Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suudi Arabistan ve hakikati açıklama erdemi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Son günlerde Suudi Arabistan’ın yaşadığı zorlu tecrübe, Allah’a verdikleri söze sadık kalan ve her ne kadar acı ve üzücü olsa da sadece hakikati kabul edip bunu açıklamaya cesaret eden kimselerin hala mevcut olduğunu gösterdi. Onlara göre hakka bağlı kalınması daha doğrudur. Hak başta, Habibullah ise sondadır.

Belki de Cemal Kaşıkçı krizinin ardından çeşitli değerlendirmeleri gözden geçirmek gerekiyor. Güçlü ve onurlu Suudi Arabistan’ın özellikleri, tartışma konusu olmayan egemenliği ve toplumu hedef alan çatışma tuzağına düşmeden olaylara rasyonel bir şekilde yaklaşma becerisi, muhtemelen bu değerlendirmelerin başında gelmektedir. Kral Selman bin Abdulaziz, büyük bir beceriyle felaketlere karşı koyarak doğru bir şekilde hareket etti. Bu da dünya karşısında Suudi Arabistan’a büyük bir güvenirlik kazandırdı.

Kral Selman’ın aldığı kararlar, Suudi Arabistan’ın ‘Adalet, mülkün temelidir’ ilkesine olan inancını teyit etti. Ayrıca Kral Selman’ın kararları, tüm Suud halkının bir tarağın dişleri gibi eşit olduğunu, masum birisini öldürmenin kabul edilemeyeceğini ve bu durumu kesin ve kararlı bir şekilde karşılamak gerektiğini vurguladı.

Suudi Arabistan’ın net tutumu, genel olarak dünyada ve özelde ise ABD’de kraliyete büyük bir saygınlık kazandırdı. Hakikati açıklamadan önce bazı Kongre üyeleri tarafından yürütülen çalkantılı ortamın ardından, şu an önümüzdeki yargılamalarda kesin bir şeffaflığın olup olmayacağı konusu tartışılmaya başlandı. Her halükarda kraliyetteki adalet, herkesin önüne geçerek Suudi Arabistan’a yönelik hem entrika kuranların hem de Suudi Arabistan’dan nefret edenlerin karşısında yer aldı.

Özellikle ABD Başkanı Donald Trump’ın yaşananlara karşı bir devlet başkanına yakışır bir şekilde sağlam bir tavır sergilediğini söylemek mümkündür. Nitekim Trump, kraliyet tarafından suçun resmi bir şekilde açıklanmasını güvenilir buldu. 18 gün boyunca karşılaştığı tsunami saldırısına rağmen Trump’ın kararlı ve rasyonel bir tutum izlediğini gördük.

Son kriz, kraliyetin hakkını ve değerini, Suudi Arabistan’a karşı nerede ve nasıl hareket etmeleri gerektiğini bilenlerin mevcut olduğunu gösterdi. Öfkeler yatıştığı zaman ABD içerisinden sağduyulu birisi, “Kurulan ilişkiden vazgeçmemiz mantıklı mı?” diye sordu.

ABD toplumunun iyi bildiği daha pragmatik bir dille bazıları, Suudi Arabistan’ın yokluğunda kurulacak herhangi bir Arap-ABD ittifakının çalkantılı bir bölgede istikrarı artırmada nasıl aktif ve esas bir rol oynayabileceğini dile getirdi.

ABD içerisindeki sağduyulu yetkililerin soruları bunlarla sınırlı kalmadı. Onlar aşağıdaki soruları sormaya devam ediyor:

İslam dünyasının kıblesi Suudi Arabistan olmadan Ortadoğu’da terörle mücadele etmek için bir ittifak yapmak mümkün mü? İlerleyen zamanlarda, ABD ve İran arasında kesin bir çatışma meydana geldiğinde Washington; Sam Amca’yı rahatsız eden mollaların projelerinin yanı sıra İran terörüyle mücadele etmede dengeyi sağlayacak en önemli müttefiki Suudi Arabistan’ı yanında bulacak mı?

Başkan Trump, isminin Amerikalı imparatorlar arasında yer alması için İsrail ve Filistin arasındaki barış anlaşmasını gerçekleştiren lider olmanın hayalini kuruyor. Suudi Arabistan’ın çözüm ve seyahatlerinde Filistinlilere sağlayacağı mali destekten bahsetmeden önce bu tür bir anlaşmanın kraliyetin ahlaki ve manevi desteğini almadan gerçekleşmesi mümkün mü?

Son kriz, hem olumlu ve yapıcı hem de düşünülmesi ve kontrol edilmesi gereken olumsuz ve tehlikeli birçok gerçeği gün yüzüne çıkarttı.

Mısır’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Bahreyn’den Umman’a kadar gerçek dostlar, sonuna kadar kraliyetin arkasında yer aldıklarını ve kraliyeti desteklediklerini dile getirdi. Hepsi de Suudi Arabistan’ın düşmanlara karşı daha fazla güçlenmesi gereken Arap çadırının ana sütunu olduğunu dikkatli bir şekilde anladı.

Aynı ölçüde rahatsız edici medyasıyla Katar’dan İhvan’a ve İran mollalarına kadar Suudi Arabistan’a yönelik birçok kötülük besleyen devletlerin, bireylerin ve grupların olduğu açık bir şekilde ortaya çıktı. Kriz süresi boyunca gerçekleştiremeseler de Suudi Arabistan’a en büyük zararı vermek için iğrenç amaçları netleşti.

Hiç şüphesiz bu durum, bizi medyanın krizi nasıl gördüğü meselesine götürmektedir. Bana göre bu mesele iki yönde gelişti. İlki, nefret eden kesim, diğeri ise Suudi Arabistan’a karşıt olan politikacılar tarafından yürütüldü.

Birinci grup, İslam dinine ve Müslümanlara karşı ideolojik düşmanlık besleyen sağcı Amerikan medyasını temsil etmektedir. Bu grup, ABD içerisinde yeniden güçlendi ve önümüzdeki 6 Kasım’da Cumhuriyetçi Başkan’ı devirmek ve başkan olarak kalma şansını tartışmak için Kongre ara seçimlerini istismar etmektedir.

Suudi Arabistan’a karşıt grup ise gözlerden kaçmıyor. Önceden bunlara işaret ettik. Bunlar, yalancı Arap Baharı’nın planlarını boşa çıkartan, radikalizme ve Katar’ın tuzaklarına karşı duran Suudi Arabistan’a güçlü bir düşmanlık göstermek için herhangi bir gerekçe bulamadı. Terörü koruyan Katar, Arapların bağrına bir hançer gibi saplandı. Bu küçük devlet, Avrupa ve ABD’de baskı grupları oluşturmak için milyarlarca dolar harcadı. Ancak sadakatin satın alınamayacağını gözden kaçırdı.

Belki de burası uluslararası jeostratejik düzlemde küresel güçlerin göreceli ağırlıklarında meydana gelen değişiklikten ve bazılarının da artık dünyanın efendisi olmadığından bahsetmek için uygun bir zaman değildir. Herkesin bunu anlaması gerekiyor. Bu meseleye geri döneceğiz.

Geriye şu önemli soru kalıyor: Kriz, bu noktada duracak mı?

Elbette hayır. Bu durum, sadece Suudi Arabistan’ın dostları arasında değil, aksine tüm Arap dünyasında bir kriz yönetim grubunun oluşturulmasını gerektirmektedir. Özellikle farklı sahte isimlerle yeni istikrarsızlaştırma dönemiyle ilgili kulislerin arkasından iğrenç bir koku yayılmaktadır. Bunun için kapıdan uzaklaştırılan kritik bahar, belki de kışın pencereden geri dönmeye çalışacaktır.

Özetle bugün bilinçlendirme seferberliği zorunlu bir hale gelmiştir.