Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suudi Arabistan’ın nükleer bomba gerekçeleri | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Suudi Arabistan veliahdının ‘İran nükleer bomba sahibi olursa Suudi Arabistan da kuşkusuz kendi nükleer bombasının sahibi olacaktır’ açıklaması bomba etkisi yarattı. Geçen haftaya kadar Suudi Arabistan’ın stratejisi iki şeye dayanıyordu; uluslararası baskılar ve müzakerelerle İran’ın nükleer bomba sahibi olmasının önlenmesi, veya, pek güvenilmemesi gerektiğini bildiği, uluslararası toplumun İran’ı önlemesi.

Artık Suudi Arabistan’ın konuyla ilgili politikası değişti, Prens Muhammed Bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump’la yapacağı görüşme öncesinde ülkesinin yeni politikasını dünyaya açıklamak için Amerikan CBS televizyon kanalını seçti. Prensin açıklamasının, genelde çelişkili tepkiler gösteren, Washington’da etkisini gösterdiğini gördük.

Prensin görevi zor olacaktır; zira Washington’da çeşitli Kongre üyeleri ve siyasi güçlerden milletvekilleri ikna etmek zor olacaktır. Washington’un Suudi Arabistan’ın nükleer gücünü inşaa etmesine göz yumması neredeyse imkansızlar dairesindedir. İsrail de dahil olmak üzere, birkaç ülkenin buna karşı çıkması da ABD’nin bu tutumunu güçlendirecektir. Ama Prens ülkesinin nükleer silah elde etme talebini İran’ın elde etmesine bağlamış durumda… Prens, Hindistan’ın nükleer silahı elde ettikten sonra Pakistan’ın senaryosunu tekrarlama peşinde.

Yeni Suudi politikası, hem Avrupalılara ve Amerikalılara, özellikle İran’a yönelik esneklik gösterenlere şunu söylüyor: Tahran’ın nükleer silah geliştirmesi halinde, Riyad’ı hiçbir güvence memnun etmeyeceği bilinmeli ve caydırıcılık dengesinin sağlanması için Riyad’ın da aynı işi yapacağı bilinmelidir.

Burada tartışılması gereken 3 mesele var. İlki; Suudi Arabistan kendi nükleer bombasını inşa etme kapasitesine sahip mi?

Suudi Arabistan’ın bu kapasiteye sahip olup olmadığı kimse tarafından onaylanamaz, ancak ülkenin bazı bilimsel yeteneklere sahip olduğu da bir gerçek. Nükleer yeteneklerini barışçıl amaçlarla geliştirmek için bu yıl reaktör, laboratuvar ve altyapı projeleri kurulacak. İran’ın tersine, Suudi Arabistan çölünde uranyum bulunuyor ve bu maddeyi satın alması gerekmiyor. Bilindiği üzere, Suudi Arabistan, «Vizyon 2030» geliştirme projesi kapsamında uranyumun çıkarılma planını benimsemiştir.

İkinci konu: Suudi Arabistan uluslararası alanda muhaliflerle nasıl karşı karşıya gelecek ve bunun politik riskleri neler olacak?

Her ne kadar büyük güçler, nükleer silah üretme konusunda ileri dereceye ulaşmış, İran’ın Suudi Arabistan’ı hedef bellediği gerçeğini inkar etmese de, Riyad’ın, bu büyük güçlerin rızası olmadan bu adımı atacağını düşünmüyorum. Tahran zenginleşmeye devam edip nükleer projesini askeri amaçlar için tamamlamaya karar verirse, Prens Muhammed bin Salman’ın açıklamaları gerekçelendirilmiş olur.

Prense karşı çıkanlar sadece İran’da bulunmuyor, Washington’un içinde bile bulunuyorlar. Kongre Dışişleri Komitesi üyesi Senatör Edward Murke, Prens Muhammed’in ifadesine cevap vermekte gecikmedi: “Suudi Prensi, birçok kişinin kuşkulandığı hususu vurgulamış oldu; O da nükleer gücün Suudi Arabistan için bir elektrik güç olmaktan çok, bir jeopolitik güç olduğu… ABD, ” Altın Standart “veya” 123 Anlaşmasında” geçen ve zenginleştirmeyi yasaklayan koşullardan feragat etmemeli”. Bu konuda Suudi Arabistan’a karşı çıkanlar Riyad’ın uranyum zenginleştirmeyi veya plütonyumun çoğalmasını yasaklayan “Altın Standart” veya “123 Anlaşması” olarak adlandırılan anlaşmaları imzalamayı reddettiğine işaret ediyor.

Bu çerçevede, Veliahdın Washington ziyaretinden bir hafta önce, Suudi Arabistan nükleer enerji programı konusundaki ulusal politikasını duyurarak, uluslararası anlaşmalara ve şeffaflık ilkesine bağlılığını ve sivil kullanım için olduğunu teyit etti. Prens Muhammed’in açıklaması Washington’daki herkesi bu konuda hazırlama babından geldi ve şu anlama gelmektedir: İran’la ilgili sessiz kalınırsa ve onun nükleer silah üretmesine neden olacak şekilde tolere edilirse Suudi Arabistan’ın da aynı şeyi yapacağı bilinmelidir; nükleer bomba tedarik edecektir. Açıklamayı iki açıdan okuyabiliriz, İran’ın çekimser kalması ve nükleer silah elde etmeyi bırakırsa Suudi Arabistan da nükleer silah geliştirmeyi amaçlamayacak, diğer açıdan; İran’la toleranslı davranılır ve bu silahın geliştirmesine güz yumulursa, korku dengesi ilkesinin korunması için, Suudi Arabistan da nükleer silah geliştireceği konusunda uyarmaktadır.

Herkes Prens Muhammed bin Selman’ın açıklamasını ciddiye almalı. Suudi Arabistan’ın nükleer kullanım politikası çerçevesinde, Suudi Arabistan, sivil amaçlı nükleer enerji altyapısı inşa etme konusunda yarım yıl boyunca Çin’le görüşmelerde bulundu. Bu konu (sivil amaçlı nükleer enerji altyapısı inşa etme konusu) Washington’daki görüşmelerinin bir parçası olması bekleniyor, Suudi Arabistan’ın niyet ve hedeflerine şüpheyle bakanların bulunmasıyla, kolay olmayacak bir konudur. Bunların önünde iki seçenek var; Suudi Arabistan ve dünyanın nükleer tehlikenin olmadığını hissettirecek şekilde İran’ın nükleer silah elde etme önünde ciddi bir şekilde durmaları veya rakiplerinden kurtulmak için veya şantaj aracı olarak nükleer silahını kullanmaktan çekinmeyecek faşist, radikal ve yayılmacı bir rejim olan, İran’a karşı denge unsuru olması için Suudi Arabistan’ın bu silahı elde etme hakkını teyit etmelilerdir.