Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Sessiz ve deneyimli Suudi Arabistan diplomasisi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Geçen hafta Dışişleri Bakanı Adil El-Cubeyr’in ABD’deki Dış İlişkiler Merkezi’nde gerçekleştirdiği görüşme ile Suudi Arabistan diplomasisi en parlak, ince, sakin, dengeli, kararlı ve güçlü biçimiyle ortaya çıktı.

Bu görüşmenin bölümleri en önemli medya sitelerinde ve sosyal iletişim araçlarında yer aldı.

Suudi Arabistan’ın bu diplomasisi ön planda Adil El-Cubeyr tarafından temsil ediliyor olsa da, arka planda ve kulislerde bu diplomasinin ağlarını sessizce ilmek ilmek dokuyan ve Suudi Arabistan’ın çıkarlarına hizmet edecek yolları açan bir ekip çalışıyor.

Bu çerçevede gizli olanın, açık ve göz önünde olandan çok daha göz kamaştırıcı olduğunu söyleyebiliriz.

Bu gizli kulislerde Suudi Arabistan diplomasisi, Suriye konusundaki diplomatik rolünü, bakanının yüzüne yansıyan sessizlik çizgileri gibi sessizce yeniden canlandırmaya çalışıyor. Bu iş için aynı bakanının zekice tepkileri gibi zekice çalışıyor.

Bu sorun uzun yıllar ihmal edildi. Öyle ki sonunda Obama döneminde ABD’nin rolünün gerilemesi ile İran, İsrail, farklı milis güçler ve diğer devletler bu soruna dahil oldular.

Trump bile başkan olduktan sonra Suriye’deki ABD güçlerini çekme niyetinde olduğunu açıklamıştı.

Beyaz Saray’ın geri çekilme politikasını yeniden gözden geçirmesini ardından Suudi Arabistan da müzakerelere yeniden güçlü bir şekilde dönüyor.

Suudi Arabistan, Suriye sorunun taraflarını bir araya getiren müzakere masasında, artık sadece bir gözlemci olarak yer almak yerine etkili, bu sorundan etkilenen ve ilgili uluslararası taraflardan biri olmak için diplomasisini harekete geçirmiş durumda.

Suriye ile ilgili yedi ülke yani Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya siyasi çözümü hızlandıracak bir adım olan Suriye’nin yeni anayasa komisyonunun kurulması için BM Suriye Özel Temsilcisi’ne bir ay süre tanıdı.

Söz konusu ülkelerin yayınladığı ortak açıklamada: “Biz Mısır, Fransa, Almanya, Ürdün, Suudi Arabistan, İngiltere ve ABD Dışişleri bakanları olarak bu ortak açıklama ile 2254 sayılı Güvenlik Kurulu kararı gereğince, Suriye sorununda siyasi çözüme ulaşmayı amaçlayan BM’nin çabalarını desteklemek için anayasa komisyonunun en kısa sürede kurulmasını destekliyoruz” denildi.

Aslında bu açıklamanın içeriği, geçen ayın ortasında Suudi Arabistan’ın resmi haber ajansının yayınladığı haber ile çok uyumlu.

Haberde, Suudi Arabistan’ın Suriye’de tarım arazilerinin ıslahı ve temel ihtiyaçlar ile ilgili projelerde kullanılmak üzere 100 milyon dolar yardımda bulunacağı açıklandı. Esed rejimi bu yardımı kabul etmese de Suriye’nin kuzey doğusunın DAEŞ’ten temizlenmesinin ardından, ABD liderliğindeki uluslararası koalisyonun bu projeleri hayata geçireceği kaydedildi.

Başkan Trump, Suriye’den çekilmekten vazgeçtiğini açıkladığı andan itibaren Suudi Arabistan, Suriye sorunu ile ilgili ABD politikasındaki yeni değişimin işaretlerini hemen yakaladı.

ABD Başkanı’nın Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton tavsiyeleri ile durumu yeniden değerlendirmesinden yararlandı.

Tam burada karşılıksız hiçbir ödül elde edemeyeceğiniz ortak çıkarlar doğrultusunda hareket eden politik akıl devreye girdi. Bu ortak çıkarların kendisine sunacağı fırsatlar ölçüsünde Suudi Arabistan’da üzerine düşeni yapacaktır.

Pompeo ve Bolton gibi iki politikacının varlığı kaçırılamayacak bir fırsattır. Trump’ın son derece güvendiği bu iki kişi, kendisini Suriye sorununa müdahil olmanın her ne kadar kötü olsa da gerekli olduğuna ve İran’a karşı bir strateji belirlemenin vazgeçilmez olduğuna ikna etmeyi baaşrdılar.

Suudi Arabistan ise ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey gibi birinin devreye girmesi ile ABD politikasında yaşanacak dramatik değişimin belirtilerini kaçırmayacak kadar dikkatliydi. Bilindiği gibi Jeffrey, Trump karşıtı dilekçeyi imzalayan ulusal güvenlik servisi elamanlarından biriydi. Aslında Trump bunu hiçbir şekilde affetmezdi. Ama kaynaklar, başta Suriye olmak üzere Trump’ın dış politkasının en sert eleştirmenlerinden biri olan Jeffrey’i bu göreve getirmesi için Başkan Trump’ı ikna eden kişilerin Pompeo ve Bolton olduğuna işaret ediyorlar.

Jeffrey, ABD’nin Suriye’den çekilmesine, Suriye’nin Rusya’ya bırakılmasına, İran’ın Suriye’deki varlığına akrşı çıkıyor. Trump’ın bu konudaki politikalarının başarsızlığı da zaten ortadaydı. Dolayısıyla Jeffrey’in göreve getirilmesi, ABD’nin Suriye politikasının değiştiğini ve artık Suudi Arabistan’ın çıkarları ile tamamen uyumlu hale geldiğini gösterdi.

İşte diplomatik deneyim tam da burada, Trump döneminde belki de çok kısa sürebilecek bu tür fırsatları yakalayabilme ve değerlendirebilmekte yatmaktadır. Çünkü barışın temellerinin atılması ve yeniden inşa süreci şüphesiz övülecek bir roldür. Ama dediğimiz gibi hiçbir şey karşılıksız değildir. Suudi Arabistan’ın da elde edeceği karşılık artan politik rol olmalıdır.

Geçtiğimiz aylarda sessizce inşa edilen bu diplomasi ile Suudi Arabistan, ABD ve Suudi Arabistan arasındaki yakınlaşma fırsatını, Suriye rejimine büyük baskı oluşturan Ürdün’ün Nasıb Sınır Kapısı’nı kapalı tutma kararında olduğu gibi Mısır ve Ürdün ile arasındaki işbirliği ve koordinasyonu çok iyi değerlendirerek bu soruna etkili bir şekilde tekrar müdahil olmayı başardı.

Bu nedenle, Suudi Arabistan diplomasisinin Cubeyr’in son görüşmesinde ortaya çıkan bu yeni yüzü etkileyici, zeki ve deneyimliydi. Aynı zamanda takdir ve alkışı hak eden arka plandaki kulislerin eşsiz çabalarının da bir ürünüydü.