Libya’da 17 Şubat 2011’de gerçekleşen devrimin üstünden 7 yıl geçti. Şarku’l Avsat, ülkenin eski lideri Muammer Kaddafi’nin özellikle son yıllarında birçok ülkeyle gizli ilişkisinin olduğunu ortaya çıkaran bir yazı dizisi yayınlıyor.
Serinin bölümlerinde Kaddafi’nin eski Fransız Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Fransız polisi tarafından halen soruşturulan kampanyası da dâhil olmak üzere Avrupa’daki seçim kampanyalarını finanse ettiğine dair iddialar da yer alıyor.
Yine bu belgeler ve şahitler, rejimin çöküşünün öncesinde ve sonrasında gerçekleşen olayların iç yüzünü ortaya çıkarıyor.
Belgeler arasında Katar yöneticilerinin Kaddafi’ye karşı düşmanlıkları ve dost olduktan sonra değişen tutumlarının nedenleri yer aldığı gibi Doha ve Paris ile Trablus arasında milyar dolarlık anlaşmaların ayrıntıları da bulunuyor. Ancak Katar ve Fransa’nın Libya’da ekonomi alanında çalışmak istemelerine karşın Libyalı yetkililerin çekinceleri olduğu görülüyor.
2010 yılının sonlarına kadar Katar’ın önceden verdiği hizmet karşılığında Libya’da yatırım anlaşmaları yapmayı arzuladığı ancak Kaddafi’nin yanındakilerin Katar’ın emellerine karşı durarak dostluğun düşmanlık ve intikama dönüşmesine yol açtığı anlaşılıyor.
Söz konusu ayrıntılar Kaddafi rejiminin liderleriyle Avrupalı dostları arasında yapılan toplantılar sırasında kaydedilen konuşmalarda yer alıyor. Kaddafi ve oğlu Seyfülislam’ın da katıldığı toplantılarda Libyalı işadamları ve Libya askeri istihbarat başkanı Abdullah Senussi’nin yanı sıra Fransa ve Katar’dan önemli isimler de bulunuyor.
Sarkozy döneminde Fransa’nın Libya’da gerçekleştiremediği büyük emellerinin olduğu biliniyor. Fransa o dönemde Libya ile onlarca büyük anlaşma imzalamak istiyordu. Bu anlaşmaların en önemlisi de ilk defa yurt dışına ihraç edeceği Rafale uçağıyla ilgiliydi.
Toplanan belgeler ve ifadeler arasında Seyfülislam’ın yakın bir dostu, Arap ve Batılı ülkelerle yapılan toplantılara katıldığını ve bu toplantılardan birinin de Sarkozy kampanyasını yürüten yetkililerle gerçekleştiğini söyledi. Ayrıca görüşmelerde diğer Batılı ülkelerdeki seçim kampanyalarına fon aktarmanın yanı sıra Taliban lideri Molla Ömer’le Kandahar’da “Libyalı Afganlara” da mali destek sağlandığı yer aldı.
Belgelerin ve ifadelerin bazılarında Katar Genel Kurmay Başkanı’nın basına milyonlarca dolar fon aktardığı yer alıyor.
Yazı dizisinin ilk bölümünde Seyfülislam’ın yeni gelişmeler ışığında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendini şanslı görmesi ve hakkında idam kararı verilmesi ayrıca Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tutuklama kararından sonra adaylığıyla ilgili yasal durumu yer alıyor.
Aralarında Kaddafi Vakfı’nın başkanı olan Salih Abdusselam’ın da olduğu eski dönemin liderleri Seyfülislam’ın eski rejim yanlılarını geçici de olsa bir araya getirerek bir oluşuma gideceği konusunda bir umut taşıyorlardı. Bu görüş, Libya kabileleri konferansının eski yetkilisi Dr. Ali el-Ahval tarafından da paylaşılıyor.
Seyfülislam’ın adı Libya’da sahneye, ülkesinin gaz ve petrol zengini olduğu ancak kamu hizmetlerinin bulunmadığı milenyumda ortaya çıktı. O yıllarda ülkesi terörle suçlanıyor ve uluslararası ablukaya tabi tutuluyordu. Kaddafi’nin devrilmesinin istendiği yıllarda, oğlu Başkan Bill Clinton ve eski Başkan George W. Bush’un da bulunduğu gerilimli atmosferi yumuşatmak için üst düzey Amerikalı yetkililerle görüşmelere devam etti.
2011 yılı sonunda sağ elinin üç parmağını NATO yanlısı sempatizanlar tarafından tutuklanmadan önce kaybeden Seyfülislam, iktisat doktorasını önce Avusturya sonra da Londra’da tamamladı. Ancak Avrupa’ya yaptığı ziyaretlerle ilgili olarak birçok hikâye var. Özellikle Londra’da 10 milyon sterlin tutarında bir eve sahip olduğu söylendi. (Seyfülislam bu bilginin doğru olmadığını söyledi. 2011 yılının başından bu yana Zintan Hapishanesi’nde olduğu için daha önce bu haberi yalanlayamadı.)
Bununla birlikte, iyi ve kötü günlerde onunla birlikte yaşayan Seyfülislam’ın arkadaşı, Kaddafi’nin oğluyla ilgili İngiltere iddialarını Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada yalanladı.
Libya milenyuma girerken içine kapalı bir devletti. Eski dünyanın iki kutbu arasında yaşıyordu: ABD ve SSCB. Bu şartlar altında Seyfülislam eğitimini tamamladıktan sonra önce uyuşturucuya karşı bir dernek ardından da aralarında insan hakları dernekleri ve diğerlerinin de olduğu pek çok kuruluşun yer aldığı “Kaddafi Uluslararası Yardım” vakfını kurdu. Bu çalışmalar hızlıca büyüdü ve 2006’da “ Yarının Libyası” projesi başladı. Ancak bu proje kurumsallaşmadı. Bazıları projenin Seyfülislam’ın vizyonu olduğunu düşünüyorlardı. Ancak söz konusu vizyon bugün nerede? Kimse bu soruyu kapsamlı olarak cevaplayamaz.
Kaddafi Vakfı eski yöneticilerinden Abdüsselam konuyla ilgili şunları söylüyor:
“Seyfülislam’ın başkanlığını yaptığı vakıf, 2011 olayları sebebiyle şu anda durgun ancak henüz sonlanmadı. Kesinlikle inanıyorum ki Seyfülislam’ın bir rolü olacak”
Seyfülislam’ın nerede olduğu konusunda Bingazi’deki El-Avakir kabilesinden bir şeyh, şu an Seyfülislam’ın yerini açıkça ilan edemeyeceğini belirterek şunları söylemekle yetiniyor:
“O Libya’da.”
Şeyh güvenlik endişesiyle yerini açıklamadığını vurguluyor.
Libya istihbarat kaynaklarından bir kaynağa göre eski rejim yanlıları yerel, bölgesel ve uluslararası güçlerin El-Avakir yeniden geri dönmesinin çıkarlarına uygun görmediklerini düşünüyor. Bu korkutucu gerçeklik göz önüne alındığında Batılı medyanın bir sonraki seçimde Seyfülislam’ın adaylığını koyacağını söylemesi mümkün mü?
Böylesine hassas bir konuda Kaddafi yanlıları konuşacaklarını özenle seçiyorlar. Tıpkı Avakir şeyhinin de dediği gibi:
“Seyfülislam’ın önümüzdeki seçimlerde aday olması herhangi bir Libyalının olduğu gibi onun da hakkıdır.” Abdusselam da ” Seyfülislam, birçok insani yardım konularında Libya için çalıştı ve tüm yaptıkları onun ilerideki rolüne yol açıyor” diyor. Ancak konu bu kadar basit değil. Kaddafi’nin oğlu yerel mahkeme kararlarıyla karşı karşıya ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından da yurt dışında aranıyor.
Ancak 2011’de başkent silahlı kişilerce ele geçirilmeden önce Seyfülislam ve diğer komutanlarla son zamanlarda birlikte olan Seyfülislam’ın arkadaşı bu söylenenlere karşı çıkarak şöyle diyor:
“İçeride Seyfülislam’ın aleyhine alınan karar şu anda Yüksek Mahkeme’nin önünde. Bununla birlikte Temsilciler Meclisi tarafından uluslararası alanda kabul gören genel bir af yasası çıkarıldı. Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gelince; dava Seyfülislam’a karşı uydurulmuş kanıtlar ve sahte tanıklar üzerine inşa edildi. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararı seçimlere girmeye engel teşkil etmez. Bu konuda UCM’de Kenya Devlet Başkanı Uhuru Kenyatta hakkında verilen tutuklama emri bulunmasına rağmen seçimlerde adaylığını koymuş olması bir örnek teşkil etmektedir. Bu engel değildir.”
Altı aydan bu yana Seyfülislam, bazı şehirlerde görülen ve kendisini seçime davet eden “Barışa doğru Libya… Seyfülislam liderliğinde” pankartlarına rağmen yerini açıklamayı reddediyor. Bununla birlikte Seyfülislam’ın arkadaşının şu anki “güvenlik kaygısı” ile ilgili değerlendirmesi büyük ölçüde doğru olabilir.
Hiç şüphe yok ki cumhurbaşkanlığını arzulayanlar içinde “Verfele”, “Mukaraa” ve “Kazazife” gibi geçmişe özlem duyan kabileler için Seyfülislam ciddi bir rakip olacak.
Haziran 2017’de genel af yasasının uygulanmasından bu yana Libya’da Seyfülislam’la ilgili herhangi bir açıklama yapılmadı. Seyfülislam’ın arkadaşı konuyla ilgili şunları söyledi:
“Zamanı geldiğinde konuşacak. Şu an Libya’da durum oturmuş değil.”
Şubat ayaklanması başladığında Seyfülislam Trablus’ta, arkadaşı ise Bingazi’de Şarku’l Avsat ile konuşmuştu. Arkadaşı olaylar başladığında şehrin içindeki Butani bölgesinde geniş bir yer tutan “Saika Askeri Kampı’na sığınmıştı. Kamp’ta İçişleri bakanı, Özel Kuvvetler Eski Komutanı ve Kaddafi’nin yoldaşlarından olan Abdul Fettah Yunus da vardı. Ve Kamp duvarlarının dışındaki göstericilerin sayısı, içeride bulunan silahları ele geçirmek için giderek artıyordu. Yunus bu geceden sonra Libya tarihinde zorlu bir sayfa açmak üzere buradan ayrıldı. Bu atmosferde kaçınılmaz olarak sorulan soru şuydu: Libya 2011’den önce dışarıyla ilgili tüm dosyaları kapattığı halde neden Batı ve Arap devletleri Libya’nın aleyhine döndüler?
Seyfülislam’ın arkadaşına ayaklanmanın ilk günlerinde Batılı diplomatlar tarafından ülkeyi terk etmesi önerildi. Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada diplomatın şöyle dediğini aktardı: “Bu, Kaddafi’nin ölümünden sonra da durdurulmayacak bir süreç.”
Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi tarafından alınacak en tehlikeli kararın askeri müdahale ve yurt dışında milyarlarca doları bulan Libyalıların hesaplarının dondurulması olduğuna dikkat çekti.
Seyfülislam’ın arkadaşı Bingazi’den Trablus’a mucizevî bir şekilde dönmeyi başardı ve Seyfülislam’la bir araya gelerek duyduğu ve tanık olduğu olayları kendisine anlattı. O zamanlar Trablus kentinde kendisini izleyen binlerce taraftarına yaptığı ünlü konuşmasının ardından Albay Kaddafi’nin devri kapanmıştı. Bu sırada Genel Halk Komitesi olayların gelişimini izliyordu.
Batılı diplomata gelince; o ülkeden ayrılmadan önce Dışişleri Bakanlığı’na ülkesine olaylarla ilgili mesaj göndermeyi durdurması nasihatinde bulundu. Seyfülislam’ın arkadaşı, diplomatın kendisini “Ülkeden ayrıl, ayrıl” şeklinde sert bir tonda uyardığını söyledi. Ona bu Libya düşmanlığının sırrını sorduğunda ise diplomat “Batı 40 yıldır Kaddafi’ye sabretti. Şimdi ise ondan kurtulma fırsatı buldu” dedi. Arkadaşı, Seyfülislam’a diplomatın mesajını iletti. Fakat Seyfülislam, kendisini ve bütün sistemi sarsacak olayların meydana geleceğiyle ilgili öngörüye inanmadı.
Arkadaşı olanları şu şekilde aktardı:
“Olanları Seyfülislam’a anlattım. Canı sıkıldı. Benden Doktor Bağdadi’ye olanları anlatmamı istedi. Dediğini yaptım. Bağdadi bana her şeyin yolunda olduğunu ve bir sorun olmadığını söyledi.”
Seyfülislam’ın arkadaşı, Ortadoğu’nun doğasından ilham alarak edebi bir üslupla Arap Baharı’nı yedi yıl sonra şöyle anlatıyor:
“İsimlendirme doğru… Bahar mevsiminde yılanlar ve akrepler çıkıyor… Mısır’ın ve Libya’nın devrilmesi için bir plan vardı. Uluslararası Müslüman Kardeşler Örgütü ve El-Kaide, Libya’yı stratejik bir konumda görüyorlardı. Libya’da petrol ve doğal kaynaklar var. Onlarla Avrupa arasındaki uzaklık deniz yoluyla sadece bir saattir. Bugün, Libya’daki tüm çalkantılı güvenlik koşullarına rağmen eski rejim yandaşlarının çoğu Seyfülislam’ın 2018’deki Libya başkanlık seçimlerine girmesi halinde ezici bir zafer kazanacağına inanıyorlar.”
Bazıları ise Seyfülislam’ın hareket kabiliyetinin olmadığı bir bölgede olduğu sürece toplumdaki diğer partilerle görüşmesinin ve aktif bir tutum almasının zor olacağı kanaatindeler. Ancak Seyfülislam’ın arkadaşı “Sorun nedir? İnsanlar hapishanedeyken bile diğerleriyle temas halinde” diyor. Bu görüş Kaddafi yanlısı kabileler tarafından da benimsenmiş durumda. Bununla kastedilenin Seyfülislam ile kabile ve partiler arasında diyalog kanallarının açık olmasıdır” diyen Seyfülislam’ın arkadaşı sözlerine şöyle devam ediyor:
“Elbette bütün kabilelerle… Ancak parti konusuna gelince; Libya’da bir parti kültürü mevcut değil. Şu ana kadar partilerle ilgili bir kanun da çıkarılmış değil. Seyfülislam’ın partisi Libya’nın kendisidir. Onun kabilesi de Libya’nın kabilesidir. Şu anda en önemli şey ülkeyi içine girmiş olduğu karanlık tünelden çıkarmaktır.”
Sevgi ve Düşmanlık Günlükleri 2: Kaddafi’nin İhvan’ı affı ve hükmün muhalifleri