Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suriye’de bölünme korkusu ve ‘Arap Kuvvetleri’ seçeneği | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Suriye krizi üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen, Suriyelilerin yaşam koşulları günden güne zorlaşıyor, taraflar arasındaki anlaşmazlıklar derinleşiyor, bölünme senaryoları tartışmaları hız kazanırken, Suriye’de çözüme ulaşmak her zamankinden daha da zor görünüyor.

Geçtiğimiz iki gün boyunca Brüksel’de yapılan Suriye Dostları Konferansı 13 milyon Suriyelinin yardıma muhtaç olduğu ve hayat koşullarının git gide kötüleştiğini ortaya koydu. Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi FedericaMogherini Suriye’de politik çözüme ulaşmaksızın durumların git gide daha da kötüleşeceğinin altını çizdi ve çözümün her zamankinden daha zor olduğuna dikkatleri çekti.

Rus ve İran müttefiklerinden aldığı güçlü destek ile Esed rejimi, askeri operasyonlar ve müzakerelerle savaşçıları bazı bölgelerden çıkarabildi ve bir dizi zafer elde etti, ancak Türkiye’nin stratejisini değiştirmesi ve Suriye’nin sınır bölgelerinde genişlemesiyle, Suriye’nin bölünme senaryoları daha da endişe verici hal aldı.

Şu anda, durum şundan ibaret: Rusya ve İran Fırat’ın batısında, ABD kuvvetleri ve müttefikleri Fırat’ın doğusunda, Türkiye kuzey sınırlarında, Esed rejimi ülkenin ortası ve batısındayken İdlib ise herkesin kontrolü dışında. Yakın perspektifte nihai askeri zafer mümkün görünmemekte; durum Suriye’nin tehlike dolu yeni bir durağanlık evresine doğru girdiğini gösteriyor.

Durum buyken, ABD askerlerinin Suriye’den çıkışı politikasının bir parçası olarak ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’ye Arap güçleri gönderilmesi konusunu ortaya attı. Suudi Dışişleri Bakanı Adil El-Cubeyr ortaya atılan bu fikrin yeni olmadığını, daha önce de gündeme geldiğini belirtmişti, fakat pratik zorluklar ve Arapların kendi aralarında anlaşamamaları ve üstelenecekleri rolün açık olmamasından dolayı uygulamaya konmamıştı. Buna ek olarak, Esed rejimi Arap güçlerinin gelmesine karşı olduğunu ifade etmişti, bu da konuşlanacak olan Arap güçlerinin rejim ve müttefiklerinin güçlerine karşı, özellikle İran, Hizbullah ve bazı Iraklı Şii milislerle doğrudan çatışmaya gireceği anlamına geliyor. Bazıları Arap güçlerinin DEAŞ ve terörizme karşı savaş gerekçesiyle ülkede bulunabileceğini savunuyor, ancak konu o denli kolay değil, zira; bazı muhalif grupların, özellikle radikal olanların, sınıflandırılması üzerinde anlaşmazlıklar yaşanmakta, öte yandan, Rusya’nın, İran’ın ve Türkiye’nin Suriye topraklarında bulunması da olayı daha karmaşık hale getirmekte.

Bilindiği üzere, Başkan Trump, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın RexTillerson’ı görevden alarak, Mike Pompeo’yu CIA’den Dışişlerine getirirken, Ulusal Güvenlik Konseyi, General McMaster’ın yerine yeni muhafazakâr şahinlerden olan John Bolton’u getirdi.

Suriye’deki son ABD-İngiliz-Fransız saldırısının, Britanya’daki eski Rus ajanı SergeySkrippel’in ve kızına yönelik sinir gazlı suikast girişiminden sonra gelişmesi saldırının Rusya’ya bir mesaj olduğu anlamına gelmekte.

Trump’ın Barack Obama’nın yönetiminden farklı bir strateji oluşturmaya çalıştığı ve geçen yılın sonundan beri ilerici bir yaklaşım benimsediği ortaya çıkmakta.

Tüm bunlara rağmen, ABD’nin Suriye stratejisindeki ikircikli tavırları durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Zira; ABD Dışişleri Bakanlığı, Pentagon ve Ulusal Güvenlik Konseyi’nden gelen açık ve zımni itirazlar ve kaygılarına rağmen ve bu kurumların Amerikan güçlerinin Suriye’de kalacağı açıklamalarına rağmen; Güçlü, tutarlı ve askeri harekete hazır görünmek isteyen Trump, bir an önce ABD askerlerinin Suriye’den çekilmesini ve ABD’nin Suriye konusuna olan taahhütlerinden sıyrılmak istiyor. Ancak ABD yönetimi Suriye’deki işlerini ve bağlantılarını azaltmaya yönelik adımları çok sessizce zaten atıyor; Suriye topraklarında Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) ait Suriyeli muhalif unsurların eğitim ve rehabilitasyonuna nezaret eden operasyon odası Ocak ayında kapandı. Aynı zamanda Washington, 25 Kasım’dan bu yana ABD ile birlikte çalışan unsurların maaşlarını da askıya aldı, bu unsurların yüzlercesi Türkiye lehine çalışmak zorunda kaldı, hatta bunların bir kısmı Türkiye-Suriye sınırındaki Afrin’dekiSuriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) bağlı Suriyeli Kürtlere karşı Ankara’nın yaptığı Zeytin Dalı Operasyonuna dahil oldu.

ABD stratejisindeki bu çelişkilerin yanı sıra çözüme yönelik uluslararası bir anlayışın olmaması, Suriye’nin bölünmesi kaygılarına rağmen, bir Arap rolünden bahsetmeyi daha da zorlaştırıyor. Araplar, bölünmüşlüklerine rağmen, Suriye’nin birliğini koruma, topraklarının, Türkiye veya başkaları, tarafından kırpılması veya bölünmesini engelleme ve Suriye halkının ıstırabını sona erdirmede müttefiktir. Bu nedenle, Arap kuvvetleri gönderme fikri yeniden söz konusu olmuştur. Ancak bu fikrin uygulanması önündeki zorluklardan dolayı başka çözümlere de gidilebilir, örneğin, diğer uluslararası taraflarla birlikte, Araplar, müzakerede önemli bir belge olan siyasi çözüm sürecini destekleyebilir, yeniden yapılanmada rol alabilirler. Zorlukların önemini azımsamadan Arap rolünün, her zamankinden daha acil olduğunu anlamak çok önemlidir.