Katar, sonunda kendi emirinin diliyle Doha’ya uygulanan dörtlü ambargodan dolayı kaybeden taraf olduğunu resmi bir şekilde itiraf etti. Şeyh Temim bin Hamad, Cakarta’da “Bu krizde hepimiz kaybediyoruz” dedi. Çünkü Katar emiri başkasının yerine konuşamaz. Ambargo uygulayan dört ülkeyi kastediyorum. Katar emiri sadece ülkesinin çektiği sıkıntıları ve maruz kaldığı kayıpları itiraf edebilir.
Dört ülke, beş aydan fazla bir süre geçmesine rağmen hiçbir şey kaybetmedi. Aksine dört ülke, krizi geride bırakarak kendi işleriyle ilgilenmeye ve diğer çıkarlarına yoğunlaşmaya koyuldu. Doha ise ambargoya birinci mesele, daimi bir kriz ve tek endişe olarak bakmaya devam ediyor. İngiliz “Financial Times” gazetesi, Katar Maliye Bakanı Ali Şerif el Amadi’den dört ülkenin uyguladığı ambargonun etkilerini azaltmak için Katar’ın yatırım fonlarından 20 milyar doları ülke içine getirmek için geri çektiğini nakletti. Katar’ın itirafı, “Financial Times” gazetesinin el Amadi’den naklettiği açıklamaya eş zamanlı olarak geldi. Ayrıca el Amadi, Katar Yatırım Ajansı’nın mevduatlarına ülkeden 30 milyar dolardan fazla sermaye çıktıktan sonra bankalara likidite sağlamak için başvurulduğunu dile getirdi.
Tabi Katar’ın peş peşe gelen kayıpları sürpriz bir şey değil. Gecikmiş olsa bile resmi itiraf an meselesiydi. Ancak doğal olarak kayıpların sebeplerinden ivedi bir dönüş olması ve kayıpların neden olduğu büyük hataların düzeltilmesi beklenmiyor. Katar hükümeti, çıkarları ve vatandaşları hesabına dahi olsa da inatçılığına devam ederek kayıplar vermeye hazır olduğu konusunda bizleri alıştırdı.
Fakat Katar rejimi, bu itirafın Körfez ve Arap çevrelerine dönüş olduğunu açıklayarak Katar tarihinde en kötü krizi sonlandırdığını ne zaman deklare edecek?
Bana göre Hamad bin Halife, Katar’ın gerçek yöneticisi ve şu anki krizle ilgili kararlara egemen olduğu sürece onun gibi birisinden ülkesinin yüksek çıkarlarını araştırmasını beklemek zor bir şeydir. Duvardan duvara çarpsa ve rejimin kemiklerinde onarılması mümkün olmayan kırıklara yol açsa bile siyasi düşüncesinin doğru olduğunu vurgulamak istiyor. Bunun yanı sıra Hamad bin Halife’nin kişiliği, kendisine şu anki kriz bitip Katar’ın diğer devletler gibi normal bir devlet olduktan sonra ülkesinin gelecekteki rolünü hayal etmesine müsaade etmiyor. Hamad bin Halife’nin kibirli şahsiyetinin ve siyasi coğrafya mantığına ters düşen “Büyük Katar” düşüncesine ulaşma inancının bu rolü kabul etmesi imkânsızdır. Bunun için Şeyh Temim’in farklı ülkelere yaptığı resmi ziyaretler devam etse de Hamad bin Halife varken krizin bitmesi zordur. İşleri daha karmaşık hale getiren Doha’daki yöneticidir.
Buna rağmen Katar’ın kaybettiğine dair resmi itirafını, Katar rejimi içerisinde nispeten bir değişimin meydana geldiğinin göstergesi olarak addetmek mümkündür. Katar rejimi, iki çelişkili strateji arasında sallanmaya devam etti. Birinci strateji, ülkenin kuşatma altına alındığını ve bundan dolayı büyük bir zararın olduğunu belirtirken diğer strateji ise devletin kesinlikle hiçbir şeyden etkilenmediğini ve vatandaşların ambargoya aldırmadan müreffeh bir şekilde yaşadıklarını söylüyor. Birinci politika mantıksız ve yurtdışından ziyade Katar içinde faydasız olduğundan dolayı rejim, özellikle vatandaşları arasında artan büyük tedirginlikten dolayı maruz kaldığı kayıpları itiraf etmek zorunda kaldı.
Temel ürünlerin fiyatları görülmemiş bir şekilde artmasına, Katar borsası bu yılın başından itibaren yüzde 22 kaybederek düşmesine ve piyasa değerinin dörtte birini kaybetmesine rağmen kriz, sadece ekonomik anlamda yaşanmamaktadır. Bilakis Katar vatandaşı, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’le olan çevresinden soyutlandığından dolayı gerçek bir kriz yaşamaktadır. Çünkü Katar vatandaşının bu ülkelerle olan iletişimi, vazgeçilmesi mümkün olmayan bir durumdur. Katar vatandaşının bu sosyal yalnızlıkta uzun süre kalması zordur. Çünkü sosyal yalnızlığın Katar vatandaşı üzerindeki etkisi, ekonomik krizin etkisinden daha büyüktür.
Katar, kaybettiği konusunda Şeyh Temim’in itirafına ihtiyaç duymuyordu. Çünkü Katar’ın kaybettiği açık ve bütün dünya tarafından biliniyordu. Belki de rejimin kendisi artan kayıplarını azaltmak için bu itirafa şiddetli bir ihtiyaç duydu. Öyle bir gün gelir ki ne kayıplar telafi edilebilir ne de devletin tamamına isabet eden hasar onarılabilir.