Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suudi Arabistan, Türkiye ve liderlik | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Liderlik; medyanın hayalinde, hala varlığını sürdüren eski bir hikayedir. Oysa liderlik, bir karar değil sonuçtur. Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi krizinden çok önce bölgenin liderliği için ülkeler arasındaki rekabeti konu alan tartışmalar vardı. Peki liderlik bir gerçeklik midir yoksa hayal midir ve kriterleri nelerdir?

Ortadoğu bölgesindeki liderlik kavramı, imparatorluk dönemlerinden alıntılanmış hayaller ile doludur. Ve birçoğu siyasi propaganda ürünüdür.

Güç kavramını ölçmek için çeşitli kriterler bulunur. Örneğin; ABD süper güçtür. Rusya, Çin ve AB ise büyük güçlerdir. Güç kavramı sadece nükleer güç ya da şişirilmiş medyatik propagandalar ile değil; askeri, ekonomik, teknolojik ve kültürel üstünlük ile ölçülür. Bu kriterleri bölgemize uyguladığımızda karşımıza tek bir üstün güç değil bir grup bölgesel güç çıkar. Örneğin, bölgemizde askeri üstünlük tek başına yeterli değildir. İsrail, askeri ve teknik açıdan bölgenin en güçlü ülkesidir. Buna rağmen hem coğrafi açıdan küçük ve kuşatılmış hem de bölgesel bir ekonomik güç değildir. Türkiye büyük, dünyanın en büyük dördüncü ordusuna sahip ve NATO üyesi bir ülke. Ama İran gibi o da bölge ülkeleri ile ortak bir dile sahip değil ve nüfuzunu sınırlayan jeopolitik sınırlar ile çevrili. Yine Suriye savaşında güçsüz olduğunu da görmüş olduk. İran ise büyük ve liderlikte iddialı bir ülke. 40 yıl boyunca güce oynadı ve bugün bölgede yaygın nüfuza sahip bir güce dönüştü. Ama aynı zamanda bölgedeki en yoksul ülke. Ortadoğu’ya tek bir lider ve halk değil, çok başlılık hakimdir. Merhum Mısır lideri Cemal Abdunnasır’ı ve projesini tek bir sınavda yani 67 Arap-İsrail savaşında yıkan da bu liderlik sevdasıydı. Çünkü bu liderlik; propaganda üzerine kuruluydu.

Türkiye ve Suudi Arabistan’a dönersek. İki ülkeye baktığımızda ikisinin de güç için gerekli dinamiklere sahip olduğunu görürüz: Yüzölçümü, nüfus, coğrafya, dev kaynaklar, iç istikrar ve güçlü bir siyasi rejim. Buna rağmen bölgede tek bir üstün güç ve liderlik iddialarını kabul etmenin mümkün olmadığına inanıyorum. Dünyadaki Müslümanların liderliği ifadesine gelince bu da mecazi bir ifadeden ibarettir. Bir milyar Müslümanın günde 5 kez ona yöneldiği ve namaz kıldığı, hac için ziyaret ettiği kutsal mekanlar, toprakları içierisinde yer aldığı için manevi olarak Suudi Arabistan, Müslümanların lideri olarak görülüyor. Ama Türkiye’de Müslümanlar için kutsal mekanlar bulunmuyor. Yine ekonomik olarak Suudi Arabistan daha etkili. Türkiye’de bir ekonomik güç haline gelmek için çabaladı. Irak Kürdistan’ından Libya’ya kadar geniş bir bölgede yatırımlarda bulundu ama Arap Baharı Savaşlar’ı nedeniyle bu yatırımlarını kaybetti. Şimdi de Katar aracılığıyla Kızıldeniz ve Basra Körfezi’nde askeri açıdan genişlemeye çalışıyor. Ama bunun geçici bir durum olduğunu biliyoruz. Zira birkaç yıl içerisinde var olan tasarruflarını harcadıktan sonra Katar durmak zorunda kalacak ve Türkiye de buradan çekilecek. Suudi Arabistan’a gelince; o da politik açıdan bloklar oluşturmaya çalıştı ama kendisine bağlı güçleri bir araya getirmekte zorluklar yaşadı ve başarısız oldu.

İran ve Türkiye’nin aksine Suudi Arabistan’ın dış siyaseti, saldırı değil savunma üzerine kuruludur. Yemen’deki koalisyon, Saddam’ın Kuveyt’i işgalinden sonra kurulan uluslararası koalisyona katılmak, günümüzde İran ile mücadele gibi çeşitli metodlarla, ittifaklardan oluşan geniş bir ağ kurmaya çalışıyor. Bana göre İran gibi baştan aşağı silahlı, genişlemeye ve kontrol etmeye ne kadar aç olsa da, hiçbir bölgesel gücün kendi liderliğini dayataması mümkün değildir. Çünkü bunun maliyeti çok ağır olacaktır. Hatta ülkenin çökmesine bile neden olabilir. Irak’taki güç ve liderlik delisi Saddam Hüseyin rejimi de bunun en güzel örneğidir. Zira Saddam rejimi, yönetimde kaldığı tüm yıllar boyunca büyük ve yenilgiye mahkum savaşlara girişmiştir. Bu nedenle bölge liderliği yarışının, gazeteci varsayımlardan ya da cahilce emellerden ibaret olduğuna inanıyoruz.

Medyada yazılanların aksine Suudi Arabistan ve Türkiye arasında liderlik konusunda gerçek bir rekabet bulunmamaktadır. Kaşıkçı olayının etkilerini beklerken, iki ülkenin şimdiye kadar bazı sorun ve dosyalarda farklı düşünürken bazılarında ise ortak olduğunu söyleyebiliriz. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman da Türkiye ile Suudi Arabistan ilişkilerinde çatlaklık oluşturmak isteyenler var sözü ile buna dikkat çekmektedir. Çünkü Suudi Arabistan’ın politikası, Türkiye ile rekabet üzerine değil, kendi sınırlarını ve toprak bütünlüğünü korumak üzerine kuruludur. Bu, tüm dikkatini İran’a vermiş olmasının asıl nedenini açıklamaktadır. Bu şekilde Suudi Arabistan, Tahran rejiminin düşman ve genişlemeci politikalarından vazgeçmesini ve Suudi Arabistan ile bölgeye verdiği zararı azaltmayı umuyor.

Liderlik bir karar değil nihai bir sonuçtur. Ülkelerin ekonomi, bilim, teknik, sanayi, askeri, kültürel ve diplomatik üstünlüğü liderliklerin bir yansımasıdır. Tüm bölgeyi kapsamadıkça bir ülkenin tek başına başarılı olması mümkün değildir. Dubai Emiri’nin dediği gibi, “Dubai bir örnek ve laboratuvardır. Suudi Arabistan veya Mısır ise tüm bölgenin kaldıracıdır. Liderliklere gelince bunlar medya efsaneleri olarak kalmaya devam edecektir.”