uğradınız mı?
-Onlarca suikasta maruz kaldım. Çünkü ben halkımızı korkutan herkesin karşısına dikilmeye hevesliyim. Evimin önünde füze saldırısına uğradım ve her gün geçtiğim yollara mayınlar döşendi. Evim çoğu devlet tarafından gönderilen korumalarla kuşatıldı. 30’dan fazla kişi aylık 375 dolara benim hesabıma çalışıyor.
Şimdi bir kanepeye yaslanmışsınız her şeyden önce evinizde rahatsınız. Bu durumda cihad yıllarındaki zor anları hatırlıyor musunuz?
-Kabil’deki sosyalist hükümetin düşüşünden önceki son günlerimizde Pakistan sınırlarında ismi Şemşad olan bir dağ vardı. O dağda benim tasarrufum altında bir komuta noktası bulunuyordu. Yaklaşık olarak 1980 senesinde. Dağın içinde 30 kişiyi alacak kadar büyük bir mağara kazdıktan sonra orada geceliyordum. Bazı heyetler beni ziyaret ettiklerinde onların rahat bir şekilde gecelemeleri için mağaranın girişinde iki de oda vardı. Aynı yerde yemek yiyorduk. Hayat gerçekten çok zordu.
Mağaranın kazılması ne kadar sürdü?
-Gerçekten çok kolaydı. Bir ay içerisinde işi bitirebildik. İkinci bir bölgede Afganistan’ın güneyindeki Jaji eyaletindeki bir dağın altında bir de hastane karargâhımız vardı. İçinde doktorlar, hastalar, yaralılar, ameliyatlar için odalar vardı. Aynı şekilde ilaçlar için de mahzenler mevcuttu.
Mağaranın içinde nefes darlığı yaşıyor muydunuz?
-Alıştığımız için normal geliyordu. Ancak bir bomba saldırısına maruz kaldığımızda bombanın sebep olduğu basınçtan ötürü oksijen kıtlığı ile karşı karşıya kalıyorduk ve nefes darlığı hissediyorduk. Ve tabi başka sağlık problemleri de yaşıyorduk. Vaktimizin çoğunu dağın dışında gözetleme ve uçaksavarlar için farklı bölgelerde geçiriyorduk. Sadece yemek ve uyku için mağarada bulunuyorduk.
Suudi Arabistan’a olan ziyaretinizin sebebi ne?
-Bazı din âlimleri ile görüşmelerim var. Aynı zamanda umre de yapacağım. Suudi Arabistan, İslam ve inancımız ile bağlandığımız Müslüman bir ülke. Bu ülkedeki Harameyn’in varlığı Müslümanların ziyaret arzusunu artırıyor. Özellikle de benim gibi bir adam için. Şartlar ve katlandığımız sorunlar 30 yıl boyunca Suudi Arabistan’ı ziyaret etmemizi engelledi. Bundan önce Merhum Kral Fahd b. Abdulaziz tarafından Kral Faysal İslam’a Hizmet Ödülü’nü almıştım. O zaman Kral Fahd’a bu ödülü iade ettim. Çünkü bunu hak etmiyordum. Zira arkamda düşmana karşı ayaklanmış bir halk vardı ve bu ödül bu halka yaraşırdı. Bu ödülü onların adına aldım.
Bir din adamı olarak Harameyn-i Şerifeyn’i uluslararası bir duruma getirmek isteyenlere ne diyorsunuz?
-Hac ve umre ibadetinin tam bir istikrar ve gözetim altında eda edilmesi lazımdır. Elhamdülillah Suudi Arabistan da Beytullah’ın tüm ziyaretçileri için güvenilir ve elverişli bir havaya sahip. Müslümanlar gönül rahatlığı içinde ibadetlerini yerine getiriyorlar. Biz uluslararasılaştırma mevzusunu onu isteyenlerin kalbine yerleşen bir endişenin eseri olarak görüyoruz.
Buna cevabınız nedir?
-Buna hizmet eden siyasi çekişmeler söz konusu. Ancak ben bir Müslüman olarak Suudi Arabistan’ın misafirlerine sunduğu bu atmosferin devamında hayır görüyorum. Bu tür çekişmelerin sebebi siyasi olabilir. Ancak ben bir Müslüman olarak hacılar ve umrecilere yönelik hizmetin devamından yanayım. Uluslararası bir pozisyona sokulmasını gerektirecek herhangi bir sorun yok ortada.
Ezher Üniversitesi’nden yüksek lisans diploması aldınız. Mısır’daki anılarınızdan bahseder misiniz?
-Mısır’a yüksek lisans yapmak için gittim ve orada iki sene kaldım. 6 ayını Kahire’de geçirdim ve 18 ayını İslam Araştırmaları Merkezi’nde. Eğitimim sona erdiğinde doktora programına kayıt oldum ve onay aldım. Ancak bazı arkadaşlarım sol akımların çoğaldığı bir vakitte Afganistan’a dönmemi istediler. Doktorayı tamamlama niyetiyle döndüm fakat 6 sene hapiste kaldım. Sonrasında ülkeyi savunmak için dağlara çıktım. Yaklaşık 20 yıl cezaevinde ve dağlarda geçti.