Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Sisifos ulaşıyor ve rahatlıyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bir kısım arkadaşların, bazı dönemlerde yaygın birtakım söylemleri mecaz yoluyla kullanmaları ileri düzeydedir. Orijinaline ve kaynağına dönmeden ve hiç çekinmeden bu deyimleri birbirlerinden naklederler. Umutsuz kişilerin umudunu kamçılamak için, genellikle meslektaşların kullandığı ‘Sisifos hikâyesi’ en yaygın söylemlerin en fazla kullanıldıklarındandır. Söz konusu kardeş Sisifos, ağır bir kayayı bir tepenin zirvesine çıkarmaya çalışıyor idi. Dağın zirvesine her yaklaştığında kaya yuvarlanır, aşağı iner. Ama Sisifos, her defasında usanmaz yeniden o kayayı dağın zirvesine çıkarmaya çalışır. Gördüğün gibi sembolde, hikâye güzel görünmektedir. Ancak ilk hikâyenin aslı şu ki, bu Sisifos aslı olmayan, entrikacı, aldatıcı, hilekâr ve itaatsiz bir adamdır. Bu nedenle onun cezası, dağın zirvesine koymak için kayayı yukarı çıkartmaktır. Aksi taktirde kaya onun üzerine düşecektir.

Ancak Albert Camus geldi, bu kıssadan sabra ve sebata misal teşkil edecek örnek bir öykü yazdı. Albert Camus ileride gelecek ve sadece kitapların isimlerini okumakla yetinip bu isimlerin o kitaplara ait olduğundan bile emin olmayan kişilerin ellerine, tesadüf eseri araştırmaksızın, bu öykünün düşeceğinden habersiz olarak bunu yazdı.

Bu tür tekrarların benzerinden ötürü bir çeşit hassasiyet oluştu bende. Öyle ki, yol kenarına düşen bir ağacı her gördüğümde, sıtmayı hissederim. Çünkü yazarlar yarım asır boyunca, ‘ağaçların ayakta öldüklerini’ bize tekrarlayıp durdular. Garcia Lorco’nun şiirlerine hayranlığım oluştuktan sonra, gazete toplayanlardan bir arkadaşın, Garcia Lorco’nun bir şiirini dahi okumayı düşünmeden önce isminin bulunduğu gazeteyi atması durumunda keskin bir nezleye yakalanıyorum.

Edebiyat devinin ismi makalenin ortasında veya sonunda zikredilince iş kolay oluyor. Ancak ismi ilk satırda geçince bir taraftan şansıma küsüyorum diğer taraftan rabbime şükrediyorum. Şansıma gelince ilk anda tuzağa düşmüş oluyorum. Şükretmem ise bunun erken bir uyarı olduğundandır.

Tiyatro yazarı olarak hayatına başlayan Çekoslovakyalı Başkan Vaclav Havel’in hutbelerini okuyuncaya kadar kendimin bu salgının tek kurbanı olduğumu uzun süre düşündüm. Vaclav Havel, bir seslenişinde kardeş Sisifos’un usandırıcı hikâyesinden ve öldüren derslerinden şikâyet etmekte ve alay ederek şöyle seslendi, “Ey insanlar! İş bitti, Sisifos kayasıyla birlikte dağa ulaştı, taşı dağın zirvesine yerleştirdi ve huzurlu bir şekilde uyumaya gitti. Ey insanlar! Rahatlayın veya bırakın Sisifos rahatlasın.”