Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Sevgi ve Düşmanlık Günlüğü 4: Kaddafi rejiminin gizli kampanyaları iç ve dış rakiplerinin saldırısı altında | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Muammer Kaddafi, rejimi yıkılana kadar bilinmeyen kimselerin saldırısı altında, iç ve dış düşmanların atış menzilindeydi. Bunlar arasında eski başbakanlar, güvenlik işlerinden sorumlu yöneticiler ve üst düzey bankacılar da var. Farklı ülkelerdeki Libya ile ilişkili Kaddafi taraftarlarından bazıları, 7 yıl süren sessizliğin ardından karanlıktan çıkarak suskunluklarını bozdular. Öyle görünüyor ki bu durum, sırların ortaya çıkmasını istemeyenler açısından, Libya içinde ve dışında pek çok kişiyi tedirgin etmiş görünüyor.

Örneğin, Katar, Fransa ve Libyalı üst düzey yetkililerin hazır bulunduğu toplantılara katılan Libyalı Ziyad Takıyuddin, “Trablus’a kurulan komploların büyüklüğü hayal bile edilemez. Bu gerçeklerin ortaya çıkmasından korkanlar var” diye konuştu.

Kaddafi taraftarları ise siyasi ve diplomatik yolları kullanarak yol haritasını BM Libya Özel Temsilcisi Gassan Selame’nin hazırladığı seçime katılabilmenin yollarını arıyor. Yine Kaddafi’nin ve oğlu Mutassım’ın ve Savunma Bakanı Ebu Bekir Yunus Cabir’in öldürülmesinde rol aldıklarına inandıkları kişilerin yakalanması, Kaddafi’nin diğer oğlu Seyfülislam’ın karalanması, yine eski Petrol Bakanı Şükrü Ganem’in 2012’de Avusturya’da şüpheli ölümünün üzerine gitmek istiyorlar. Takıyuddin konuya ilişkin olarak “Ganem, Daub Nehri’nde öldürüldü” diyor.

Avusturya polisi 69 yaşında ölen Ganem’in cesedini Daub Nehri’nde buldu. Polis söz konusu şahsın yürüyüş yaptığı sırada kalp krizi geçirerek suya düştüğünü söyledi. Ancak Kaddafi taraftarları bugün skandal yaratacak bir takım ekonomik ilişkilerin ortaya çıkmasından korktukları için Avrupalı düşmanların Ganem’i öldürdüklerini söylüyorlar.

Söz konusu iddialarla eş zamanlı olarak Seyfülislam’ın Londra’daki avukatı Kerim Han da direniş sırasında müvekkillinin imajının zedelendiği ve saygınlığına zarar verildiği gerekçesiyle hukuki yollara başvurmaya başladı. Avukat müvekkilinin tutuklu olduğu için bu iddialara cevap verebilecek durumda olmadığını söyledi.

Takıyuddin gibi Seyfülislam’a yakınlığıyla bilinen diğer bir kişi de Ganem’in Fransız teşkilatı tarafından öldürüldüğünü düşünüyor. Kaddafi rejimin komutanlarından biri, Kahire’nin doğusundaki lüks villasında düzenlenen bir toplantıda “Libya’ya ve liderlerine zarar veren meseleler hakkında soruşturma açılmaya başlandı. Tabii ki Kaddafi ve yardımcılarına, aynı şekilde Bakan Ganem’e yapılanlar hakkında da” dedi.

2011’de yaşanan facialar, eski rejim idarecilerinin de sırlarını saklama konusundaki önceliklerini değiştirdi. Bu sırlar, Libya’da kaos devam etmesine rağmen adeta bedenin narkozdan etkisinden çıkması gibi uyanmaya başladı. Kaddafi’nin destekçileri nihayetinde neler olduğunu anlamaya, nefes almaya, yerel ve uluslararası alanda ön plana çıkmaya başlamış gibi görünüyorlar.

Avakir kabilesinin şeyhlerinden biri, Bingazi’nin güney bölgesinden gelen kabilelerle yaptığı toplantıda “Nefes alma zamanı… Bugün geçmişte olanların komplo olduğunu söylemek kolay” dedi.

Belgelerin ve tanıklıkların toplanması için geçen zaman yeterli. Libya’nın büyük şehirlerinde 2011 fırtınası geçti ve her şey ters yüz oldu. Takıyuddin şöyle diyor:

“Bazıları ne kadar gizlemeye çalışsalar da hakikat onların peşini bırakmayacak. Gerçekler birgün güneş gibi ortaya çıkacaktır. Ayrıntıları ortadan kaldırmaya çalışanlar var ancak inanıyorum ki her şey ortaya çıkacak. Bu bir zaman meselesidir.”

Libya devletinin belgelerinden binlercesi kayboldu. Ama yine de halen diğerlerini korkutacak kadar etrafa saçılmış belgeler mevcut.

Bu nedenle, eski rejimin komutanlarından birinin ve diğerlerinin de hayatlarını villalarının parmaklıkları arkasında geçirmeyi tercih etmeleri ve askeri istihbaratın en güçlü ismi Senussi’nin Trablus’taki hapisten çıkmasından korkanların bulunması söz konusu.

O, Fransızlarla yapılan Corinthia toplantısının şahitlerinden biri. Yine Katarlılar ile Kaddafi arasında yapılan toplantının ayrıntılarını da biliyor. (Bir sonraki bölümde ayrıntılar açıklanacaktır) Bu gibi insanlar korkunç sırlara sahiptirler.

Örneğin, Paris ile Trablus arasında mali konularda yüzlerce milyon dolarlık yazışmalar var. Yine Senussi’nin avukatı İzze el Makhur’un Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin avukatı Terry Herzog’la 17 ay boyunca yaptığı adli-politik yazışmalar mevcut. Bu yazışmalardan 30 Ekim 2008 tarihli olanı Sarkozy’nin dışişleri bakanı olduğu zamanlarda gerçekleşen bir anlaşmaya dair. Bu konu, Libya ve Fransa arasında sorun teşkil eden ve sanıklar arasında Senussi ve diğer Libyalıların da olduğu Fransız UTA uçağının düşürülmesiyle ilgili.

Her şeye rağmen Senussi daracık ve boğucu el Hadbe zindanından 7 yıl sonra çıkabildi. Şu anda Trablus’da daha iyi bir yerde. Ancak milis güçlerin egemenliği altında bir yerde tutuluyor. Onunla birlikte eski başbakan Bağdadi Mahmudi, Dış İstihbarat Şefi Zeyd Durda ve diğerleri idama mahkûm edilmişlerdi. Tıpkı Seyfülislam’ın üç yıl önce idama mahkûm edildiği gibi.

Senussi, Mahmudi ve Durda gibi şahsiyetlerin isimleri, Kahire ve Tunus’taki villalar ve dairelerde, eski rejim ve siyasi partilerin liderleri arasında yapılan gizli toplantılarda daha sık telaffuz edilmeye başlandı. Bazıları seçim zamanında hasımlarını rahatsız edecek isimleri öne sürüyorlar. Libya’nın geleceğiyle ilgili yapılan bu toplantılarda Seyfülislam’ın isminin sıklıkla geçmesi artık çok olağan.

Eski rejim liderleri parlamentodan çıkarılan afla serbest bırakıldılar. Ancak bu karara boyun eğmeyen milis güçler halen kendi hapishanelerinde söz konusu liderlerin çoğunu alıkoyuyor. Seyfülislam da geçen yıl af kararından sonra serbest bırakıldı. Yakınlarının söylediğine göre kendisi hayati tehlike sebebiyle herhangi siyasi bir aktiviteye karışmıyor. Ancak onun bu sınırlandırmalardan kurtulması birçoğu için kâbus anlamına geliyor.

Mısır’ın başkentindeki villanın duvarları arasında yaşayan eski askeri polis subaylarından biri, Ortadoğu başkentlerinde iki yıl öncesine göre daha fazla canlılık olduğunu söylüyor. Birilerinin Libya’daki savaş gibi siyasetin kaosa ve para aklamaya nasıl karıştığını anlatmak için zaman kolluyorlar.

Takıyuddin, Libya’nın içinde bulunduğu faciayı büyük ölçüde açıklıyor ve başından beri Kaddafi’yi düşürmek için çabalayan Fransız- Katar ittifakından bahsediyor. “Bu amacın gerçekleşmesi için tüm yollar kullanıldı” diyor.

Şu anda Trablus’ta bulunan eski rejim yöneticilerinin sayısı 20’ye ulaşmış durumda. Sorun şu ki; hapiste bulunanların çoğu, şu anda Fransa, Katar, Amerika, İngiltere ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yönetici ve iş adamı durumunda olanların katıldığı kapalı kapılar ardında gerçekleşen pek çok anlaşmanın ayrıntılarına vakıflar.

Pek çok kişinin değerlendirmesine göre sorun hapishanede bulunan bu kişiler arasına birilerinin ayrılık ve nifak tohumları ekmesi. Ancak bu girişimlerin çoğu başarısız oldu.

Bununla ilgili atılan son adım, Trablus meclisindeki bazı liderlerin aralık ayı sonunda hapiste bulunan Durda ve Mahmudi’yi meclis bürosuna çağırması oldu. Bu toplantıyı aktaran kişi Senussi’nin söz konusu toplantıya çağrılmayarak hapishanede bile olsalar aralarına ayrılık tohumu atılmak istendiğini söyledi.

Elde edilen bilgilere göre Mahmudi ve Durda, Libya’nın ve Seyfülislam’ın geleceğini tartıştılar ve daha sonra BM destekli başkanlık konseyine sadık milisler tarafından denetlenen hapishanelerine geri döndüler. Haber kaynağı şunları aktardı:

“Kahve içtik. Onlar sorularımızı cevapladılar. Meydan okur gibiydiler. Senussi ise hiç bir zaman 1969’da Kaddafi’nin gelmesiyle oluşan Devrim Komite üyesi olmadı. Senussi, Kaddafi’nin muhalifleriyle anlaşma içinde olmasına karşı çıkan biri değildi. Seyfülislam’ın arkadaşı bu konuda “Tam aksine o, Seyfülislam’a ve onun programına sadıktı” diyor.

İlginç olan şu ki bazıları 2000’den beri teröre destek veren devletler listesinde olmasına rağmen Batılıların Libya’ya gelip gitmesine sebep olan gerçeklerin gizli saklı kalmasını tercih ediyorlar ve uluslararası ambargoya boyun eğiyorlar. Bu yaz Trablus’a, Finlandiya, Almanya ve Fransa’dan başbakanlar ve yetkililer geldi. 17 sene önce Seyfülislam ile Almanya Dışişleri Bakanı Fischer’in çekindiği meşhur bir fotoğraf var. O dönemde Libya 21 Batılı rehinenin 90’lı yılların başında kurulan Ebu Seyyaf örgütünün elinden kurtulmasında aracılık etmişti. Bu örgüt Filipinler’de İslam devleti kurmak için yola çıkmış radikal bir örgüttü.

Bu aracılıkla ilk defa Kaddafi vakfı ortaya çıkmış oldu. Ebu Seyyaf örgütü ile müzakerelere giden en önemli kişilerden olan Seyfülislam’ın yakın arkadaşı şöyle diyor:

“Evet… Bu, Kaddafi Vakfı’nın ilk görünümüdür. Avrupalılar adına pazarlık yaptık. Yanımızda Manila elçimiz Recep Zerruk da vardı. Oraya gittim. Manila ile güneydeki Mindanao Adası’ndaki Hulu ormanı içinde bulunan Ebu Seyyaf kalesi arasında altı ay geçirdim. Rehineleri iki grup halinde Libya’ya getirdik. İlk gelenlerle ilgili kutlama Trablus’taki Seraya el- Hamra bölgesinde ikincisi ise Babül Aziziye’de gerçekleştirildi.
Libya’ya gelen Batılı heyet, adlarının Libya ve Kaddafi ile anılır olmasından korkuyorlardı.

Seyfülislam bu heyete şöyle bir konuşma yapmıştı:

“Bu rehineleri Hulu ormanlarından kurtaran Muammer Kaddafi’nin ismidir.”

Seyfülislam’ın arkadaşı bu olayın Libya’nın tecritten çıkmasına neden olan gerçekten önemli bir adım olduğunu söylüyor.

O zaman Salih Abdüsselam, Kaddafi Vakfı İcra Direktörü görevini devraldı. Bu göreve 2007 yılına kadar devam etti ve burada pek çok olaya tanık oldu. Görevi bıraktıktan sonra gözlerden uzak bir şekilde devlet içindeki birçok dosyayla uğraşmaya devam etti. Abdüsselam halen vakfın gelecekte bir fonksiyon icra edebileceğine inanıyor. Eski rejim yanlıların bazılarının ise gelecek vizyonu daha geniş ancak bu geçmişin acı izlerini silmiyor. Örneğin 2009 yılının sıcak ağustos ayında bir Amerikalı diplomat Seyfülislam’a “Sizin siyasi geleceğiniz bitti” demişti.

Kaddafi’nin oğluna Abdulbasit el- Makrahi ile Trablus’a geldiğinde oldukça hürmet edilmişti. 2012’de vefat eden Makrahi, Lockerbie davasında (düşürülen uçak) İskoçya’da tutuklu bulunuyordu. Libya onu sağlık sorunlarından dolayı 2009’da geri aldı. O sırada Seyfülislam’ın arkadaşı el- Makrahi’nin geri alınması görüşmelerinde bulunuyordu.

O şunları söyledi:

“O zaman Amerikan ve İngiliz yetkililer el- Makrahi’nin Libya tarafından devlet töreniyle değil de normal bir şekilde karşılanmasını istediler.”

Seyfülislam el-Makrahi davasını kendi şahsi meselesi olarak görüyordu. Kaddafi Vakfı’nın bu olaya müdahalesi Seyfülislam’ın hayatında önemli duraklardan biridir. Bununla beraber İngiliz ve Amerika’nın resmi bir karşılama yapılmamasıyla ilgili isteklerine uyma konusunda bir istek vardı. Trablus Havaalanı’nda bulunan Makrahi kabilesine mensup tanıklardan biri “Resmi tören yapılmadı ancak onu kabile üyelerinden oluşan halk karşıladı. Ancak sorun şu ki bu karşılamayı Amerikalı ve İngilizler düşmanca ve provakatif olarak nitelendirdiler” dedi.

Seyfülislam’ın el- Makrahi ile birlikte gelişinin görülmesinden sonra Amerikalı bir yetkili Kaddafi’nin oğlunu Trablus’ta Babül Aziziye’de ziyaret etti ve onunla önce ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve işbirliği konusunda konuştu.

Bu sırada yanlarında bulunan Seyfülislam’ın arkadaşı olanları şöyle anlattı:

“Toplantı bittikten sonra ABD Büyükelçiliği’ne gelmemizi istedi. O, Seyfülislam’la yalnız görüşmek istiyordu. Bu diplomat ‘Sen aklını mı kaçırdın Seyfülislam’ diye bir kaç kez sordu ve ‘El- Makrahi ile aynı uçakla dönmek mantıklı mı? Bu bir provokasyon. Kesinlikle mantıksız. Seni affetmeyeceğiz. Senin siyasi geleceğin bitti’ dedi. Seyfülislam ise ‘Siz bizi suçlu görüyorsunuz ancak biz kendimizi suçsuz buluyoruz’ cevabını verdi.”

Başta Katar olmak üzerek bazı Arap devletlerinin de karıştığı Batı ve Trablus arasındaki karmaşık ilişkiler şaibelidir. Eski rejimin yöneticileri 2011 ve sonrasında yaşananları anlamak babında yaptıkları tartışmalarda “Bazen de dost kabul ettiklerimiz arasından hiç kabul edilemeyecek işler yapanlar var. İşlerin bütünüyle yeniden düzenlenmesi gerekir” diyorlar.

Liderler hapisten çıksalar bile onları uluslararası havalimanlarında gerçekleşecek soruşturmalar bekliyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) aralarında Seyfülislam ve Dış Güvenlik Servisi Başkanı Halid’in de bulunduğu kişilerin çağrı dosyasını halen muhafaza ediyor.

Libya’da direniş başladığında dünya, devletlerin olaylarla ilgili nasıl hareket edeceğini gözlemlerken Trablus’ta “ El Mağrib el Arabî” köyünde yarın ne olacağını anlamak için sabahlara kadar uzayan toplantılar yapılıyordu. Bazı diplomatlar ülkeden ayrılmak için çantalarını hazırlıyorlar ve Cezire kanalından Bingazi’deki direnişçilerin ilerlemesini izliyorlardı. Birçok diplomat ve şirket yöneticilerine göre iş bitmişti.

Eski rejim liderlerinin anlamak için malumat topladığı olaylardan biri de Libya Merkez Bankası’nın yöneticilerinden birinin (ismi Şarku’l Avsat’ta saklı) 2011 yılının başında vurduğu korkunç darbedir. Bankacı milyarlarca dolara ulaşan banka hesaplarını düzenlemek bahanesiyle Libya hükümetinden yurtdışına çıkma isteğini iletti. Ancak o, Ortadoğu ülkelerine geçer geçmez Amerikan Hazine Bakanı’yla buluştu ve ona bütün banka hesaplarını verdi. Böylelikle büyük devletler erken bir tarihte kolaylıkla Libya’nın hesaplarını dondurabildiler.

Ön soruşturmalara göre eski rejim liderleri Katar’la irtibatlı İhvan-ı Müslimin’den bir liderin Kaddafi’ye karşı başlatılan isyanın ilk günlerinde bankacının kaçışında parmağı olduğunu tahmin ediyorlar. Söylenene göre bu bankacı İhvan’dan olmamasına rağmen İhvan lideriyle aralarında çok hızlı bir samimiyet kurulmuş.

Emniyet kaynaklarından biri şöyle diyor:

“Garip olan şu ki bu bankacı, 17 Şubat’ta Bingazi’de olaylar başladığında ayaklanmayı bastırmak için çağrıda bulunanlardan biriydi. O da bizimle beraberdi. Trablus’ta Senussi ile iletişim kurarak ‘Onlar ancak şiddetle yola gelir’ diyerek direnişçilere karşı güç kullanılması yönünde çağrıda bulundu. Onun gemiyi ilk terk eden kişi olduğunu görünce şaşırdık.”

Bilindiği gibi bir devletin ya da şahsın hesabını dondurmak için uzun zaman alan belge ve bilgilerin toplanmasına ihtiyaç var. Ancak 19 Şubat 2011’de Libya gemisinden inen bankacının gönüllü olarak yaptığı bu iş yolu kısalttı. Kaynaklar bankacının ayın 20’sinde Amerikalı yetkiliyle görüştüğü ve devletin bütün hesap numara ve şifrelerini verdiğini söylüyorlar. Görünen o ki bu hesapları elde eden uluslararası güçler Libya’nın bütün hesaplarını ayın 27’sinde dondurma kararı aldı. Yani silahlı direniş başladıktan on gün sonra. Bu durum Kaddafi’ye mart ve takip eden aylarda Trablus’ta öldürücü bir darbe vurdu. O sırada Trablus’ta olan Seyfülislam’ın arkadaşı konuyla ilgili şunları söylüyor:

“Önce maaşlar ödenemedi. Yakıt alacak para bulunamadı ve bu olay herkesi etkilemeye başladı.”

Sevgi ve Düşmanlık Günlüğü 1: Seyfü’l İslam Kaddafi taraflarını birleştirme umudu

Sevgi ve Düşmanlık Günlüğü 2: Kaddafi’nin İhvan’ı affı ve hükmün muhalifleri

Sevgi ve Düşmanlık Günlüğü 3: Kaddafi’nin Batı ülkelerindeki seçimleri finanse etmesinin ayrıntıları