Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suriye nereye gidiyor? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İstanbul düzenlenen dörtlü zirve, Suriye ile ilgili müzakerelerde, vakit kazanmaktan ibaret gibi görünüyor. Aynı zamanda siyasi çözüm süreci, çıkmaza değil de hareketsiz bir aşamaya girmiş gibi duruyor.

İstanbul zirvesi, siyasi çözüm sürecine devam edilmesi gerektiğini söyledi. Anayasa komisyonunun çalışmaya başlamasına ilişkin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e sorular yöneltildiğinde Putin, anayasa komisyonunun etkili ve verimli olabilmesi adına meşru olması gereken söz konusu komisyonun çalışmalara başlaması gerektiğinden bahsetti. Bu da şu an Rusya’nın acele etmediği anlamına geliyor. Çünkü Suriye rejimiyle birlikte Rusya, anayasa formatlarının mevcut şartlarda istemediği yöne kaymasından endişeleniyor olabilir. Yani çatışmanın nedenlerini çözmek, uluslararası meşruiyete ve kararlara dayalı değişimleri oluşturacak aşamalı bir çözüme kapı aralayabilir. Bu da farklı bir Suriye’ye geçiş yapabilmek için Beşşar Esed sayfasını kapatmaya başlamak anlamına geliyor. Rusya’nın bu tutumu, ABD Savunma Bakanı Jim Mattis’in dikkatini çekti. Mattis, Rusya’nın Esed rejiminin halkına karşı işlediği suçları görmezden geldiği bir ortamda temel etik ilkelerine ihtiyaç duyulduğunu dile getirdi.

Terörle mücadele, benzer zirvelerde ele alınan esas konulardan birisidir. Bunun için zirvede Suriye’de terörün yok edilmesi gerektiğinin altı çizildi. Fakat birçok durumda terörün klimalı otobüslerle Suriye’ye getirildiğini herkes biliyor. Alçak planları uygulamak için pek çok saldırı gerçekleştirildi. Süveyda saldırısının kanı henüz kurumadı.

Birleşmiş Milletler’in (BM) gözetiminde mültecilerin gönüllü dönüşünü sağlamaya gelince bu mesele, hala cafcaflı sloganlar arasında yer alıyor ve istismar ediliyor. Fransa ve Almanya, mültecilerin geri dönmesi için Rusya’nın Suriye’yi yeniden imar etmeye katılma talebini reddediyorlar. Bu da uluslararası toplumun savaş ve varil bombalarıyla milyonların göç etmesine neden olanları finanse etmeyi reddettiğini gösteriyor. Aynı şekilde bu, siyasi çözüm gerçekleşmeden önce Suriye’ye ciddi bir dönüşün olmayacağını vurgulamaktadır. İşte burada uluslararası sorumluluk devreye girmektedir. Çünkü mevcut veriler, BM’nin 2017 yılında Astana sürecine katılmayı kabul etmesiyle birlikte uluslararası toplumun Rus düşüncesini yaymada rol oynadığına işaret etmektedir. Bu, Cenevre müzakereleri adına yapıldı. Aslında Suriye meselesinin dengeli ve sürdürülebilir bir çözümüne yönelik bütün ciddi çabalar amacından uzaklaştırıldı.

İstanbul zirvesindeki katılımcıların Suriye’nin toprak bütünlüğüne, BM’nin gözetiminde siyasi çözümün gerçekleşmesine, Cenevre sürecinin devam etmesine ve kan akmaması için İdlib Anlaşması’nın önemine dikkat çekmeleri olumlu bir durumdur. Fakat Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bugün Fransa ve Almanya’nın da katılımıyla Astana’da yakalanan sinerjiyi daha ileriye taşıyabileceğimizi gördük” ifadesi dikkat çekicidir. Çünkü Soçi’de olduğu gibi Astana’da da bölgesel güçlerin nüfuz haritası çizildi. Putin’in herhangi bir saldırıya ya da tehdide karşılık verme hakkının saklı tutulduğunu söylemesi, Suriye’yi nüfuz bölgelerine ayıran mevcut durumun devam ettiğini göstermektedir. Bu durum, uzun bir süre kalıcıdır.

Rusya’nın Suriye meselesinin sürdürülebilir çözümüne yönelik oyalama girişimlerine paralel olarak Fırat’ın doğusundan Suriye’nin kuzeyine ve işgal altındaki Golan Tepeleri’ne kadar önemli gelişmeler meydana gelmektedir. Washington’un DEAŞ’ı bitirene, İran’ı Suriye’den çıkarana ve mültecilerin güvenli dönüşünü sağlamak için siyasi çözüm devreye girene kadar Suriye topraklarında kalmaya karar vermesiyle birlikte ABD’nin Saddam Hüseyin rejimine uçuş yasağı getirmesinin ardından Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde yıllar önce meydana gelenlere benzer şekilde Fırat’ın doğusunda yeniden imar faaliyetleri başladı. Fazla iyimser olmakla birlikte büyük harcamaların devam ettiği bir ortamda yeniden imar çalışmalarının bölgeyi Doğu Berlin’in içinde bulunduğu durum karşısında bir tür Batı Berlin’e dönüştüreceği Rakka’dan Kobani’ye kadar her yerde tekrarlanıyor. Cerablus’tan Afrin’e ve Azez’e kadar Türk hâkimiyetinin uzandığı kuzeyde ise Kürt bölgelerini Araplaştırmaya ve Suriye’nin kuzeyini Türkleştirmeye yönelik pek çok belirti bulunuyor.

Şarku’l Avsat gazetesinin 30 Ekim 2018 tarihinde yayınladığı bir raporda okul kitaplarından yol, elektrik, posta, banka levhalarına, sim kartlara ve köy isimlerine kadar her yeri Türk dilinin ve Türk kurumlarının işgal ettiği belirtildi. Azez şehrinde Türkçe’nin Fransızcayla değiştirilmesine karar verildi. Bir Türk araştırma görevlisi, Türkiye’nin kendi varlığını sağlamlaştırmaya çalıştığını, bu bölgelerin Türk topraklarının bir parçası olmadığını, ancak Türkiye’nin bu bölgelerde de facto bir durumla kontrol etmeye devam edeceğini söylüyor. Tabi işgal altındaki Golan Tepeleri’ne kesin hâkimiyetini kurmaya ve 15-20 km derinliğe sahip tampon bölgeyi kontrol etmeye yönelik işgalci İsrail’in girişimleri gözlerden kaçmıyor.

1967 savaşının ardından “Toprak işgal edilmesine rağmen rejim ayakta” söylemi yaygın bir şekilde kullanıldı. O tarihten bu yana işgal sınırının sağlam bir koruyucusu olan Suriye rejimi, kendisine bu döngüyü sağlayan güçlerin kollarına yatıyor. 2011 yılında halka karşı güç kullanma politikasının ardından Suriye rejiminin; İran’ın ve radikal örgütlerin kollarına uzanması şaşırtıcı bir durum değildir. Yine Esed rejiminin, rejim ve Devrim Muhafızlarına bağlı milislerin yenilmesinin ardından Rusya’nın kollarına uzanması da şaşırtıcı değildir. Esed rejimi, Muhacirin Sarayı’nda iktidar koltuğunda kalmak için reform taleplerini reddederek içerideki muhalefeti bitirdi ve egemenliği ihlal edilen ülkenin kararını dış güçlere teslim etti. Rusların sahada ilerleme kaydetmesine bağlı olarak Esed rejimini yeniden güçlü hale getirmek ve önceliği terörle mücadeleyle sınırlandırmak için yeni kararlar alması değişmeyen parametreler arasındadır. Bundan dolayı “Geçici Yönetim Kurulu” başlığı ve çözüm şartlarına yönelik ciddi siyasi çabalar ortadan kayboldu. Cenevre süreci gerçekten ivme kaybetti.

Bugün etkisiz hale gelen ve karar alımında sınırlı bir ağırlığa sahip olan Suriye rejimi, Soçi ve İstanbul gibi zirvelerde artık kendisine danışılmaya gerek kalmadığını biliyor. Buna karşılık büyük tavizler veren muhalif liderler, zihin karışıklığı ve tembellik yaşıyor. Muhalif liderler, yeni gerçeği ciddi bir şekilde okumalarına yardım edecek ve bu yeni gerçeği ele alacak çalışma şekillerini ve düşünme mekanizmalarını geliştirebilecek bir yöntem bulmaya çalışmıyor. Çünkü Suriye halkının intifada sayfasının kapanması imkânsızdır. Durumlar, ilk baştaki gibi değil. Suriyeliler, Cenevre-1 sürecinde değiller. Suriye halkı, ülkenin değiştiğini biliyor. Tamahkâr müdahalecilerin toprak ve coğrafya bütünlüğünden bahsetmelerine rağmen Suriye’yi geri döndürmek imkânsız olabilir. Vakit, kılıç gibidir. Ateşkes, devam eden bölünmeyi engelleyecek bir sivil halk hareketinin ortaya çıkmasını teşvik etmelidir.