ABD Başkanı Donald Trump’ın yaklaşık bir hafta önce ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıma kararını açıklamasından bu yana Suudi Arabistan, dört sebepten dolayı gerçekçi ve değişmez tutumunu tekrar tekrar vurguladı. Bu sebeplerden ilki Trump’ın kararı imzalamasının hemen ardından Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı uyarıydı. Uyarıda ABD yönetiminin elçiliğini Kudüs’e taşıma ve şehrin İsrail’in başkenti olarak tanınması kararından kaynaklanacak olan ve ‘tehlikeli etkiler’ olarak nitelediği tepkilerdi.
İkinci sebep; Dışişleri Bakanı Adil el- Cubeyr’in ülkesinin daha önce Kudüs’ün durumuyla ilgili yapılacak herhangi bir ABD açıklamasının nihai çözümün önüne geçeceğini, müzakerelere zarar vereceğini, durumu daha da içinden çıkılmaz bir hale getireceğini ve dünya çapındaki Müslümanların duygularını provoke edeceğini söyleyerek uyarıda bulunmasıydı.
Üçüncüsü; salı günü Bakanlar Kurulu’nda Riyad, ABD’ye bu karardan dönmesi ve Filistin halkının meşru haklarını tekrar kazanmalarını sağlayacak uluslararası bir yönelimde bulunması çağrısı yaptı.
Ancak dördüncüsü ki bu en önemlisi; dün Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz tarafından Şura Meclisi çatısı altında gerçekleştirdiği yıllık Kraliyet konuşmasında dile getirildi. Selman, Filistin halkının Kudüs’teki tarihi ve sabit haklarına yönelik büyük bir karşıtlık temsil eden ABD’nin Kudüs ile ilgili kararını kınadığını ve şiddetle üzüntü duyduğunu belirtmeden önce bölgedeki krizlerinden kurtulmak ve sorunları çözmek için Krallık tarafından hazırlanan bir reçete olduğuna dikkat çekti. Bunların başında Filistin meselesi ve Filistin halkının bağımsız devletini başkenti
Doğu Kudüs’le kurma hakkı da dâhil olmak üzere meşru haklarının siyasi çözüm odaklı olarak geri verilmesi yer almakta. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, İstanbul’da düzenlene İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi’ndeki konuşmasında şöyle konuştu: “Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz bana ‘Başkenti Kudüs olan bir Filistin devleti olmadan çözüm olmaz. Bunun dışında kimsenin söylediğine kulak asma’ dedi.” Bu, Suudi Arabistan’ın tutumunun sertliğinin belki de en güçlü ifadesidir.
O halde Suudi Arabistan’ın tutumu, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti olması yönündedir. Bu, gayet, açık net ve herhangi bir belirsizlik bulunmayan bir duruştur. Filistin meselesinde Suudi politikasında herhangi bir değişiklik olmadığını söylemek mümkündür. Sergilenen tutum tutarlı ve günceldir. Bununla birlikte bir takım zanlara ve çeşitli hikâyelere dayanarak Krallığın, Filistin ile ilgili tutumunun aniden değiştiğini yönündeki söylentileri yayma çabası da mevcut. Söz konusu söylentileri yayanlar ve hikâye uyduranlar, yaptıklarının Krallığın yararına olduğu, ona hiçbir şekilde zarar vermediği gerçeğini kaçırıyorlar. Bu, ilk olarak Suudi Arabistan’ın Arap ve İslam âlemini yöneten önemli ve merkezi bir ülke olduğunu, birçok ülkenin bir araya gelerek yapamayacakları işleri tek başına gerçekleştirebildiğini ispatlıyor.
İkinci olarak Krallık, Katar, İran ve ‘İhvan-ı Müslimin’ gibi bu savaşı her şeyi göze alarak yöneten bazı ülkeler ve gruplara karşı tutumunda haklıdır.
Üçüncü duruma gelecek olursak; bu düşman savaşta bazı Filistinli tarafların sürüklendiğidir. Onlar, bu söz konusu gruplarla birlikte Krallığı gelecekte herhangi bir ahlaki veya siyasi sorumluluk almaktan kurtarıyorlar. Dikkat edilmesi gereken husus, Riyad, ne zaman, önemli bir konuda yeni bir tutum sergilese, kendini ifade ettiği sürece bunu açıklamaya kadirdir. O kararlarını, ister devlet olsun ister bir grup, izleyicilerin talep ettiklerine dayalı vermiyor. Bilakis ilk, ikinci, hatta onuncu olarak ulusal çıkarlarını ve vatandaşlarının menfaatini sağlayacak şekilde karar alıyor. Suudi Arabistan bayrağının ve yöneticilerinin fotoğraflarının Filistin topraklarında açık bir provokasyonla yakılması ona zarar vermez. Bunlar, savaşlarına karşı bağışıklık kazanmak için yeterlidir. Bu durum, Suudi Arabistan politikasının doğruluğunu ispatlayan bir yakıttır. Fakat bu kasırgadan geriye yalnızca onları kimsenin yapmadığı şekilde destekleyen ülkeye karşı gerçek tutumlarıyla kendilerini rezil eden, hüsrana uğrayanlar kalacak. Suudi Arabistan’ın Kudüs tutumu değişmedi ve sabit olarak devam edecek. Gerçek tutumlarıyla kendi rezilliklerini ortaya çıkaran, ayrıca sahtekârlık ve hakikat konusunda sınıfta kalmada yetenekli olanların -farkında olmadan- Suudi Arabistan’a en iyi şekilde hizmet ettikleri de değişmeyecek.