Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suriye’de ‘savaşın kıvılcımı bir söze bakıyor’ | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Suriye, bir tanesi Rus ‘Sukhoi 5’, ikincisi Amerikan F16’sı ve diğerleri Amerikan yapımı Türk uçakları olmak üzere 4 uçağın düşürülmesine tanıklık ediyor. Bir de insansız İran uçağı var.

Tüm bunlar çok kısa bir süre içerisinde gerçekleşiyor. Bu demek oluyor ki bu ülkedeki çekişme uluslararası bir niteliğe bürünmeye başladı ve bu çekişmeye daha ilk zamanlarda müdahil olan Türkiye, İran ve İsrail gibi bölgesel devletler, yükseliş göstereceği aşikâr olan Rus ve Amerika arasındaki varoluşsal bir karşılaşma için yerel aygıtlar ve cepheler olmaktan öte geçemiyor.

Bu durum Çin, Fransa, İngiltere ve bazı AB ülkeleri gibi büyük devletleri de bölgeye çekecektir.

Şu artık teslim edilen bir gerçekliktir ki Akdeniz kıyılarındaki yakın ve uzak enerji kaynakları, 2011 yılındaki meşhur Dera hadisesinden sonra halk ile ne şekilde ilişki geliştireceğini bilmeyen yöneticilerin ahmaklığının bir sonucu olarak Suriye’yi şimdi olduğu gibi uluslararası bir çekişme sahası haline getirdi. Ve bu çekişmenin artan gerilimlerden sonra daha tehlikeli boyutlara varması ve İran, İsrail ve Türkiye’nin yanı sıra Amerika ve İngiltere üslerinin bulunduğu Kıbrıs ve komşusu Türkiye ile eski ve yeni meselelere sahip Yunanistan gibi diğer Akdeniz devletlerini de içine alması bekleniyor.

Zikri geçen Dera hadisesi tüm Suriye topraklarına taşınan bir savaşlar dizisine dönüştü ve bu durum zamanla bölgesel planda İran ve Türkiye; uluslararası planda başlarda ABD’nin savaşa dâhil ettiği Rusya’nın müdahalesi ile devam etti. Dolaylı yollardan ve sınırlı bir tarzda da olsa Fransa ve İngiltere de bu savaşa katıldı. Bu çatışma ile ilgilenenler şunu anlamalıdır ki bu iş genel olarak Arapları aşan bir hadisedir ve bu sebeple tüm arabuluculuklarının boşa gidip başarısız olunması normal bir şeydir. Parmaklarla çözülmesi mümkün iken bu düğüm, Arap vicdanı ve kardeşliğinin desteğine rağmen bölgesel herhangi bir çözüme diş ve tırnaklarıyla direnen bir isyankâra dönüştü.

Sorun şu ki başında Beşşar Esed’in bulunduğu bu ‘ahmak’ rejim, dışarıdan yardım istemekte tereddüt etmedi. Sadece İran’dan da değil Rusya’dan da. Bu, ‘DEAŞ’ adı altında Amerika’nın müdahalesini de beraberinde getirdi ve zamanla yönetimin demokratlardan alınıp Cumhuriyetçilere devredilmesiyle stratejik bir siyasete dönüştü ve bu siyasetin itici gücü, 1956 yılındaki Süveyş Savaşı’ndan bu yana Amerika için hayati bir alan olan Ortadoğu ve içinde enerji kaynaklarını ve Rusya’nın özgürce yüzmesine izin vermeyen bir Amerikan gölünü barındıran Akdeniz’in itibarıdır. Hatta onlar için askeri bir üs haline gelen Suriye’nin yönetemediği Humimim ve Tartus da bunlara dâhil edilebilir.

Burada garip olan, PKK’nın korkusundan Rusya’nın kucağına atlayıp kendisi ve ülkesi için herhangi bir devletten çok daha tehlikeli olan İran ile işbirliği yapan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Suriye’nin uluslararası çekişmeye açık bir meydana dönüştüğünü; ülkesinin Akdeniz enerji kaynaklarında bir payı olsa bile tüm yumurtalarını Rusya’nın sepetine koymasının, Türkiye’nin yularını İranlılara teslim etmesinin ve Amerikalıların tüm ‘şahinleri’ içeren mevcut yönetimde Amerika’nın bütün gücüyle Ortadoğu’ya yöneldiğini anlamasının kendisinin aleyhine olduğunu idrak edememesidir.

Hakikat ve olan biten bu. Bunun içindir ki Suriye krizi, bölgesel bir krizden uluslararası bir krize dönüştü. Bu sadece yeni bir soğuk savaş değil aynı zamanda sıcak bir savaş. Hedef Akdeniz’deki enerji kaynaklarına ek olarak tüm güçle Ortadoğu’ya dönmek, İran’ın bölgede genişlemesine etkili bir şekilde son vermek ve kimsenin ‘gerçek anlamda’ güvenliğini tehdit etmediği ama tamamının olmasa da uzak yakın birçok Arap devletinin güvenliğini tehdit eden İsrail’in emniyetini güvence altına almaktır. Buna karşılık Suriye krizini çözmek için Arapların tüm arabuluculuk çabaları başarısız olmuştur. Zira bu kriz ilk olarak bölgesel bir krize dönüştü daha sonra da uluslararası bir boyut kazandı. İran’ın Suriye’ye olan ve doğrudan bir işgal biçimini alan müdahalesi, bu krize yönelik ulusal manada bir Arap çözümü çabalarını boşa çıkardı. Bu, zaman içerisinde tıpkı İran’ınki gibi bir işgal biçimi alan Türkiye müdahalesi için de geçerlidir.

2015 Eylül ayında Rusya’nın bu sorun hattına girmesinden sonra Beşşar Esed ve beraberinde Akdeniz kıyılarında askeri üslere sahip İranlıların kızdırdığı bu savaş bölgesel bir mesele olmaktan çıkarak uluslararası bir mahiyet aldı. Ve bu Arap ülkesindeki çekişme, bölgesel bir çekişmeden uluslararası bir çekişmeye doğru evirilerek daha önceki çözüm projelerini ufuksuz hale getirmekle yetinmeyip iptal etti. Geçtiğimiz Cumartesi günü İsrailliler ve İranlılar arasında yaşananlar bölgeyi tamamen uluslararası bir çatışmaya götürebilecek yeni bir aşamanın başlangıcı oldu. Bu durum, 1956 yılındaki Süveyş Savaşı’nın (Mısır’a karşı üçlü saldırı) ardından Amerika ve Sovyetler Birliği arasında yaşananları anımsatıyor. Bunun için tüm bunlara dayanarak açıkça söylenebilir ki Suriye’deki kriz, artık ne rejim ve muhalifler arasındaki bir iç kriz ne İran ve İsrail arasındaki bölgesel bir krizdir. Ne de Türkiye ve öncelikle PKK’yı daha sonra ‘demokratik Suriye’yi temsil eden Kürtler arasında bir krizdir. Bu son çatışmanın ardından bu kriz, Amerika ve Rusya arasında uluslararası bir kriz haline geldi ve İsraillileri Amerika’ya İranlıları da Rusya’ya katacak. Bölgenin tamamı bunun bedelini pahalıya ödeyecek. Suriye’nin ödeyeceği bedel ise egemenlik sahibi bir devlet olmaktan çıkıp mezhepsel ve etnik olarak birbirlerine rakip devletçiklere bölünmek olacaktır.

Bu noktada İsrail’in ilan etmemekle birlikte tamamen olmasa da bu Arap bölgesini etnik ve mezhepsel olarak parçalama ve onu şekillendirebileceği rakip devletçikler haline sokma planına işaret etmek gerekir. Bu, İsrail devleti için geçen asırda önemli bir siyasi rol oynamış ancak rolü ve varlığı göstermelik hale gelmiş İngiliz ulusundaki İngiltere statüsüne sahip etnik ve mezhepsel bir ‘commonwealth (uluslar topluluğu)’ olacak.

“Savaş, sözle başlar.” Ancak Suriye’de silahlar, bombalar, füzeler ve kimyasal silahlarla başladı. Tüm bunlar yaşandığı sırada Batı seyirci kalırken Amerika yönetimi ağırdan aldı. Rusya ise başından beri Esed rejimini bu zamana kadar tutan hücum politikasını benimsedi ve Suriye kapıları İran’ın askeri yayılmacılığının ve zalim Safevi döneminden bu yana görülmemiş bir mezhep savaşının önünde açıldı. Burada mesele BM Güvenlik Konseyi’nin eli kolu bağlı kalmasıdır. Batı devletlerinin tümü de Rusya Federasyonu ve Humeyni ve Hamaney İran’ı ile suç ortağı gibi duruyordu.

Şu an görüldüğü üzere bir Amerikan uyanışı; Rusya ve İran’ın yükselişine yönelik bir itiraz ve Ortadoğu’ya ve Akdeniz’deki enerji kaynaklarına yönelik yenilenen bir ilgi söz konusu. Aynı şekilde bu defa savaş sözle başlamıyor. Rusya, İsrail ve Türkiye’nin savaş uçaklarının düşürülmesi ve bölgedeki karşılıklı seferberlik, tüm açıklığıyla bir sonraki adımın daha büyük olacağına işaret ediyor. Allah esirgesin!!