Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suriye’deki çatışma ve Lübnan üzerindeki etkileri | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Suriye’nin İdlib kentinde Rus Su-25 tipi uçağın düşürülmesinden ve Amerikalıların, Suriye rejimi ve milislerinin Deyr-i Zor’daki petrol bölgelerinden birini ele geçirmek için düzenledikleri saldırıları durdurmasından bu yana Ruslar’ın İdlib ve Doğu Guta’ya olan saldırılarını artırarak Amerikalılara yanıt vermesi bekleniyordu. Ruslar ayrıca İsrail’in F-16 uçağını düşürdü ve İsrail’in Suriye-Lübnan-İsrail sınırındaki İran mevzilerine karşı sürdürdüğü savaşı engelledi.

İranlılar, Suriyeliler ve Lübnan’daki Hizbullah medyası, hepsi aynı anda -tek bir taraf oldukları için– uçağın düşürülmesini –geri kalan her şeyi unutarak- bir zafer olarak gördüler. Aynı medya beş yıldan bu yana, İsrail’in savaşmaya cesaret edemeyeceği bir savaşı müjdeleyip durdular. İsrailliler uçağın pilotaj hatası nedeniyle kazara düştüğünü belirttiler. İran’ın, sınırlarında konuşlanmasını önlemek için kendi politikalarını devam ettireceklerini söylediler. Aynı zamanda Amerikalıların pasifliğinden şikâyet ettiler ve ikili taahhütleri yerine getirme ve bölgedeki büyük çaplı bir savaşı önleme konusunda Başkan Putin’e güvendiklerini belirttiler.

İsrailliler neden Amerikalılar hakkında şikâyette buluyorlar ve İran niçin savaş için bu kadar istekli görünüyor? İsrailliler, kendileri ve Rus tarafının Ürdün ve İsrail sınırı için taahhütler verdiklerini, İran ve milislerinin kendi sınırlarına veya Suriye-Irak sınırına yaklaşmamaları gerektiğini söylüyorlar.

Amerikalıların hala El-Tanf üssünde olduğu doğrudur, ancak sürekli verilen sözlere rağmen İsrail sınırları artık güvende değildir. Bu nedenle, Netanyahu’nun Moskova ve Soçi’ye yaptığı ziyaretler tekrarlanmaya başlandı. Zira Rusların İsraillilere verdiği sözü hatırlatmak ve İran mevzilerine baskın yapma ve “Hizbullah” ı Lübnan ve Golan sınırına yaklaştırmama “haklarını” sürdürmek istiyorlar.

2017 yılının ilk çeyreğinden bu yana İranlılar, işgal altındaki Golan sınırına doğru ilerlemeyi devam ettiriyorlar. İsrail, İran’ı Suriye ve Lübnan’daki füze fabrikalarını ve üslerini geliştirmekle suçlamaya başladı. Zira savaş patlak verirse bunların kendi varlıkları üzerinde ciddi kayıplara neden olabileceğini görüyorlar. Hizbullah’ın Suriye ile olan meşguliyetinden dolayı, 2013 sonrasında partinin İsrail’e yönelik tehditleri hafifledi. Ancak, Rusya’nın müdahalesi sonucu savaş dengelerinin Suriye lehine dönmesinden sonra 2017’de savaş dili tekrar yükselmeye başladı. Bu yılın son aylarında, Hizbullah’a ait seçkin milislerin, Suriye ve Lübnan arasındaki milis güçlerinde görev almaya başladığı söylendi. Görünüşe göre (en azından medyanın bakış açısına göre) İsrail’le yakın bir savaş bekliyorlar ve bunun için hazırlar. Ve sürekli olarak da Lübnan ve Suriye’de geliştirdikleri büyük askeri yeteneklerden dolayı İsraillilerin böyle bir savaşa girmeye cesaret edemeyeceğini söylemeye devam ediyorlar.

İran, Lübnan ve Suriye’yi stratejik bir alan olarak görüyor. Sadece ortak sınır ve ortak alanlar nedeniyle değil, bilakis Lübnan sahasını yıllardır kontrol ediyorlar ve Suriye sahasına da Suriye merkezindeki Kalemun yönünden, Golan Tepelerine ise Şam’ın güney bölgesi yönünden giriş yaptılar. Irak ve Lübnan’daki deneyiminden yola çıkarak, Rusların -Irak’ta Amerikalıların yaptığı gibi- üsler haricinde Suriye’den ayrılmasını bekliyorlar. İşte o zaman İranlılar ülkeyi kuzeyden güneye, Irak ve Lübnan sınırlarını ve işgal altındaki Golan tepelerini tamamen ele geçirmiş olacaklar.

İsrail, son yıllarda İran davranış biçiminin açıklığı nedeniyle bu tehlikeyi fark etti. Ve Hizbullah’a silah girişini önleme bahanesiyle Suriye ve Lübnan sınırındaki baskınlarını artırdı. Şimdi ise aynı şeyi, İranlıların üs kurması ve silah geliştirmesini önleme bahanesiyle yapıyor. Suriye ve Lübnan’daki alanlar İran perspektifinden iç içe geçmiş durumda olduğundan, İsrail daha önce Golan Tepeleri’nde inşa ettiği ayırma duvarının bir benzerini Lübnan sınırında inşa etmeye başladı. Bu duvar denize de uzanmıştır, zira İsrail Lübnan’ın petrol aramak üzere kurulduğu Blok 9’un İsrail deniz sahasına yerleştirildiğini duyurdu ki bu kesinlikle doğru değildir. Fakat İsrailliler, İran milisleri Lübnan ve Suriye’deki varlıklarını devam ettirdikleri sürece Lübnan’ın deniz kaynaklarından faydalanamayacağını ve kendi alanlarından! (Şeb’a kırsalı) çekilmeyeceklerini söylemek istiyorlar.

Lübnan yetkilileri daha önce akıllıca davranmadıkları gibi bugün de akıllıca davranmıyorlar. Son birkaç aydır cumhurbaşkanı, Lübnan’ın İsrail’i caydırmak ve toprakları özgürleştirmek için Hizbullah ve silahlarına ihtiyaçları olduğunu belirti. Ve aynı şekilde partiye terörle! Mücadele vermesi için ihtiyaç duyduklarını söyledi. Lübnan Başbakanı, partinin, silahlarını Lübnan’da kullanmadığını ilan etti;öyle ise nerede kullanıyor!? Cumhurbaşkanı dönüp dedi ki: Partinin silahları Ortadoğu krizi bitene kadar kalacak! Bütün bu sözler sadece Lübnan’ın güvenliğini tehlikeye atmakla kalmıyor aynı zamanda ordunun ve uluslararası kuvvetlerin bulunduğu Güney Lübnan’da partinin bulunmasını engelleyen uluslararası kararlara aykırı davranıyor. Uluslararası 1559 sayılı Karar, Lübnan topraklarında ordu ve güvenlik güçleri dışındaki silahların varlığını da yasaklıyor. Savaş Suriye’de her yerde devam ediyor ve hiçbir zaman da durmadı. İsrail’in söylediği gibi Suriye sınırındaki İran varlığı nedeniyle şimdi İsrail savaşa burada da girmiş oldu. Ancak Lübnan yetkilileri, kendi kendine yeterli olmak ve Lübnan’ı olabildiğince tehlikeye atmamak yerine, partinin milislerine kendileri daha da teslim ediyorlar. Bunu ya acizlikten ya da sadece İran ekseninin kendilerini koruyabileceğine ikna olduklarından yapıyorlar. Onlara göre Lübnan’ı ne uluslararası güç ve kararlar ne de Lübnan ordusu koruyabilir!

Kritik olan soru şu: İran savaşı neden istiyor ya da istiyor gibi yapıyor? İranlılar, 2006 savaşının Lübnan’ın denetimini ele geçirmelerine imkân sağladığına inanıyorlar. Ve Suriye’nin de bu toprakları kontrol etme meşruiyeti için benzer bir savaşa –İranlıların fazla bir şey kaybetmeyecekleri- ihtiyaç duyduğunu görüyorlar. Esed rejimine verdikleri destekten dolayı da her halükarda ödüllendirileceklerine inanıyorlar.

Ve şimdi başka bir nedenleri daha var. İran’ın içindeki huzursuzluk… İran dışındaki Hamas ve Hizbullah gibi milislere, Gazze, Suriye ve Irak’taki Şii milislere yapılan büyük harcamalar tartışmaların odağında bulunuyor. Bu nedenle, Devrim Muhafızları, bu harcamaların boşuna yapılmadığını ispatlamak zorundalar. Onlar demek istiyorlar ki imparatorluk kurmak için Irak, Suriye ve Lübnan dâhil olmak üzere üç Arap ülkesinde harcama yapmamız gerekir! Bu imparatorluk İran halkının koşullarını iyileştiriyor mu? Suriye’deki uluslararası rekabet İran’ın tek başına burayı kontrol altına almasına izin verir mi? Neden Amerikalılar, Ruslar, Türkler ve Araplar bu kontrolü onların eline versin? Son olarak, Suriye halkı neden bir mezhepsel hâkimiyete kendini teslim etsin? Bazılar derler ki “İranlılar yırtık halıyı ilmek ilmek dokuyan yetenekli tamirciler gibidir.” ancak onların bilmek istemedikleri diğer bir husus da; İranlı demek Velayet-i Fakih demektir. Kendi yırttıkları ve yaktıkları halılara hiçbir zaman Pazar ve müşteri bulamayacaklardır. “İşte biz, işledikleri günahlardan ötürü, zalimlerden kimini kimine musallat ederiz.” (En’am 6/129)