Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suriye’deki iç savaş ne şekilde bitecek? | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

İç savaşların nasıl biteceği konusunda tek bir senaryo mu vardır yoksa değişik etkenlerden sonuncusunun son noktayı koyduğu birçok senaryo mu? Geniş çizgiler ve işaretlerle çizilmiş ve Arap dünyasının maruz bırakıldığı bu iç savaşın belirli sonuçları hakkında kehanette bulunabildiğimiz büyük resmi anlamamızda iç savaşların tarihi bize yardımcı olur mu? Geçmişte birçok kişi bu soruların cevabını vermeye çalıştı. Modern çağda iç savaşlar bir hayli fazla. Sonuçları da yoğun bilimsel araştırmalara müsait ölçüde farklılık arz ediyor. Yunan iç savaşı, İspanya’nın savaşı, Lübnan’daki iç savaş, Ruanda, Pakistan, Endonezya, Çin ve daha niceleri 20. asrın iç savaşları. 21. asrınkiler ise Suriye, Yemen, Libya ve Irak’taki iç savaşlar. Bunlar insanlık tarihindeki tek örnekler değil. Tarihin başlangıcından bu yana birçok örneği var. Amerikan iç savaşı bu olgunun en basit örneği. Soru şu: Bu savaşların özellikle de modern çağdakilerin ortak veya kendine özgü noktaları nelerdir? Genellikle birçok ortak noktası olan bu savaşlarda iç savaş olgusunun iskeletini oluşturan 5 temel unsur mevcut. İkincil elemanlar bunlardan sonra geliyor.

Öncelikle, iç savaşlar yerel sınırlarda küçük bir kıvılcım olarak başlıyor ve zamanla büyüyor. Sonrasında uluslararası veya bölgesel boyutlara varması kaçınılmaz. İspanya iç savaşında, Faşist İtalya ve Nazi Almanya bir dereceye kadar Francisco Franco’nun (seçilmiş sol hükümete karşı ayrılıkçı ve milliyetçi) yanındaydı. İtalyanlar Franco’ya destek olmak için 50 bin asker taşıyan uçaklarını İspanya’nın batı yakasına nakletti. Aynı zamanda Avrupa’da dönemin birçok baskıcı devleti de yardımcı olmuştu. Öte yandan Joseph Stalin (Sovyetler Birliği) ve diğer hükümetler de, İspanya soluna (Demokratlar) açıktan açığa destek gönderiyordu. Askeri donanmalar ve uzman askerler arasında savaşa katılanların yanı sıra halkın bir kısmı da dolaylı yoldan savaşın içinde yer aldı. 800 kadar Amerikalı da İspanya meydanında savaştı. ABD’nin tarafsızlığına rağmen toplamda 3 bin gönüllü (ölü sayısı, ABD ordusunun 2003’te Irak’a saldırısındaki ölü sayısından daha fazla) bu savaşta boy gösterdi. Aynı şekilde şiddetli Yunan iç savaşında, Yunan tarafı İkinci Dünya Savaşı biter bitmez patlak veren iç savaşında birçok hükümet ve odaktan destek almış ve Yunan ordusu temelde Batı destekliyken birileri de karşı tarafa yani, Doğu Avrupa devletlerinden yardım alan Demokratik Yunan ordusuna destek olmuştu. Lübnan’a gelince dış müdahalenin varlığını açıkça görüyoruz. İsrail bir tarafa yardım ederken Arapların bir kısmı öteki tarafları destekledi. Hatta Araplar bu konuda ayrıştı. Saddam Hüseyin bir gruba mal ve silah takviyesi yaparken ideolojik ve siyasi düşmanı Hafız Esed diğer gruba mal, silah ve asker takviyesi yapıyordu. Yemen’de, Suriye’de, Irak’ta veya Libya’da olan bu savaş bağlamdan (bölgesel ve uluslararası müdahale) kopuk değil. Aynı şekilde Irak, Libya, Yemen ve Suriye’de (yabancıların) savaşması, iç savaşın doğasına aykırı yeni bir şey değil.

İkincisi; iç savaş şehirlerde, köylerde ve kırsallarda geride vahşet, şiddet, ekonomik sorunlar ve dağılmış toplum gibi büyük hasarlar bırakıyor. Yüz binlerce ölü, yaralı ve kayıp ile toplu mezarlar da cabası. İspanya, Yunanistan, Lübnan ve bugün Suriye, Irak, Yemen ve Libya bu yıkımdan nasibini aldı. Ortada sakinlerinin başlarına yıkılan onlarca şehir, milyonlarca sürgün ve mülteci, meydana gelen açlık ve hastalık, onca yıl gizli kalıp onlarca yıl sonra ortaya çıkarılacak toplu mezarlar var. Bunun sonucunda ortaya çıkan bir diğer olgu ise kurtulan toplulukların bir gruba veya ötekine destek olması için kiralanması. Bugün Hizbullah’ın Suriye ile Yemen’de ve silahlı ve gaspçı Iraklı gruplara yaptığı gibi.

Üçüncüsü; iç savaşlar, onu yaşayan toplumların yüzünde bir matem izi bırakır. Bu izler gelecek nesiller boyu taşınır. Toplumun bileşenleri arasına nifak, düşmanlık, ırkçılık ve kin sızdırır. İç savaş sonucunda devletin parçalanması sebebiyle ortaya çıkan baskıcı rejimler, insan ruhunun en kötü yanlarını ortaya çıkarmasına sebep olur. Kimlik savaşları ortaya çıkar; birileri başkalarının evlerini işgal edip varlıklarını çalar; insani ve pozitif değerler zayıflar ya da kaybolur; aile bağları kopar; toplumun geniş kesimlerinde hayvani orman kuralları hüküm sürer; vatandaşlar arasındaki intikamlar kötü sonuçlar verir hatta uzun bir zaman insanların ve toplumların içinde saklanır ve nesillere miras bırakılır. Bu intikamlar zafer sahibi tarafından yenik tarafa karşı beslendiği gibi tam tersi de olabilir veya savaşan farklı toplumsal güçler arasında beslenebilir. Nihayetinde toplumsal doku, herhangi bir zamanda en ufak bir sebeple bozulabilecek kırılgan bir hale bürünür.

Dördüncüsü; bu savaşta din, mezhep ve parti önemli rollere sahiptir. Dine bağlı bir grup, genellikle ‘dinsiz’ olmakla itham ettiği diğer bir gruba karşı, savunma yapar. Dini kavramlardan olan ‘mezhep’ savaşlarının çoğunda ise mezhebe bağlı tayfa bu tavrı benimser. Partinin olaya karıştığı üçüncü durumda ise üçü ortak rol oynar. Örneğin Franco, kendisini Katolikliğin savunucusu ve tehlikede olan Hıristiyanlığın sancağını taşıyan kişi olarak görüyordu. Lübnan’daki Hizbullah da Suriye’ye girmesine gerekçe olarak Ehl-i Beyt mezarlarını göstermişti. İran ise Suriye’deki savaşa Gaib İmam’ın zuhurunu öncelediği için müdahale ediyor! Yemen’de olanlara gelince Husiler, kendilerinin Ensarullah oldukları iddiasıyla Yemen’e egemen olma arzularını perdeliyorlar. Tabi bu durumda karşı taraf da şeytanın yardımcıları oluyor!

Beşincisi; devlet bağımsızlığını sağlayan tüm unsurlarını kaybediyor. Mesela Franco, İkinci Dünya Savaşı’nda Adolf Hitler safında savaşmaları için İspanya’dan yüzlerce gönüllü göndermek zorunda kalmıştı. Farklı kurumlardan çok sayıda uzman da bunu kabul etmiş hatta onlara güvenilmişti. Bugün Irak, Suriye, Yemen ve Libya iç savaştan önce ellerinde bulundurdukları iktidarı kaybediyor. Bu egemenlik yok olmaya yüz tuttuğu gibi Suriye’nin geri kalan iktidarı Moskova’nın; Irak’ın geri kalan iktidarı Tahran’ın rızasına rehin bırakılmış durumda. Lübnan devletin özünü kaybediyor. Sureti dursa da diğerleri ile yapılacak bir savaş ve barış kararı civarda duran Fakih’in vekilinin iki dudağı arasında!

Bu beş unsur, iç savaşı teşhisi. Ancak orta vadede muhtemel sonuçlar nedir? Bu noktada geçmiş tecrübelerden ders alarak mekanizmaları gelecekteki muhtemel sonuçları vermek için çalışan taze olayların neler dayatacağını öngörmemiz lazım. Şurası açık ki süreç ne kadar uzarsa halkların özgürleşmesi ve bağımsızlaşması için muhalif hareketler gücünü o kadar kaybedecek. Franco, 40 yıl hükmetti. Sonra İspanya, sivil demokratik ve çoğulcu bir sistemle geri döndü. Aynı şekilde Yunanistan da bunu kısa süre içinde başardı. Lübnan’daki eski siyasi katman eridi ve milislerin liderleri dizginleri eline aldı. Söz konusu milisler görünürde anayasa ve seçim sandıklarını yüceltirken ülkenin şartlarında alttan altta mezhepçilik yaparak devleti tatil ediyorlar. İç savaşlar dersinde kıssadan hisse şu iki hakikattir:

1. İç savaş patlak verdiğinde işlerin geri dönüşü olmaz. Gerçek anlamda bir bağımsızlık elde edilmedikçe devlet saf dışı kalır.

2. İç savaşa katılan herhangi bir dış devletin o savaştan eli boş veya zararlı çıkması söz konusu değildir.

Bölgemizdeki iç savaşın bitmesi için süreç uzayabilir. Ancak sonuçta sadece akıllıların alacağı bu iki ders vardır.

Sözün özü:

İnternette, ‘9 Adımda Bir İç Savaş Nasıl Çıkarılır’ başlıklı bir konu var. Ondan alıntılıyorum: “Anlaşmazlıklar siyasi olsa da sen buna dini faktörü eklemelisin! Düşmanların vahşiliğinden bahset; onların yaptıklarının daha korkuncunu sen yap; halka hedeflerinin iç yüzünü açık etme; harp ateşini sen ateşle diğerleri yolu tamamlayacaktır…” Şeytani öğütler bu minvalde devam ediyor!