Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Mültecilerin geri dönüş hayalleri | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Avrupa’ya gidenlerin sayısında azalma olmasına rağmen Batı, mültecilerin akın etmesinden dolayı serzenişini sürdürüyor. Biz, 2015 yılının neresindeyiz? Ki o dönemde iki milyondan fazla insan yaşlı Kıta’ya kaçıyor ve denizde yüzlerce insan ölüyordu. Almanya, çok sayıda mülteciyi kabul etti. Bundan dolayı siyasi krizler, iç anlaşmazlıklar ve karşılıklı suçlamalar başta olmak üzere kararının sonuçlarına halen katlanıyor.

Göç fırtınası, nispeten durulmasına rağmen son günlerde İtalya, Fransa ve İspanya arasındaki çekişmenin boyutu karşılıklı iftiralara kadar vardı. Her ne kadar İspanya Başbakanı, mültecileri kabul etmemesinden dolayı İtalya’nın Avrupa’ya karşı düşmanca bir tavır sergilediğini söylese de İtalya, Avrupa Birliği’nden (AB) önce ulusal çıkarlarını gözetiyor. Emmanuel Macron ise İtalya’yı cüzamlıkla itham etti. Buna karşılık İtalya’nın aşırı sağcı İçişleri Bakanı Matteo Salvini buna yanıt vermekte gecikmeyerek ülkesinin limanlarını mültecilere açmadığından dolayı Fransa Cumhurbaşkanı’nı kibirli olmakla suçladı. Almanya kendi yaralarına rağmen başkalarının yaralarını sarmaya ve kayıpları azaltmaya çalışıyor. Fakat göç meselesi uluslararası alandaki büyük politikacıların dar görüşlülüğünden dolayı yeniçağın bir sorunu ve önemli bir olgusu olarak kalmaya devam edecek.

Mülteci ateş topunu sağa sola atmak, Avrupa için yeni değil. Uzun bir süre daha da devam edecek. Bu devletler, 1,5 milyon Suriyelinin ve milyonlarca Lübnanlının Akdeniz’in karşı yakasına akın etmesinden endişelendiğinden dolayı Lübnan’ı sessiz tutmak ve ateş çemberinden korumak için ellerinden geleni yaptı. Avrupa, Türkiye’den Yunanistan’a mülteci akışını durdurmaya devam etmesi karşılığında ödediği benzer tutara ek olarak Türkiye’ye 3 milyar euro daha ödemeyi düşünüyor. Bu, şaşırtıcı bir şekilde başarılı oldu. Fakat zengin devletler, farklı açık pencerelerden sızma girişimi olacağından dolayı kapıyı kapatıyor. Türkiye, yolu kapatır kapatmaz binlerce kişi Libya üzerinden İtalya’nın güneyine doğru harekete geçti. Canlarını ve çocuklarını kaybetmek pahasına da olsa ülkelerindeki cehennem ateşinden kurtulmak isteyen yoksul insanlar başka güzergâhlara yöneliyorlar. Çölleri kat ederek hedefine ulaşamadan kumlarda ölenler var. Romanya’da binlerce euro kazanan profesyonel kaçakçılar bulunuyor. Bu kaçakçılar, göçmenleri ticaret mallarıyla dolu tırların dar ve gizli bölmelerine saklayarak Batı Avrupa’ya ulaşamadan onları boğulmaya ve ölüme maruz bırakıyorlar. Diğer bir güzergâh ise Bosna-Hersek ve Karadağ üzerinden Almanya’ya doğru giden yol. Şüphesiz Avrupalılar sayıyı azalttıklarının farkındalar. Fakat onlar, kanamayı ve göçmenlerin ihtiyaçlarından yararlanan çetelerin arzularını durdurma konusunda aciz kaldılar. Hükümetlerin kurnazlıkları ve hileleri keşfetmesi gerekiyor.

Mülteci sayısı bir yılda 3 milyona ulaştı. Böylece dünya çevresinde mültecilerin sayısı 86 milyonu geçmiş oldu. Zannedildiği gibi çoğu mülteci Batı ülkelerine değil de kendi ülkelerine yakın yerlere gidiyor. Sebepler bilindiği sürece çözüm karışık değildir. Mülteciler, savaşların yakıp kül ettiği bölgelerden kaçıyor. Bunların başında Suriyeliler, Afganlar, Somaliler ile Burma ve Güney Sudan’dan kaçanlar geliyor. Pakistanlılar ve Tunuslular gibi diğer uyruklar ise rızık kapılarını açabilmek için göç ediyor.

Batı, sorunlarla yüzleşmek yerine sonuçlarla uğraşıyor. Libya’daki ya da güney Suriye’deki halkın durumunda olduğu gibi kaosun olduğu her ülke düşkünler için bir kaynak ya da göçmenler için bir koridor olacaktır. Öyle ki geçen hafta sadece bir günde Libya kıyılarından bin göçmen kurtarıldı. Güney Suriye halkından 45 bin insan, savaşın patlak vermesinden dolayı Ürdün sınırına doğru kaçtı. Avrupalılar ya da herhangi başka bir taraf insanları yaşama ve hayatta kalma içgüdüsünden soyutlayamaz. Sorumluluk herkesin üzerine düşse de her şeyden önce bu sorumluluğu söz ve karar sahipleri üstlenmelidir. Batı’nın savaşçılara silah satıp ardından da savaşın sonuçları kendisine dokunduğunda bundan şikâyet etme hakkı yoktur. Myanmarlı mültecileri cömertçe ve sevgiyle karşılayan Bangladeş gibi oldukça yoksul bir ülkede bugün 31 bin Arakanlı mülteci, bu mevsimde sağanak yağışların yağması sonucu meydana gelen toprak kaymaları ve seller nedeniyle büyük tehlikelere maruz kalıyor. Hiç kimse onlara kulak vermiyor. Devlet, bazen başarılı bazen de başarısız olarak sahip olduğu imkânlarla misafirlerinin durumlarını düzeltmeye çalışıyor. Lübnan’daki misafirlerin sayısı ise nüfusun üçte birini geçti. Belki de bazıları Filistinlilerin modern çağda bölgenin tanıdığı en eski mültecilerden olduklarını unuttu. Batı Şeria ve Gazze halkının yarısı, 1948 topraklarından geldiler ve kendilerini göçmen olarak görüyorlar. İçlerinde kamplarda geri dönmeyi bekleyenler var. Herkes mültecilerin ülkelerine dönmesini hayal ederek kanunlar çıkartmaya ve önlemler almaya çalışıyor. Bazıları da mültecileri biraz daha tutmaya çalışarak onlardan istifade ediyor. Fakat sözler, iğrenç davranışlarla uyumlu değil. Savaşları alkışlayanlar, felaketlerden yararlananlar ve sıkıntılar kendilerine ulaştığında karşılık verenler olduğu sürece mülteciler, daha güvenli bölgelere akın etmeye devam edecek. Suç ortaklarının ise sessiz kalmalarının ya da kendi elleriyle yaptıklarının sonuçlarına katlanmaları gerekiyor.