Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suriye’de Esed ile barış imkansız | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Başkan Donald Trump, Esed rejimi tarafından kimyasal silah kullanımına bir tepki olarak ufukta Suriye’ye bir saldırı bulunduğuna dair o tweetini attığından bu yana dünya, bir sonraki adımı gözlüyor. Trump’ın tweetinden önce Suriye’deki anlaşmazlığın çözümünün bir parçası olmasından ötürü Batı tarafından askeri bir harekât olmamıştı. Ancak şüphesiz ki Suriye’deki ana arabulucu Rusya üzerinde yoğun baskı uygulayabilen tek büyük güç olması dolayısıyla ABD’nin savaşan tarafları müzakere masasına getirmek için bir siyaset yürütmesine ihtiyaç vardı.

Bununla birlikte Trump, Beşşar Esed’i askeri olarak cezalandıracağını duyurur duyurmaz bu yolu takip etmesi gerekiyordu. Zira bunu yapmamış olsaydı bu, ABD’nin inanılırlığına bir darbe indirecekti. Duma’da kimyasal silahların kullanımı gösterdi ki Trump’ın geçen yıl Han Şeyhun’da kimyasal silah kullanılmasına bir tepki olarak rejime attığı füzeler, Esed’i bu işi tekrarlamaktan geri durdurmadı. ABD ve müttefikleri tarafından Guta’da yapılan bir defaya mahsus saldırı çok da bir işe yaramayacak.

İşin doğrusu, hacmine bakılmaksızın askeri yaptırım tek başına Suriye’deki çekişmeyi sona erdiremez. Esed’e bağlı ve muhalif güçlerin (iki kampın yapısındaki değişimlere rağmen) çatışmanın üzerinden yedi yıl geçtikten sonra bile hayatta kalması, Suriye savaşında askeri bir zaferin mümkün olmadığını gösteriyor.

Ancak bu demek değildir ki Suriye çatışmasını sonlandırmak için yapılacak hiçbir şey yok. Öte yandan Batı’da bazıları, özellikle de bu rejimin Suriye’nin dört bir yanında muhalefet bölgelerini geri getirdiği görülürken Esed rejiminin kalması çağrılarını artan bir tonda dillendiriyor. “Artık bir şey yapılamaz” gerekçesi, rejimi örnek olarak değil de en azından Suriye’ye istikrar gelsin diye olduğu gibi bırakmak düşüncesine dayanıyor. Böyle bir gerekçe, sadece aldatıcı değil aynı zamanda tehlikelidir de. Tarihte hiçbir çatışma, ‘bir şey yapmak için gecikilen’ bir zamana kadar sürmedi. Suriye meselesinde hiçbir şey yapmamak demek basit bir dille çatışmayı gelecekte daha kanlı bir yolu hazırlayan bir aşamada bırakmaya razı olmak demektir.

Bununla beraber Suriye konusunda yapılabilecek şeyler geçtiğimiz yedi yıl boyunca farklılık gösterebilir. Başlangıçta yani bu kriz henüz savaşa dönüşmemişken Suriye rejimine baskı uygulayarak onu göstericilere karşı bazı tavizler sunmaya ikna etmek için uluslararası diplomasi kullanılabilirdi. Ancak o zaman Batı ülkeleri arasında bunu yapmak için siyasi bir irade ortaya konmadı.

Çekişme kanlı bir çatışmaya dönüşüp de Esed’in Libya önderi Muammer el-Kaddafi’nin izinden giderek rejime baş kaldıran gösterilere şiddetle karşılık vereceği ortaya çıktığında askeri bir operasyon ile bu engellenebilirdi. Rusya ve İran’ın o dönemlerde Esed’e verdiği destek şimdilerde sınırlı hale geldi. Ancak 2011’deki Libya ve onun öncesinde 2003 Irak tecrübesi, her ne kadar üç bağlam birbirinin aynı olmasa da Batı’nın Suriye’ye askeri olarak müdahale etme niyeti taşımadığını ifade ediyordu. Bu durum, Esed’in sadece lafzî olarak istifa etmesi çağrılarına kulak asmamasına sebep oldu.

Barack Obama’nın 2013 yılında kimyasal silah kullanması durumunda tehdit olarak öne sürdüğü boşa çıkan ‘kırmızı çizgi’ uyarısı, özelde ABD’nin ve genelde Batı’nın Esed rejimine ilişkin güvenilirliğini zedeledi. Rejim, hesaba çekilme kaygısı taşımaksızın muhalif güçleri ve sivilleri ele geçirmek istediği stratejik bölgelerden zorla çıkarmak için kimyasal silahları bir araç olarak kullanmaya devam etti.
Rejim iktidarını Suriye’nin tüm bölgelerine yaymış olsaydı bile muhalif güçler 2003 yılında kesintili olarak Irak’ın da tanık olduğu istikrarsızlık sebebiyle çalışmaya devam edecekti. Örneğin; muhalefet Esed yanlısı güçlere bir şekilde karşılık veriyorsa ve rejimin Şam ve Batı Sahili gibi kalelerini ele geçirmeye başladıysa rejim yanlısı güçler de öyle kolay teslim olmayacaktır.

Tüm bunlar gösteriyor ki yönetimin devredilmesini gerçekleştirmek için tek yol olarak siyasi süreç kalıyor. ABD’den beklenen de Suriye’ye yönelik siyasi bir strateji geliştirmesidir. Şimdi ABD askeri operasyonu üstlenmiş olabilir ancak bu saldırılar, hedefe ulaşmak için tek yol olamaz. Bir diğer deyişle, yapılması gereken ciddi bir müzakereye ikna etmek için Rusya’ya yeterli baskıyı uygulamaktır.

Ciddi müzakereden kasıt, Astana sürecinin ve Soçi görüşmelerinin miadının dolduğunu duyurmak ve Rusya’nın Cenevre sürecinde ustalıkla sunduğu yaklaşımdan uzak durmaktır. Rusya’nın müzakerelerde ciddiyetini koruması için ABD’nin ciddi olduğuna ikna olması gerekir. ABD’nin çıkarı için yapılacak şey, başlıca müttefiklerinin (Birleşik Krallık, Fransa, Suudi Arabistan Krallığı) birlik olmasıdır. Bu ona, Esed’in askeri üslerini hedef alan geniş bir uluslararası destekle sürdürülebilir bir adım için bulunmaz bir fırsat sağlayacaktır.

Üçlü saldırının (ABD, Fransa, İngiltere) bir defaya mahsus olabileceğine yönelik görüşler varsa da Rusya Suriye’deki siyasi devir konusunda ciddi bir görüşmeyi onaylayana kadar böylesi bir saldırının durdurulduğunun ilan edilmemesi gerekir. Nihayetinde Rusya, Akdeniz üzerinde attığı askeri adımının bir moloz yığınına dönüşmesini istemez.

Suriye’de asıl meselenin kimyasal silahlar olmadığını unutmamak gerekiyor. Bu, gerçek sorunun yani Esed rejimin iktidardaki varlığının yan ürünlerinden biridir. İlk etapta kimyasal silah kullanımına izin veren bu rejimdir. Ancak Esed’e sivillere karşı geleneksel silahlar kullanıp yasa dışı yollarla hapsetme ve işkence gibi faaliyetlerde bulunma izni vermeye devam edip de sonra kimyasal silah kullanımından el çekmesini beklemek abes.

Hala bu çatışmadan bir çıkış yolu mevcut. Rejim kampları içinden ve dışından pragmatiklerin/faydacıların dâhil olduğu bir geçiş hükümeti ile uzlaşmaya dayalı siyasi dönüşüm seçeneği öylece duruyor. Dünya saldırıların yankılarını analiz ederken yapılması gereken, siyasi strateji ile harmanlanmış askeri harekâta olan ihtiyacın altını çizip uzun vadede ne yapılabileceğine odaklanmaktır.

Beşşar Esed rejimi iktidarda olduğu sürece Suriye’de bir barışın olması mümkün değildir. Orada kaldıkça halkı ona karşı çıkmaya iten temel güdüler, geçtiğimiz yedi yıl boyunca rejimin benimsediği tavır dolayısıyla şiddetini artırarak varlığını sürdürmeye devam edecektir. Rejim ‘kazansa’ bile bu davranış tarzı değişmez. Tarihin de teyit ettiği gibi bir diktatörün akşamdan sabaha bir reformcuya dönüştüğü görülmüş şey değildir.