Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suudi Arabistan’ın Filistin davasına yaptığı katkılardan bazıları | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas (Ebu Mazen) birkaç gün önce, anlaşılan o ki bir Arap ülkesine yönelik yanıt mahiyetinde yaptığı açıklamada Suudi Arabistan’ın Filistin davasını destekleme konusundaki rolüyle ilgili konuştu. Abbas şunları söyledi:

“Suudi Arabistan her alanda Filistin halkını destekleme hususunda hiçbir zaman tereddüt etmedi ve Filistinlilerin iç işlerine müdahalede bulunmadı. Doğu Kudüs’ün Filistin’in başkenti olmasını destekledi. Kral Selman bana ‘Başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti kurulmadan Ortadoğu meselesi çözülemez’ dedi.”

Ebu Mazen’in bu ifadeleri bazı Arap ülkelerinin 1940’lardan bu yana ve en başından beri Filistin davasına destek veren Suudi Arabistan’a kasıtlı “saldırı” eğilimi karşısında kullandığı gayet açıktır. Suudi Arabistan her uluslararası ve Arap toplantısında Filistin’e destek olmuştur. Ayrıca Filistin meselesi hakkındaki temel tutumu Arap ve uluslararası stratejilerinin konum ve politikalarını yönlendiren temel unsur olmuştur. Bu gerçek aslında tüm Filistin liderleri tarafından da bilinmektedir.

1965’’de Filistin, Arap ve uluslararası arenada hakim olan düşünce Fetih Hareketi askeri kanadının (fırtına) bir Suudi himayesinde doğduğudur. Dost ve kardeş ülke Suudi Arabistan ve onun kıdemli liderleri Filistinli kardeşlerine bütün alanlarda her türlü yardımı sağlamışlardır ve sağlamaya da devam edeceklerdir. Ancak hiçbir zaman iç meselelerine müdahale etmedikleri gibi bundan sonra da etmeyeceklerdir.

1965’in başlarında, Filistin devriminin başlamasından önce Suudi Arabistan Krallığı -bu gerçeği kim itiraf etmezse günahkârdır- Filistin topraklarında ordusu, mücahitleri, her türden destek ve yardımıyla var olmuştur. Bunu diğer Araplardan daha fazla bilenler Filistinliler ve Ürdünlülerdir. Adil tarih kitapları, 1948’den beri işgal altındaki topraklarda, Kudüs surlarında, Batı Şeria kentlerinde ve birçok şehirdeki Suudi kardeşlerin kahramanlıklarına dair kıymetli bilgileri kaydetmiştir. Burada unutulmamalıdır ki Filistin’deki bu cihat ve askeri varlık uzun yıllar devam etmiştir.
Filistin uğruna yapılan Arap-İsrail savaşlarıyla ilgili işaret etmemiz gereken bir gerçek var ki o da Kral Selman bin Abdulaziz’in 1956’da üçlü İsrail-İngiliz-Fransız saldırganlığına karşı gönüllü olarak Mısırlı kardeşleriyle birlikte savaşan Arapların başında geldiğidir. Tarih bunları zamanla yazacaktır. Burada bir gerçeği daha ortaya koymalıyız ki o da Hadimu’l Haremeyn’in yeğeni Prens Muhammed bin Faysal bin Türkî’nin Filistin devriminde bir savaşçı olduğudur. O, 1982’de Beyrut kuşatmasında şehit Halil Vezir’le yan yana mücadele edenlerden de birisiydi (Ebu Cihad).

Yaklaşık üç ay süren Beyrut kuşatması sırasında Ebu Ammar (Yaser Arafat), Merhum Kral Halid ve Veliaht Kral Fahd ile sürekli temas halindeydi ki ben de bu kuşatma dönemini yaşayanlardan biriydim, Ebu Ammar’ın bir gecede birçok defa Riyad’la temasa geçtiğini hatırlıyorum. Kuşatma altındaki Beyrut’la iletişim kesildiğinde bazı temaslar Kahire üzerinden sağlanıyordu. Bu da Mısır’ın başkentinden Suudi liderliğiyle temas kurmak için oraya önceden karargâh kuran FKÖ İcra Komitesi üyesi Ahmed Sıdkı Dücani aracılığıyla gerçekleştiriliyordu.

Hiç kuşku yok ki diğer Araplar, Lübnan’ın başkentindeki kuşatılmış Filistinlileri desteklemek için hiç çaba sarf etmediler. Fakat konuşma Suudi Arabistan’la ilgili olduğu için bu konuda insaflı tavır, Filistinlilerin Suudi kardeşlerinden askeri, manevi ve politik açıdan destek aldıklarını açıkça belirtmektir. Beyrut’tan çıkmak için yapılan müzakerelerde Suudi rolünün ne kadar önemli olduğunu ve Ebu Ammar’ın Kral Halid ve daha sonra Veliaht Prens Fahd ile sürekli irtibat kurduğunu bilmek gerekir. Elbette Ebu Ammar’ın bize söylediği kadarıyla, Filistinli büyük komutan Saad Sayel (Ebu’l-Velid) ve ona yardım eden Hani Hasan tarafından gerçekleştirilen Philip Habib ile doğrudan görüşmeler süresince, Riyad ile Washington arasındaki temas azap ve acı verici kuşatma döneminde dahi durmadı. Bütün bu süreci bizzat yakından takip eden biri olarak ben de Beyrut’un binalarının “bodrum” katları arasında o korkunç uzun gecelerde dolaşıyordum. Aynı şekilde Ebû Ammar da İsraillilere bulunduğu yeri belli etmemek için tek bir gecede birçok bina arasında dolaşıp duruyordu. Hem tarih kaydetsin hem de kritik aşama hakkında pek fazla bir şey bilmeyen nesiller öğrensin diye söylüyorum; Suudi liderliği, aralarında Kemal Canpolat, Muhsin İbrahim ve İnam Raad’ın da bulunduğu Filistin ve Lübnan ulusal liderleri gibi Beyrut kuşatmasını yaşıyordu… İsrail füze ve bombardımanlarının çok uzun sürdüğü bir gecede Arafat bize Kral Fahd’ın Ebu Ammar aracılığıyla bir şey isteyip istemediğini sorduğunu anlatmıştı. Çünkü o, Filistin için her yeni gelişmeyi uykusuz kaldığı gecelerde takip ediyor ve bazen de tek isteği az da olsa biraz uyuyabilmek oluyordu.

Kral Abdülaziz, Kral Suud, Kral Faysal, Kral Fahd ve Kral Abdullah döneminden Kral Selman’a kadar devam süreçte Suudi Arabistan yalnızca sahada mevcut olmakla kalmadı, aynı zamanda etkili bir diplomasi de yürüttü. Suudi Arabistan, Cezayir toplantısından kısa süre önce düzenlenen ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Filistin halkının meşru ve tek temsilcisi olarak tanındığı 1974 Rabat Zirvesi’nden 2002’deki Beyrut Zirvesi’ne kadar Filistin meselesinin tartışıldığı, öneri sunulduğu ve çözüm arandığı tüm uluslararası forumların, toplantıların ve zirvelerin en aktif ve en önde gelen devleti olmuştur.

Kral Fahd, Filistin meselesini çözmek için iki Arap zirvesinin düzenlenmesine öncülük etmiştir. 1982 yılındaki Birinci ve İkinci Fas zirvelerine Arafat Beyrut’tan direk katılmıştır. Belki de bütün bu uzun yıllardan sonra söylenecek şey, ikinci zirvenin kararlarının barış sürecinin başlangıcı olan Madrid Konferansı ve Filistin Ulusal Otoritesi’nin Birleşmiş Milletler tarafından işgal altındaki bir devlet olarak tanınması da dâhil olmak üzere tüm bu Filistin dönüşümlerini üreten Oslo Anlaşması’nın yolunu açmış olmasıdır. Daha önemlisi Donald Trump’ın Kudüs’ü İsrail devletinin başkenti olarak tanıma kararlılığına karşı 129 devletin Filistin devletinin yanında yer almasının da yolunu açmıştır.

Bu nedenle, Suudi Arabistan yalnızca bir destekçi değil, 1940’ların başından bugüne kadar Filistin davasının ve Filistin halkının ilk destekçisi olarak kaldı… Şimdiye dek bu alanda kardeş Suudi halkının bile bilmediği meseleler şeyler var. Çünkü Krallık, Filistinlilere yönelik “sağ elin verdiğini sol el bilmemeli” politikasını takip etmiştir. Bütün bunları Arap olsun veya olmasın ya da Müslüman olsun veya olmasın ancak nankör olanlar inkâr eder.

Son olarak şunu belirtmeliyim ki Filistin meselesi için en önemli Suudi adımlarından biri olan Fetih hareketi ile Hamas hareketi arasındaki 2007 Mekke Anlaşması’ndan sonra İran’dan gelen kararla Katar ve Esed rejiminin baskısıyla İslami Direniş Hareketi çekilmesi olmasaydı Filistin’in durumu şu an bu halde olmazdı. Ve şimdi İsrailliler, Amerikalılar ve diğerleri barış sürecinin bozulması ve “Filistin’in parçalanması” için bir bahane üretemezlerdi.