Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suikast makinesi İsrail: Kendini savunma adına uygulanan şiddet | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Washington: Glenn Frankel

Romalı devlet adamı, bilgin, hatip ve yazar Marcus Tullius Cicero bir sözünde, ‘Savaş sırasında kanunlar susar’ der. En demokratik ülkeler bile hayatlarına kast eden gerçek bir beka tehdidi ile karşı karşıya kaldıklarında, kendi düzenlerine uymayan veya yasal olmayan şiddeti kullanır. Ancak kendini savunma adına uygulanan şiddet, belli bir noktaya gelindiğinde, artık uygulayıcıları tarafından aşırı bağımlı olunmuş bir duruma, uygulama araçlarında büyük bir ustalığa ve en sonunda neden uygulandığına dair temel noktaların unutulmasına sebep olur.

Peki kendini savunma adına uygulanan şiddetin bir ölçüsü var mı?

Bu soru, Gazeteci Ronen Bergman’ın ‘tarihte bilinen en büyük suikastlar makinesi’ olarak tanımladığı İsrail’in, düşmanlarına sistematik ve hedefe yönelik suikast girişimlerinde bulunduğu, otoriter ve kapsamlı geçmişine yönelik yazdığı kitabın ana temasını oluşturuyor.

2 bin 300 kişi İsrail suikastlarının kurbanı oldu

Gazeteci Ronen Bergman’ın tahminine göre, Yahudi devleti ve onun paramiliter örgütleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, hedefe yönelik suikastlar gerçekleştirdi. 2 bin 300 kişi, Batı dünyasındaki diğer tüm ülkelerden daha fazla suikasta imza atan İsrail suikastlarının kurbanı oldu.

Bu suikastların çoğu Filistinlilere yönelikti. Ancak bazı Mısırlı, Suriyeli, İranlı ve diğer milletlerden insanlar da hedef alındı. Diğer Batılı ülkeler de aynı kanlı yolu izledi. Örneğin, ABD eski Başkanı Barack Obama, 8 yıllık görevi süresince bazı kişilere yönelik 353 insansız hava saldırısının uygulanmasını onayladı.

İsrail devletinin karşı karşıya kaldığı tehditler gerçek ve gerçekçiydi. Kuruluşunun ilanından bu yana, Filistinli Araplar ya da onların destekçilerinin oluşturduğu gruplar, okullar, kafeler, dükkanlar, yolcu otobüsleri, uçaklar ve onlarca yaşlı Yahudi’nin katıldığı Paskalya akşam yemeği partisi gibi sivil hedeflere yönelik silahlı ve bombalı saldırılar düzenlemekten çekinmediler. Kanadalı bir grup teröristten oluşan çetenin, Detroit’teki bir anaokuluna yönelik saldırısına, ABD’nin hızlı ve vahşice yanıt verdiğini düşünün.

Aslında, bunu hayal etmeye gerek yok. 11 Eylül saldırılarının ardından, ABD, insan hakları dosyasını pencereden aşağıya attı ve hedeflenmiş cinayetler fırtınasının içine daldı. Adam kaçırmalar, işkenceler ve mahkeme olmaksızın açık uçlu gözaltılar… Tüm bunlar, ‘Gelecekte yaşanabilecek olası saldırıların engellenmesi için’ sloganı altında yapılan bir misillemeyi yansıtıyor.

İsrailli liderler, Talmud’da geçen, “Biri seni öldürmeye gelirse, kalk ve onu önce sen öldür” sözünü yerine getirerek, yetkinlik ve merhametsizlik konusunda dünya çapında bir üne kavuştular. Ardından, Bergman’ın dediği gibi, düşman hatlarının arkasında gerçekleştirilen gizli suikastlar, ‘İsrail güvenlik doktrininin temel ilkesi’ haline geldi.

İsrail yetkilileri, devlet güvenliği adı altında, kendilerine yasal veya meşru yolları takip etme yükümlülüğü getirmemiş ve onları ayaklarının altına alıp yola çıkmışlardı. Bergman’ın kitabında dediği gibi, “İsrail Devleti, (bir avuç silahlı militanın haydut eylemleri gibi hazırlanmış) yasaları ve savaş kurallarını ihlal eden ve doğrudan tehdit oluşturmayan şüphelilere yönelik idam cezası uygulamıyor. Ancak kanunlar dışında resmi olarak suikastlar uyguluyor.

İsrail toplumunda en yaygın günlük gazetelerinden ‘Yediot Aharonot’ gazetesinin önde gelen askeri muhabirlerinden olan Ronen Bergman, yılmak ve bıkmak nedir bilmeyen bir gazeteci olarak ün salmıştır. Bergman, 20 yıl boyunca, İsrail savunma teşkilatındaki güvenilir kaynaklarlardan kapsamlı ve derin bir kaynak çemberi oluşturdu. Askeri muhabirler, ülkedeki üst düzey savunma görevlilerinden düzenli olarak brifing alırlar. Fakat bunları yayınlamadan önce genellikle çok önemli bilgiler içeren bu brifinglerin askeri denetim bürosunun onayına sunmaları gerekir. Ancak Bergman’ın bu konuda gizli bir silahı var; bir avuç pencere kenarı gevezesiyle yakın bağları bulunuyor… (Evet, İsrail’in kadın Başbakanı Golda Meir hariç tüm devlet adamları ile)

Bergman’ın dehşet verici İsrail suikast makinesinin, üç ana bileşeninden mükemmel kaynaklara sahip olduğu açık; Askeri İstihbarat Müdürlüğü, MOSSAD ve güvenlik servisi Şin Bet. Bergman bu konuda, “İsrail, bir yandan, ülkenin istihbarat ve ulusal güvenlik birimlerinin çoğunun ‘çok gizli’ şiarı altında olduğunu belirtirken diğer yandan herkese bu birimlerin başarılarından bahsetmek istiyor” diyor.

Düşmanlarını belirleme ve öldürme konusunda yeni ve yenilikçi yollar geliştirmeye çalışan, daha zeki, daha özverili, daha yetkin ve daha bilgin savaş efendileri, kendilerinin sadece kendi alanlarının en iyileri olduklarına değil ayrıca en ahlaklı olduklarına ikna ediyorlar. Düşmanlarına kurban giden masum sivillerin acı çekmesi için eylemlerini kısa sürede gerçekleştirmenin bir gerekçesini buluyor ve hatalı hesapları iyileştiriyorlar. Bunun için bazen utanç verici yollar dahi kullanabiliyorlar.

Bergman kitabında yer verdiği hikayelerinin çoğunu, kamuoyu için yeni, daha önce hiç görülmemiş ayrıntılarla süslüyor. Bununla birlikte, bir süre sonra hikâyelerde bir belirsizlik baş gösteriyor ve kitabın bölümleri kapsamlı polis kayıtlarına dönüşüyor. Sonrasında ise ortaya ‘İsrail tarihinde yaşanan en büyük suikastlar’ ortaya çıkıyor.

Kimsenin hakkında bir şey bilmediği zaferler oldu. İsrail devletinin 1950’ler ve 1960’ların başlarında Mısır’da çalışan Alman atom bilimcilerine ve son 10 yılda İranlı atom bilimcilerine yönelik tek başına gerçekleştirdiği gizli suikastlar, her iki ülkede de nükleer silah programlarının geliştirilmesine engel oldu. 1972’de Münih Olimpiyatları’nda 11 İsrailli sporcuyu öldüren adamlar, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Lideri Yaser Arafat’ın ‘Siyah Eylül’ organizasyonunu kalıcı olarak durdurma kararı almasını sağladı. 1976 yılında Uganda’nın Entebbe havaalanında 102 İsraillinin, İsrail komandoları tarafından kurtarılması, İsrail’in en cesur, en popüler ve en etkili askeri operasyonuydu.

Büyük başarılar büyük maliyetler

Bununla birlikte, büyük başarıların birçoğu büyük maliyetlere sebep oldu. Örneğin, Nisan 1988’de işgal altındaki Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki ilk Filistin ayaklanmasının başlangıç günlerinde İsrail liderleri, Ebu Cihad olarak bilinen Halil el-Vezir’i hedef aldılar. El-Fetih ve FKÖ kurucularından olan Ebu Cihad, Yaser Arafat’ın sağ kolu ve örgütün askeri kanat sorumlusuydu. 16 Nisan 1988 yılında Tunus’taki evinde İsrailli askerler tarafından suikasta uğradı. Tunus sahillerine gizlice çıkartma yapan İsrail komandoları, Ebu Cihad’ın evine girip yatak odasında, eşinin gözleri önünde 52 kurşun sıkarak infazı gerçekleştirdiler. Operasyonun amacı, işgal altındaki topraklardaki ayaklanmayı FKÖ’nün üst düzey ve kıdemli bir liderini elemek suretiyle zayıflatmak oldu. Ancak Bergman, sürecin tamamen beklenmedik bir etkiye sebep olduğunu, yurtdışındaki FKÖ liderliğini zayıflattığını ancak ayaklanmaların gerçek liderleri olan işgal altındaki topraklarda bulunan halk komitelerinin pek çoğunu güçlendirdiğini vurguladı. Ayrıca bazı İsrailli yetkililerin şu an Ebu Cihad’ın hayatta olduğuna dair önemli ve etkili kanıtlar olduğuna inandıklarını belirtti.

Ebu Cihad’a yönelik suikast girişiminin, bir dizi etkileyici taktik başarılardan biri haline geldiğini söyleyen Bergman, ancak suikastın aynı zamanda büyük bir stratejik başarısızlığı da yansıttığını ifade etti. Bergman, 2004’te radikal İslamcı Hamas Lideri Şeyh Ahmed Yasin’in öldürülmesinin, İslami aşırılık yanlıları tarafından işgal altındaki topraklarda İran müdahalelerine kapı açtığını söyledi. Aynı şekilde, 2006 yılında Hizbullah unsurlarına karşı gerçekleştirilen askeri operasyonlar, örgütün radikal lideri Hasan Nasrallah’ın prestijini ve etkisini daha da güçlendirdiğinin altını çizdi.

Bergman, İsrail suikast operasyonları programının evrimiyle ilgili soğuk bir tablo çiziyor. Buna göre İsrail’in suikast unsurları, araba bombaları, bubi tuzaklı postalar, hava saldırıları, motosikletli suikast unsurları ile otomobillere patlayıcı cihazlar yerleştirme ve hatta zehirli tatlılar kullanarak (ancak bu suikast yöntemi başarısız oldu. Çünkü hedef tatlıyı sevmiyordu) hedeflerine ulaşmak ve her türlü yöntemi kullanmak konusunda oldukça yetenekliler.

Başlangıçta, her suikast önerisinde, İsrail Başbakanı tarafından imzalanmış ‘kırmızı bir kart’ isteniyordu. Ancak onay sürecinin uzunluğu sebebiyle, gizli servislerin başkanları, suikasta onay verilmek üzere farklı bir isim bulmaya karar verdiler. Böylece suikast kararını geciktiren bürokratik engel aşılmış oldu. Program, suikastların ‘hedeflenen önleyici eylemler’ olarak belirlendiği, masum sivillerin öldürülmesinin ‘kaza sonucu hasar’ olarak nitelendirildiği, özgür ve açık bir toplumun refahı için zararlı fikirlerin ortak adı Orwellian’ın kelime dağarcığı ile tamamlandı.

Kitabın sonlarında Bergman, İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un 2004’te ‘gizemli bir bağırsak hastalığı’ sonucu ölen Yaser Arafat’a suikast kurmuş olma ihtimalini dile getirdi. Ancak Bergman, İsrail’deki askeri sansürcünün kendisinin bu konuyu tartışmasını engellemesi nedeniyle olayı biliyor olsa bile gerçeği yazamayacağını da sözlerine ekledi.

İsrail liderlerinin sık sık kariyerlerini, İsrail’in düşmanlarını ortadan kaldırmak için yeni yollar bulma konusunda birbirlerini geride bırakan yoğun çabalar içinde oluşturduklarını belirten Bergman, görevlerinden ayrıldıkları anda, bu dar görüşlerinden dolayı derin bir pişmanlık duyacaklarını söyledi.

Meir Dagan, MOSSAD Başkanı olarak görev yaptığı dönemde, İsrail gizli servislerinin en ateşli savaşçılarından biriydi. 2011 yılında görevi bıraktıktan sonra, hükümeti ve Başbakan Binyamin Netanyahu’yu en çok eleştirenlerden biri oldu. Mart 2015’teki genel seçimler öncesinde başkent Tel Aviv sokaklarında yaşanan muhalif bir siyasi mitingde konuşma yapan Dagan, “Sanırım artık uyanma zamanı geldi ve sanırım artık İsrail vatandaşları gece gündüz hayatlarını tehdit eden korku ve kaygı duygularının kendilerini rehin almasının son bulmasını istiyor” ifadelerini kullandı. Seçimleri Netanyahu kazandı. Dagan ise, 2016’da kanserden öldü. Araplar ve Yahudiler arasındaki 100 yıllık çatışmalar ise sonunun nereye varacağı kestirilemeden sürmeye devam ediyor.