Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye krizine karşı yeni tutumunda kendisini ve Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’u takip edenler için çelişkili ve kararsız görünmesi çok garip bir durumdur. Zamanla bölgesel ve uluslararası bir meseleye dönüşen söz konusu şiddetli krizin başlamasından bu yana Putin, neredeyse tek bir perspektife bağlı kalmaya ve birçok manevralarla çevrili tek bir çözüm etrafında dönmeye devam etti. Muhalifleri zayıflattı ve onları başka sorunlarla meşgul etti. Önceliğin Beşar Esad rejimini düşürmek değil de terör ve DEAŞ’la mücadele etmek olduğunu ileri sürdü. Rus devlet başkanına göre Beşar Esad’ın devrilmesi, devlet olarak Suriye’nin yıkılmasına ve tüm Ortadoğu’nun şiddetli bir kaosa sürüklenmesine neden olacaktı.
Rusya, Cenevre-1’i ve Güvenlik Konseyi’nin 2254 nolu kararını onaylamıştı. Fakat Rusya, muhalefet ve Beşar Esad rejimi arasında doğrudan bir diyalogun kurulmasına engel olmaya devam etti. En önemlisi de ister Barack Obama isterse Donald Trump döneminde olsun ABD’nin yokluğunda Rusya, menfi ve müspet yönleriyle bu krizi tekeline almayı sürdürdü. Rusya, muhaliflerle Birleşmiş Milletler(BM) Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura arasında yapılan müzakereleri İsviçre’nin Cenevre şehrinden Kazakistan’daki Astana şehrine nakletti. Dolayısıyla müzakereler, eksik bir görüşme olarak sonuçsuz kalmaya devam etti. Bütün bunlar, Eylül 2015’te Rus askeri müdahalesiyle beraber sahadaki güç dengelerini bozarak Suriye rejimini zafer kazanmış gibi gösterdi. Aynı zamanda Suriye rejiminin parçalanmış birliklerini, savaşı kazanmış ve çatışmayı nihai bir şekilde bitirmiş gibi ortaya çıkardı.
Açıkçası baştan beri “Ya terör ya Beşar Esad” denklemini iyi bir şekilde kullanan Rusya’nın hedefi, Suriye devrimini başarısızlığa uğratarak Suriye’yi Mart 2011 öncesine döndürmekti. Fakat birtakım rötuş ve dokunuşlarla birlikte Barack Obama döneminde ABD’nin ihmalkâr davrandığı ve PKK’yı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı askeri ve terör olarak kullandığı bir sürede, Türkiye’yi Atlantik ekseninden çıkararak ABD ekseninden Rusya eksenine kaydırdılar. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a başarısız darbe girişiminden sonra ABD’ye sığınmış olan Fethullah Gülen’i suçlamıştı. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürt bağımsızlık eğilimine karşı İran’la ittifak yapmak zorunda kaldı. Gerçeği söylemek gerekirse İran, birçok faktörlerden dolayı Ortadoğu’da büyük bir rol oynayan oyuncu haline geldi.
Çatışmasızlık bölgeleri fikrinin sahibi sayılan Vladimir Putin, ki söz konusu fikir Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’a ait olduğu biliniyor. Çatışmasızlık zemininde Suriye’nin bölünebileceğine karşı endişelerini göstererek dünyayı şaşırttı. Fakat çok geçmeden Putin, bu ihtimali ortaya atarak korku ve kaygı uyandırmayı kastettiğini söyledi.
Putin, Rusya’nın Soçi kentindeki son Uluslararası Valday Tartışma Platformu’na katılmıştı. Bu platformda Cenevre-1, 2254 ve diğer uluslararası kararlara göre Suriye krizinin çözümünün şu anki siyasi sürecine alternatif çözüm işaretleri ortaya çıkardı. Bu alternatif çözüm, bütün etnik, dini, hükümet ve muhalif grupların katılacağı “Suriye Halkları Kongresi” diye adlandırılan ulusal bir konferans düzenlemeye dayanıyordu. Putin, “Suudi Arabistan ve Mısır gibi bölgesel güçler ve garantör ülkelerin yardımıyla bu fikri uyguladığımızda önemli bir mesafe kat etmiş olacağız. Ancak son derece önemli olan şey, siyasi çözüme ulaşmak ve ardından da yeni anayasa formatını hazırlamaktır” dedi.
Bu durum, Rusların iki tarafı gerilmiş ip üzerinde atlama politikası izlediklerine işaret ediyor. Putin’in yukarıdaki önerilerinden önce Ruslar, rejim ve muhalefeti Humeymim Üssü’nde toplantıya çağırmanın gerekliliğinde bahsetmişlerdi. Bu toplantının ardından Rusya’nın garantörlüğünde Uluslararası Şam Havaalanı’nda genel bir toplantı düzenlenecekti. Bütün bunlar geçiş sürecine, Cenevre-1’e, 2254 nolu ve diğer uluslararası kararlara değinmeden gerçekleşecek ve Beşar Esed, 2021 yılına kadar başkanlık koltuğunda kalmaya devam edecekti. Bundan sonra ne açık ne de gizli bir şekilde şu anki devlet başkanı uzaklaştırılmadan yeni başkanlık seçimleri yapılacaktı.
Daha da önemlisi Ruslar, Rakka operasyonu biter bitmez yukarıdaki çözümleri unutarak Rakka’nın Beşar Esed’e teslim edilmesini dillendirmeye başladılar. Rakka ve çevresi, ABD’nin aktif ve doğrudan askeri katılımıyla Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından kurtarılmıştı. Bu da Rusya’nın Eylül 2015’teki askeri müdahalesinden itibaren başlayarak taktik ve manevralar yaptığını teyit ediyor. Bu manevra ve taktiklerin hedefi ise Suriye muhalefetinin içini boşaltmak, askeri ve siyasi kazanımlarını yok etmek ve Suriye’yi 2011 yılındaki ayaklanma başlamadan önceki durumuna döndürmektir.
Acaba Ruslar, yukarıda ifade edilen şeyleri başarabilecekler mi? Büyük devletlerin ve BM’nin programlarında yer alan Cenevre-1 ve 2254 nolu kararlara dayanan bütün siyasi çözümleri değiştirip sanki hiçbir şey olmamış gibi Suriye’yi 2011 öncesine döndürebilecekler mi?
Bu sorunun cevabının ABD başkanının kendisine ve yönetimine verdiği sözde gizli olduğunu söyleyebiliriz. Rakka’daki başarıdan sonra fiili olarak DEAŞ örgütü yok edildi. Washington’un Suriye’de yeni bir tasavvuru olacak. Bilindiği üzere Washington, Hizbullah’a yani İran ve Beşar Esed rejimine belki de aynı zamanda Rusya’ya karşı uluslararası bir ittifaka davet etmişti. Rusya, Suriye krizinin Cenevre-1, Güvenlik Konseyi’nin 2254 ve diğer kararlara göre siyasi çözüme kavuşturulması sürecini sekteye uğratmaya devam etmişti.
Ciddi siyasi ve ekonomik sorunlar yaşayan Rusların Suriye kriziyle ilgili çözümlerini başkalarına dayatmaları mümkün değildir. Özellikle ABD, İran’ı Irak ve Suriye’den çıkartma konusunda ciddi görünüyor. ABD, Avrupa ve Arapların istediği şey, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un önerisinin desteklenmesidir. Macron, Suriye krizini çözmek için Güvenlik Konseyi’ndeki 5 daimi üye devletle (ABD, Rusya, Fransa, Çin ve İngiltere) birlikte Almanya’nın da temsil edildiği uluslararası aktif bir katılımın olmasını istiyor. Buradaki sorun şu ki Ruslar, terörle kesin ilişkisinin olduğu konusunda İran’ın suçlanmasına rağmen İran’ı da bu önerinin içine dâhil etmeye çalışıyorlar. İran, Suriye, Irak ve Yemen’de meydana gelen olaylarda temel bir unsuru temsil ediyor.
‘Uluslararası Katılım’dan maksat, Suriye rejimi ve sözde Suriye muhalefeti görüşmelerine uluslararası bir denetim sağlayarak nihai kararın söz konusu daimi üye devletlere bırakılmasıdır. Ancak ciddi baskılara maruz kalmasalar bile Ruslar, son derece karmaşık hale gelen ve Suriye’yi şu anki duruma ulaştıran söz konusu krizin başından beri izledikleri engelleme politikasına devam edecekler.