Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suriye devriminin cenazesi Soçi’de defnediliyor | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Bu talihsiz son, Suriye devrimi konusunda dinmek bilmeyen ihanetler selinden sonra hiç şaşırtmadı.

Suriyeli muhalifleri desteklemek için büyük küçük tüm güçler tarafından verilen sözlerden sonra dört bir yandan gelen ihanetler.

Bu hafta ‘Astana yolu’ etiketi altında Suriye’nin geleceği konusunda anlaşmak için Soçi-Rusya’ya gidenler cenaze merasimini tamamlamak için geriye kalan yolun artık çok uzun olmadığını biliyorlardı.

Rusya ve İran, Soçi’de ön saflardaydı. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un mütemadiyen dile getirdiği iddialara göre ‘Suriye’nin toprak bütünlüğü’ için çabaladığı gerekçesiyle Beşşar Esed rejimini kurtaran Rusya ile Şam’da kendi kimliğine benzer mezhepçi bir rejimden başka bir şey bulamayan İran’ın kurtarmak için ellerinden geleni yapmaları gerekiyor.

Bu denklemde üçüncü taraf olan Türkiye’ye güney sınırlarında bir Kürt bölgesi oluşumunun engellenmesi yönünde aldığı bir garantiden başka bir şey düşmedi. Bu vazifeyi ise Moskova ve Esed rejimi özenle üstleniyor.

Soçi’de ismen hazır bulunmayan İsrail’e gelince; çıkarlarına karşı Rusya’nın özel ilgisi sebebiyle gölgesi, toplantıların üzerinde idi. İsrail, İranlı unsurların silahları ile birlikte Golan Tepeleri’nden 85 km uzağa çekilmesi yoluyla bu topraklar üzerine ortaya konan açık bir taahhüt aldı. Daha sonra İsrail Savunma Bakanı, İsrail’in çıkarları için en iyi korumanın Beşşar Esed’in eliyle sağlanabileceği yönünde bir vurgu yaptı. Böylelikle Suriye rejiminin başı, 1974 yılından bu yana tek bir merminin bile atılmadığı Golan cephesinde sükûnet mevsimini gözetmek adına Şam’da mutlu, güçlü ve aynı zamanda emin bir şekilde kalabilme imkânını elde etmiş oldu. Başkan Vladimir Putin’in Suriye Özel Elçisi Alexander Lavrentiev şöyle diyor: “İranlılara İsrail sınırları yakınlarında var olmalarına gerek olup olmadığını sorduk; gerek olmadığını söylediler”. Bu, İran’ın Suriye’de Beşşar Esed’in İsrail’e karşı elde ettiği ulusal kazanımları korumak için varlık gösterdiğini tekrarlamaktan utanmayan ‘direnç’ şakşakçılarına yönelik bir cevap!

Soçi’de Suriye devriminin cenaze merasimi hazırlıkları, ‘gerilimi azaltma’ bölgelerini sınırlandıran anlaşmanın ilanıyla başladı. Bu anlaşma, geçtiğimiz yıl Mayıs ayında Astana’da yapılmıştı. Anlaşma, şu bölgeleri ilgilendiriyor: Şam ve kırsalı, Halep, Humus, Hama, Lazkiye, Dera, Kuneytra ve İdlib. ‘Gerilimi azaltma’ ibaresi, destekçilerinin el çekerek siyasi ve askeri olarak kaderine terk ettiği muhalefetin işini bitirmesi için rejime yeşil ışık yakmaktan başka bir şey değil. Tüm o bölgelerde bu, gerçekleşti. En son da Dera ve Kuneytra’da oldu. Şimdi geriye Rus-Suriye anlaşması ile muhalif güçlerin büyük bir kısmına havale edilen İdlib kaldı.

Muhalifler, Dera’da olup bitenleri ve rejimin, 2011 yılının bir bahar gününde halkının duvarlara yazdığı ‘Senin de sıran geldi Ey Doktor’ yazısıyla devrim rüzgârının esmeye başladığı bu şehri geri alması için gerekli hazırlığın nasıl yapıldığını iyi okudu. Dera’yı savunanlar, çıkarımda bulundular. Şehri savunan muhalif birliklerin Amman’daki Amerikan elçiliğinin son derece açık şu tutumuyla karşılaşması öyle basit bir şey değildi: “Kararlarınızı, Amerika’nın sizin lehinize bir askeri müdahalede bulunma olasılığına dayanarak almayın”. Bu resmen Amerikan-Rus anlaşmasının gölgesinde teslim olmaya yönelik açık bir çağrı. Washington, muhalifler üzerindeki örtüyü kaldırırken Moskova, ‘uzlaşmaları’ gözetme görevini üstleniyor. Bu uzlaşmaları ‘Sizi ya yönetirim ya öldürürüm’ şeklindeki meşhur sloganın sahibi Beşşar Esed istiyor. İşte bu ‘uzlaşmalar’, onları onun yönetim alanına tekrar dâhil ediyor. En azından şimdi onları öldürmesi için bir sebep kalmıyor. Uzlaşmayan diğerlerinin kaderi ise İdlib’e bırakılıyor.

İdlib hakkında konuşmak, bizi Soçi ve ‘anlaşmalara’ geri götürüyor. Suriye rejimi ve iki dostu Moskova ve Tahran, ne istediklerini ve bir sonraki adımın ne olduğunu biliyorlarsa Rusya’nın kıyı kentindeki toplantılarda hazır bulunan Suriye muhalefet heyetinin ne işi var? Elbette Suriye muhalefetinin liderleri, durumlarından ve işlerinin geldiği konumdan ötürü kıskanılmıyor. Ellerinde kalan son kartları oynarlarsa da kınanmazlar. Soçi toplantısında İdlib’in anılmadığı son açıklamada muhalefet heyetinin lideri Ahmet Toma, heyetlerin şehrin durumunu tartıştığını söyledi ve ‘gerilimi azaltma’ anlaşmasının devam edeceğini vurguladıktan sonra bu işin ÖSO tarafından İdlib’in istikrarını sağlamak üzere yürütüldüğünü ekledi. Muhalefet heyetinin sözcüsü Eymen el-Asimi ise İdlib’de çıkacak bir savaşın siyasi süreci bozacağını söyleyerek “Rejime bağlı milisler için güllük gülistanlık olmayacak” ifadelerini kullandı.

Tabii Beşşar Esed’in siyasi süreç ve İdlib’in geleceğine ilişkin iyimserlikte aşırıya kaçan muhalefetin beklentilerine yanıt vermesi gecikmedi. Suriye Ordusu Günü vesilesiyle yaptığı bir konuşmada ‘İdlib’in ‘zafer’ ile olan buluşmasının tarihi yakındır’ diyerek tehdit yönelttikten sonra şu sözlerle devam etti: “Şimdi hedefimiz İdlib belki ama, tek hedefimiz bu değil”.

Suriye muhalefeti İdlib’in akıbetinin gerçekten ‘gerilimi azaltma’nın kapsamındaki diğer şehirler ve bölgelerden farklı olmasını mı bekliyor? Suriye için sözde ‘siyasi çözüm’ ve yeni bir anayasa taslağı bulmak için önümüzdeki ay Cenevre’de yapılması kararlaştırılan toplantıdan ne umuyor?

Bu topraklar üzerindeki güç dengesi ne tür bir çözüme ulaşılabileceğine dair bir gösterge sunuyorsa şayet; bu dengedeki çözülmenin rejim ve onun yandaşları lehine olduğu artık aşikâr. Muhalif kampları desteklediğini defalarca iddia eden Türkiye bile Soçi toplantısında yaptığı açıklamasında muhalefetin yüzsuyunun dökülmesini engelleyebilecek siyasi bir düzenlemeye herhangi bir atıfta bulunmadı. Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan bir açıklamada bu toplantının şu noktalara yoğunlaştığı ifade edildi: Terörist örgütleri iyi tanımak, anayasa komisyonu oluşturma çabaları, mültecilerin memleketlerine geri dönmesi için uygun koşulların hazırlanması.

Rusya-Batı-İran-Türkiye arasında tamamlanan anlaşmanın esasları şunlar: Rusya ve Batı ülkeleri arasındaki değiş tokuş, mültecilerin dönüş şartlarını kolaylaştırma ve dolayısıyla komşu ülkeler (Türkiye, Lübnan, Ürdün) ile onları misafir etmek için birtakım şartlar koşan Batı ülkelerinin omuzlarındaki bu yükü hafifletmeye karşılık rejimin kalmasına ses etmemeyi gerektiriyor. Rejimin mültecilerin dönüşünü kolaylaştırması karşılığında Rusya, Türkiye ve Batı ülkelerine Suriye’deki yeniden yapılanma projelerine katılımı garanti ediyor. Söz konusu projeler cazip ve maliyetli. Yeniden yapılanmanın maliyetinin 500 milyar dolara varabilmesi mümkün.
Tüm bunlardan sonra önümüzdeki ay düzenlenecek olan Cenevre’de toplanacak anayasa komisyonuna yapacak ne kalıyor?

Müzakere heyeti, BM Elçisi Staffan de Mistura’ya bu anayasa komisyonunda yer alması için üye grubunda yer alan 150 kişi arasından seçilen 50 isimlik bir liste sundu. Listedekilerin çoğu, geçtiğimiz yedi yıl boyunca faaliyetlerini takip ederek hem kendilerini hem de isabetli siyasi düşüncelerini öğrendiğim isimler. Ancak bu komisyonun sunacağı herhangi bir siyasi taslak, bu topraklar üzerindeki güç haritasının vardığı sonuçlara bağımlı kalacak. En zayıf anlarında muhaliflerin taleplerine cevap vermeye yanaşmayan rejim, şimdi gücünün doruklarında iken onlara taviz olarak değerlendirdiği şey üzerine müzakere yürütmez.

İşte bu, kendisinin konumunu koruyan ve asgari ölçüde bir şeyler elde etmesini garanti eden siyasi bir örtüden yoksun bulunan muhalefetin Cenevre’ye gittiğinde karşılaşacağı en zayıf noktadır. Hele de uğradığı insani ve maddi kayıplardan sonra.

Sonuç olarak Beşşar Esed, halkına rağmen gerçekten de zaferi kucakladı. Ancak bu halkın maruz kaldığı büyük kıyıma karşı uluslararası bir suskunluk sayesinde oldu…