Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suriye krizi ve dış müdahale | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Sosyal medyanın bazı takipçileri, özellikle de Facebook’ta, Suriyelilerin yabancı varlığı özellikle de askeri varlığı öven paylaşımlar koyduklarına dikkat çekiyorlar. Hatta bazıları şunu dahi demeye başladılar: Suriyeliler, silahlı devletler ve milisler tarafından ülkelerinin işgaline sıcak bakıyorlar.

Doğruyu söylemek gerekirse, bu gözlemde bir haklılık payı var. Esed rejiminin başlattığı kanlı baskının genişlemesi, Suriyelilerin öldürülmesi, tutuklanması, şehirler, köyler ve mahallelerin kuşatılması ve yıkılmasından sonra rejimin bu kanlı politikasını azaltmak için 2011’in sonunda Suriyeliler uluslararası müdahale çağrısında bulunarak seslerini yükselttiler. Bu arada Rejim, kendi kontrolü dışındaki alanlarda halkın protesto hareketlerini tek başına bastırmayı başaramayınca müttefiki olan İran ve onun Lübnanlı, Iraklı, Afganistanlı ve İranlı milislerinden yardım almaya yönelmiş oldu. Bu durum, ülkeye yabancı askeri müdahalenin kapılarını sonuna kadar açtı.

Tabii ki, dış güçler özellikle de Esed rejimi yanlıları, son iki yıldır askeri müdahalelerini artırdılar. İran, kendi milislerini, 2011-2012 yıllarında yani ilk iki yılda rejimle birlikte savaşmaya sevkettiğinde, ülke içindeki güvenlik, askeri ve teknik danışmanlarının sayısı artmıştı. Daha sonra silahlı muhalefet gruplarıyla mücadele için Devrim Muhafızlarından kuvvetlerini göndermeye başladı. Şam kırsalı ve Humus başta olmak üzere Suriye topraklarında bir dizi alana kendi üslerini kurdu. Rusya, 2015 yılının sonunda donanma ve hava kuvvetlerini, savaşa daha geniş ve etkili katılımını sağlamak için göndermeden önce askeri, güvenlik ve teknik varlığını güçlendirerek benzer adımlar attı. Batı Suriye hava limanlarındaki kara, deniz ve hava üslerinde varlığını iyice pekiştirmiş oldu.

Kuşkusuz, rejimin müttefiklerinin askeri varlığındaki bu gelişmeler, Suriye ve çevresindeki çatışmalar üzerindeki etkisi, diğer ülkelerin Suriye topraklarında kendileri için bir dayanak oluşturmasına neden olmuştur. Kürt Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve YPG ile güçlü bağları olan ABD gibi bazıları da, silahlı gruplarla olan ilişkileri dolayısıyla varlıklarını dolaylı olarak sürdürmektedir ki çoğu silahlı muhalefet grubu ile ilişkileri olan Türkiye de aynı şeyi yapmaktadır. Bu ülkeler aynı zamanda askerlerini doğrudan Suriye’ye göndermek için acele ettiler; Washington, uzmanlar ve müşavirlerine ilave olarak silahlar ve askerlerini gönderdi. Suriye’nin kuzey doğusunda hava ve kara üsleri kurdu. Türkiye de silahlı muhalefet gruplarıyla iki dalga halinde askeri güçlerini gönderdi. Bunlardan birincisi, 2016 yılının ortasında Cerablus bölgesine düzenlenen Fırat Kalkanı Operasyonu, diğeri de 2018 yılında Afrin’de bulunan Kürt Demokratik Birlik Partisine (PYD) ait Kürt koruma birimlerini yok etmek üzere Afrin’e düzenlenen Zeytin Dalı harekâtı oldu.

Dış askeri varlıklar bunlarla sınırlı değil, zira toprakların çoğunu doğrudan kontrol altına alan eski yabancı varlıklar veya Esed güçleri, Kürt koruma güçleri ve silahlı muhalefet gruplarından oluşan yerel müttefiklerden bahsedilebilir. Ayrıca bazı silahlı oluşumlar üzerinde etkili olan diğer ülkelerin doğrudan askeri varlığı vardır.

Yabancı ve özellikle de askeri müdahalelerin Suriye’deki mücadelenin gerçekliği üzerine doğrudan yansıması, Suriyelilerin bu mevcudiyetlere farklı şekillerde bakması doğrultusunda tecelli etmiştir. Rejim destekçilerinin Rusları, İranlıları ve milislerini kendilerinin ve rejimlerinin koruyucuları olarak görmeleri ve Türkleri işgalci bir güç olarak görmeleri alışılagelmiş bir bakış açısıdır. Bu, özellikle de rejimin Rus ve İran tarafları arasında imzalanan anlaşmalar ışığında, Esed rejimi karşısında Türkleri müttefikler olarak gören rejim muhalifi grupların bakış açısına tamamen aykırıdır. Onlara göre de Ruslar ve İranlılar işgalci güçlerdir.

Yukarıdakilerin aksine, Amerikan varlığı ve konumu daha karmaşık görünüyor. PYD ve müttefikleri, başkalarına karşı siyasi ve askeri destek sağlamasından dolayı ABD askeri varlığı konusunda hevesliydiler. Onları hedef alan Türk askeri varlığı karşısında en şiddetli muhalif olanlardı. Zira Türkler onları PKK’nın bir uzantısı terör örgütü olarak görüyor. İran ve Rus varlığı hususundaki bakış açılarında ise bir netlik olmadığı söylenebilir. Gerek rejim gerekse muhaliflerin büyük çoğunluğu Amerikan varlığına karşı çıkıyorlar ve her birinin gerekçesi aynı değil. Bunun en bariz örneği PYD’nin onlara karşı sergilediği tutumdur.

Dış askeri varlığa yönelik tutumların bu karmaşık tablosunun ortasında, bazılarının zannettiği gibi, Suriyelilerin ya da büyük bir kısmının ülkesinin yabancı işgalinden hoşnut olduğunu söylemek mümkün değildir. Bilakis Ülkelerini ele geçiren uluslararası ve bölgesel müdahalelerin yanısıra, kendi hesaplaşmalarını gerçekleştirmek ve bölgedeki stratejilerini yerine getirmek için yaptıkları siyasi ve silahlı çatışmanın, insanlık ve toplumsal yansımaları bizzat onları tehdit ediyor.

Hiç şüphe yok ki, bu mantıksal yaklaşımlar, Suriye topraklarının askeri işgalini mazur gösteremez. Buna dair gerekçe ne olursa olsun gerçekçi ve tutarlı olmayacaktır. Ve çoğunlukla da savaşın durması ve Suriye’ye barışın tekrar gelmesi için takınılan geçici tutumlardır. Tarihin sadece dış işgalden bahsettiği, iç bölünmelerin ve çatışmaların sona erdiği 1930’ların ortalarında Suriyeliler kendi varlıklarını kurmak için hareke geçmişlerdi ve bu tutum kendini 2011 Suriye’sinde ortaya çıkarmıştı. Bazıları bu durumun tekrar ülkeye dönmeyeceğini söylese de Suriye’nin gelecek imajının, eskiden olduğu gibi ulusal, dini ve mezhepsel unsurların beraber yaşadığı bağımsız bir devlet olması uzak değildir.