Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suriye savaşı sona mı erdi? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Suriye’nin birçok bölgesinde çatışmaların devam etmesine, nüfusunun yarısının göç ettirilmiş olmasına, İsrail tarafından defalarca bombardımana tutularak egemenliğinin ihlal edilmesine rağmen bazıları sanki ülkede savaş bitmiş gibi konuşuyor. Evet, görmezden gelemeyeceğimiz birçok gelişmenin olduğu doğru. Örneğin Rus-İran desteğiyle Dera ve Halep gibi bölgelerde yönetimin yeniden Suriye rejimine devredilmesi ve Suriyeli muhaliflerin durumunun gerilemesi gibi yaşananlar askerî dengeyi rejim lehine değiştirdi. Aynı şekilde rejimin ve yabancı destekçilerinin başkente komşu bölgeleri geri alması, yönetim üssüne istikrarı tekrar kazandırmış ve bu aralar Şam’ı ziyaret edenlerin işaret ettiği yüzeysel bir istikrar havasının oluşmasına katkı sağlamıştır. Ancak iç savaşın milletler arasındaki geleneksel savaşlardan farklı olarak değişik biçimleri vardır. Muhalefetin dağıtılarak ateşinin söndürülmesi, herhangi bir zamanda tekrar alevlenebilecek olan iç çatışmaların bittiği anlamına gelmez. Nitekim geçtiğimiz hafta tek bir gün içerisinde 200 kişinin ölümü ile sonuçlanan saldırının sebep olduğu Süveyde felâketine şahit olduk.

Elbette savaşın biterek Suriye’ye istikrarın gelmesi hem ülke halkı hem de bölge için arzu edilen durumdur. Ancak savaşın bittiğini duyurmadan önce bir durup düşünmek ve bu trajedinin ‘kazananını’ ilan etmek konusunda acele etmemek gerekir.

Savaş henüz bitmedi ama yeni bir evreye geçiş yaptı. Üzerinde anlaşmaya varılan bir muhalefetin olmadığı, müzakereye oturularak bir sonraki aşamanın düzenlenebileceği bir aşama. Muhalefetin dağıldığı, Suriye rejiminin artık herhangi bir durumu sonlandırmak için yabancı destekçileri olmaksızın kendi başına karar alamadığı… Silahlı odakların çoğalması ve karar alıcıların küçük gruplara ayrılması, Suriye’de ilerleme için olmazsa olmaz siyasi süreci zorlaştırıyor. Krizden çıkmak için bir yol haritası çizilmesi ve Suriye devletinin yeniden kurulması, Suriye rejiminin uzlaşmayı ve toplumun onarılmasını gerçek anlamda kabullenmesini gerektirir. Ama gelin görün ki rejim, kendisini askerî muzaffer olarak görüyor. Kendisine karşılık veren kimse yok. Amerikan Başkanı Donald Trump yönetimi, Esed’in ayrılması yönündeki talebinden vazgeçti ve sadece DEAŞ savaşına odaklandı.

Başkan Trump ile Rus mevkidaşı Vladimir Putin arasında temmuz ortasında gerçekleşen Helsinki zirvesinde ne üzerine anlaşmaya varıldığı meçhul. Bu durum, Amerikan siyasetini ve basın çevrelerini halen meşgul ediyor. Bununla birlikte Washington’ın nispeten önceki Başkan Barack Obama’ya atfedilen bir kararla işi Moskova’ya bıraktığı artık ayan beyan ortada. Avrupa ülkeleri ise bugün sadece Suriyeli sığınmacıların iadesi ya da en azından kendi topraklarına daha fazlasının girişini engellemenin yollarını aramakla meşgul. Türkiye’ye gelince; o da Suriye’deki etkinlik bölgelerini kararlaştırma ve faydada İran ve Rusya ile ortaklık içerisine girmiş durumda. Suriye’yi en önemli davaları arasında gören Arap ülkeleri ise Astana’da Suriye meselesine ilişkin uluslararası tartışmalar herhangi bir Arap sesi olmaksızın tamamlandığından beri tutumlarından geri adım atıyor. Neredeyse haftalık rutin haline gelen Suriye’ye yönelik İsrail bombardımanı da Esed rejiminin egemenliğini pek de umursamadığını gözler önüne seriyor. Esed için varsa yoksa iktidarda kalmak. Bedeli ne olursa olsun…

Suriye rejimi bu aşamadan faydalanıyor ve birçok hesaplaşma ve meseleyi kendi çıkarı uğruna saf dışı bırakıyor. Rejimin hapishanelerindeki tutuklular için -bir gün içinde binden fazla- ölüm belgesi çıkarma kararı, güvenlik güçlerinin hesaplaşmadan korkmadığının göstergesi. İki sene önce savaş suçlarından sorumlu olanların yargılanması -ve tutukluların yargısız infazla öldürülmesi- hakkında çokça konuşuluyordu. Ama bugün rejim, hesap vermeden hareket edebileceğini düşünüyor. Bundan dolayı ölüm belgeleri çıkarıyor, tutuklu ve kayıpların dosyasını kapatmaya ve o mayınlı alanı ört bas etmeye çalışıyor. Ama bu işler öyle ölüm belgesi çıkarmakla son bulmaz. Sevdiklerini ve evlerini kaybeden milyonlarca Suriyelinin haklarından öyle kolayca vazgeçmesi beklenemez. Bunun için savaşın bitmesi, Suriye’nin yeniden egemenliğine kavuşmasına zemin hazırlayacak ve bir yönetim mekanizması oluşturacak siyasi bir sürece bağlıdır.

BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan De Mistura halen Suriye için 3 tarafın; rejim, muhalefet ve sivil toplum oluşumlarının katıldığı yeni bir anayasa oluşturmaya çalışıyor. Ancak bu üç etiketten herhangi birini taşımayan taraflar da var. Mesela Kürtleri temsil eden Suriye Demokratik Güçleri, rejimin de muhalefetin de bir parçası olarak görülmüyor. Silah taşıdığı için onu sivil toplumdan saymak da biraz zor. Anayasa yapımı, her koşulda kolay bir iş değildir. Hele de Suriye şartlarında ve çıkmazlarında hiç değil. Bununla beraber etkin dış odaklar, bunu siyasi sürecin başlangıç noktası olarak kabul etmede anlaşmış görünüyor.

Diğer yandan Avrupa başkentleri ile Dünya Bankası koridorlarında Suriye’nin yeniden yapılandırılması için görüşmeler yürütülüyor. Hiç kuşkusuz yeniden yapılandırma arzu edilen, önemli bir olaydır. Ancak inşa edilebilecek durumu koruyan bir siyasî süreç söz konusu değilken bunun konuşulması için biraz erken. Geçen yılki Brüksel toplantısında 70 ülke ve yeniden yapılanmaya katkıda bulunma sözü veren bir de kurum vardı. Ama yeniden yapılandırma Suriye rejimi olmadan gerçekleşmez. O ise yeniden yapılandırmayı, iş adamlarını ve paralı askerleri palazlandırmanın bir yolu olarak gördüğü için ellerini ovuşturuyor. Dünya Bankası, maliyetin 200 milyar dolara varabileceğini öngörüyor. Ancak bu, Suriyeliler için yatırılan bir para değil. Hatta bu girişimin silahlıları ve savaştan beslenenleri finanse eden savaş ekonomisinin çarkını döndürür bir hale gelmesinden endişe ediliyor.

Rusya ve İran, ülkenin yeniden inşa edilmesi için gerekli projelerin yükünü sırtlamaya pek hevesli olmadı. Rusya, Arap ve Avrupa ülkelerinin elini taşın altına koymasını bekliyor. İşe bakın ki Suriye’de binlerce evin ve yapının yerle bir olmasına sebep olan hava bombardımanın failleri de rejim ve onun Rus işbirlikçisiydi. Bu durumda bu işin mali yükümlülüğünü başka devletlerin üstlenmesi akıl işi değildir. Sığınmacıların iadesi gibi yeniden yapılandırma meselesi de gündem maddesi haline gelebilir ve konferanslar yoluyla bu konu tartışılabilir. Ama nihayetinde savaş sona erip de Suriye’nin egemenliğini geri kazanması için gerçek bir mekanizma oluşturulmadan bunun elle tutulur, somut bir faydası olmaz.

Şüphe ve emin olmak arasında Esed rejiminin savaşı kazandığını savunan birileri varsa Suriye’nin tartışmasız bir şekilde bu savaşı kaybetmesinin acısını derinden hisseden birileri de var.