Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Seçimlerin ardından Türkiye’nin yolu | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Ankara / 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Danışmanı Erşat Hürmüzlü

Türkiye, seçimlerin sonucu ne olursa olsun 25 Haziran 2018 Pazartesi sabahı değişen bir gerçeğe uyanacak. Türkiye, yaklaşık 100 yıldır görülmeyen yeni bir gerçekliğe bürünecek.

Bilindiği gibi 50 milyon seçmenin oy kullanacağı seçimlerde iki ayrı form yer alacak. Öncelikle ilk kez meclise 600 milletvekili seçilecek. İkinci olarak ise, daha önce eşi benzeri görülmemiş yetkilere sahip bir cumhurbaşkanı.
Öncelikle seçimler, 24 Haziran akşamı her durumda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu geniş yetkilerle donatılmış yeni göreve seçilmesini destekleyen Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) oluşturduğu Cumhur İttifakı ile diğer ittifaklar arasındaki rekabetle sonuçlanacak.

Cumhur İttifakı ayrıca, İslami ve milliyetçi eğilimleri olan Büyük Birlik Partisi (BBP) tarafından da destekleniyor. BBP ittifak içerisinde yer almıyor olsa da parti başkanı ve üyelerinin bir kısmı, AK Parti listelerinde yer verilerek meclise girmeleri sağlanacak.

Diğer ittifak, ana muhalefet partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) başını çektiği Millet İttifakı. Bu ittifakta, Meral Akşener tarafından henüz yeni kurulan İyi Parti ve rahmetli Necmettin Erbakan’ın liderliğindeki Fazilet Partisi’nin (FP) bir uzantısı olan Saadet Partisi (SP) bulunuyor. Ayrıca AK Parti, FP içindeki yenilikçi hareket tarafından kurulmuştu. Bununla birlikte Millet İttifakı içerisinde parti olarak yer almasa da eski merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in partisinin bir uzantısı olan Demokrat Parti (DP) tarafından da destekleniyor.

Bu ittifakların dışında, yalnız çalışan üç parti var. Güneydoğu Anadolu’da Kürt vatandaşlarının temsilcisi olarak sınıflandırılan Halkın Demokratik Partisi (HDP) bunlardan biri. Diğeri, her ne kadar Türkiye’nin bazı radikal unsurlarını içeriyor olsa da, muhafazakâr ve dindar Kürtleri temsil eden Hür Dava Partisi. Son olarak sol eğilimli Vatan Partisi de tek başına hareket edenlerden.

Seçimlerde Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan altı adaydan birinin en az yüzde 50 oy alması gerekiyor. Eğer ilk turda bu gerçekleşmezse, en yüksek oy oranına sahip iki aday arasında ikinci bir tur gerçekleşecek. Bu turda oy çoğunluğunu elde eden aday zaferini ilan edecek. Kamuoyu anketlerine göre, ikinci tura kalınması halinde muhtemelen bu yarış Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile CHP’nin adayı Muharrem İnce arasında gerçekleşecek.

Şu anda zihinlerdeki soru şu; seçimlerin sona ermesinin ardından neler değişecek ya da nasıl bir yönetim olacak? Bu soru aynı zamanda, son yıllarda bu bölgede meydana gelen değişikliklerden sonra Avrupa ve Batı ülkelerinde de olduğu gibi Türkiye’nin Ortadoğu ve onun sorunlarına yönelik politikası etrafında da dönmekte.

Türkiye’nin son yirmi yıllık siyaseti

Yukarıdaki soruyu cevaplamak için son yirmi yıllık Türkiye siyasetinin gidişatına bir göz atmalıyız. İlk olarak Türkiye’nin bölgeyi kültürel, sosyal ve tarihsel derinliğini olarak görmesi, ikinci olarak ise ortak çıkarlar ve ikili ticari ilişkilerin güçlendirilmeye dayalı sabit verilere göre Türkiye 2002 seçimlerinden sonra bölgeye yönelik bir politika geliştirmiştir.

Hürmüzlü daha önce Şarku’l Avsat gazetesine verdiği bir röportajda, ‘Türkiye’nin bu bölgede bir rol aramadığını ancak rolün Türkiye’yi aradığını’ söylemişti. O dönem için bunlar oldukça doğruydu. Türkiye, çeşitli renklere sahip ‘gökkuşağının’ ışık huzmeleri gibiydi. Bu da, büyük kalkınma değişimi müjdeleyen ‘Arap Baharı’ gibi sonuçlara yol açtı. Ancak daha sonra Türkiye tek bir renge büründü. Arap Baharı ise büyük barışçıl gösterilerden, dış müdahalelere, insanların ülkelerini terk etmesi ve milyonlarca kişinin mülteci durumuna düşmesine sebep olan vekâlet savaşlarına dönüştü.

Türkiye gerçeğinin, fırsatçı ve tek yanlı çıkarlara değil, gerçekçi bir görüş peşinde olan ahlaki pragmatizm ilkesine dayalı gerçekçi bir politika izlemesini gerektiriyor.

Türkiye’nin dış politikasına gelince 2009’dan bu yana ve özellikle 2014 sonrası sadece Ortadoğu’yla ilgili değil, dünyanın birçok bölgesine yönelimlerin olduğu farklı bir şekil aldı. 2018 seçimlerinden sonra, tüm bu politikaların kapsamlı bir incelemesinin yapılması bekleniyor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin de farklı bir politika izlemeleri, Türkiye’nin bir renkle sınırlı kalmamasına ve genel ahlak mantığına hakim olmakla aynı ahlaki pragmatizmi takip etmesi gerektiğine inanıyoruz.

Vaiz rolüne bürünmekten kaçınılmalı

Türkiye söz konusu olduğunda, belirli bir iradeyi dikte eden vaiz gibi davranmamamız, nasihat veren kişi konumunda olmamız gerektiğini her zaman söylüyoruz. Gerektiğinde karar verme hakkına sahip olanlara danışılması kardeşçe bir tavsiyedir.

Bahçemizi bizi ve gelecek nesillerimizi mutlu edecek şekilde ekip biçmeliyiz diye vaaz ederken bu bahçenin etrafını yüksek duvarlarla çevirmiyoruz. Bunu yapmıyoruz çünkü isteyen herkes bundan ilham alabilsin. Ancak bunu yaparken diğerlerinin bahçelerini nasıl düzenlemeleri gerektiğini planlamıyoruz.

Türkiye Ortadoğu’daki meselelerde ‘tarafsız bir arabulucu’ rolü üstlenebilirdi. Mısır’daki durumlarda, İran ilişkilerinde ve Körfez ülkeleri arasındaki anlaşmazlıklarda ve hatta Suriye meselesinde bile olumlu bir rol oynayabilirdi. Kısacası, kimsenin kazananı veya mağlubu olmadığı iç savaşlara neden olan Suriye bataklığı konusunda Türkiye’ye, Suriye veya başka ülkelerin iç işlerine karışmaması çağrısı yapılıyordu. Türkiye olarak kimsenin bizim iç işlerimize karışmasını istemediğimiz gibi, bizi ilgilendirmeyen bu kaos ortamındaki olaylara müdahale etmekten kaçınmamız gerekir.

Türkiye’nin birçok durumda kendisini gözden geçirebilmesi için, karşı tarafında Türkiye hakkında yeni Osmanlılar ve benzeri söylemleri yaymaktan kaçınması gerekir. Türkiye bu bölgede geçen yüzyılın başlarında kurulan küçük ya da büyük devletlerin, egemenliği ve toprak bütünlüğüne her zaman saygı gösterdiğini söyledik. Türkiye’nin herkese eşit mesafede olması ve başkalarını kendi iç sorunlarını çözmesi için kendi hallerine bırakması gerektiği söylüyorum.

Herkes için önemli bir fırsat

Meclis ve cumhurbaşkanlığında kimlerin kazanacağına bakılmaksızın bu yeni seçimler, Türk ve Arap siyasetçilerin bu hususta yeni bir yapıcı sayfa açabilmelerini sağlayacak önemli bir fırsat olsun.

Şahsen, tarafların bu sayfayı açabilmek için sakin ve yapıcı bir diyaloga sahip olması için fırsatlar yaratmayı umuyorum. Sorumluluğun hiç bir zaman sadece tarafın değil, tüm taraflar veya şahısların yükümlülüğünde olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Bununla birlikte farkına vardığımız bir başka nokta da, bu bölgedeki bazı kardeş ülkelerin bazen anlamlı bir amaca yönelik bir diyaloga başvurmamaları. Farklı anlamalar ve anlaşılmalar kimse için şaşırtıcı bir durum değil. Fakat Arap-Türk ilişkileri ya da Arap-Arap ilişkileri ekseninde sakin ve yapıcı bir diyalog, uzlaşı yoluna gitme çabası ve uzlaşma ilkesi eksikliği yaşanmakta.