Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Suudi Arabistan’ın stratejik ve manevi dengesi | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Suudi Arabistan ve ABD ilişkileri, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından çıkar kültürü çerçevesinde inşa edildi. Roosevelt ve Kral Abdülaziz’in görüşmesinden, Kral Suud’la yapılan Eisenhower Doktrini’nden ve ardından prens ve krallarla yapılan çeşitli anlaşma ve görüşmelerden bu yana ilişkilerin temeli, kültürel bağlardan, dini boyutlardan ya da coğrafi konumlardan ortaya çıkmadı. Aksine ilişkilerin temeli, tamamen çıkarlara dayanmaktadır. Çıkar olanakları geliştikçe ilişkiler sağlamlaştı ve azaldığı zaman da tehlikeye girdi.

Prens Muhammed bin Selman, Bloomberg’e verdiği röportajda Trump’la olan ilişkinin temelinde işbirliğinin yer aldığını ve bunda Obama’nın Suudi Arabistan’a zarar veren politikalarının etkili olmadığını söyledi.

Nitekim Suudi Arabistan, bölgedeki stratejik nüfuzunu ve çalışmalarını sürdürdü. Suudi Arabistan, dünyaya petrol ihraç eden ülkelerin başında yer almasından, Haremeyn-i Şerifeyn’i korumasından ve dünya çevresinde bir milyardan fazla Müslüman’ın hissettiği manevi güçten dolayı stratejik bir ağırlığa sahiptir.

Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaybolma olayının ardından soruşturmanın sonuçlarını beklemeden Suudi Arabistan’a saldıran karşıt bir cephe oluştu. Katar’ın yanı sıra sol milliyetçi gruplar ve İhvan’ın kalıntıları haber bültenleri ve programlar aracılığıyla bu politik saldırıyı yürütmektedir. Birbirine zıt olanlar, bu saldırı üzerinde anlaşarak okları fırlatmak için bu olayı fırsata çevirdi. Onlar, bireysel intikam almak ve politik savaş yapmak için atlarını ve askerlerini getirdiler.

Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn gibi nüfusu toplamda 150 milyondan fazla olan ülkelerden uzaklaştırılan Katar, sert bir coğrafi kriz yaşamaktadır. Katar, siyasi açıdan kuşatılmış bir vaziyettedir. Bundan dolayı Doha, açık yalanlar ve iftiralarla da olsa farklı şekillerde intikam almak istedi.

Kaşıkçı olayı, medyada gergin bir atmosfer yarattı. Bu da gazetecileri her toplantıda Kaşıkçı meselesini Donald Trump’a sormaya sevk etti. Trump’ın söyledikleri de oy kazanmak için seçim atmosferinde söylenenlere benziyor.

Suudi Arabistan, bundan daha büyük krizler atlattı. Riyad, bölgedeki müttefikleri ve kendi gücü sayesinde tehlikelere karşı koyabilir. Zira Suudi Arabistan, zayıf bir devlet değildir.

Obama’nın İran’la müzakere yapmayı tercih edip Suudi Arabistan’dan yüz çevirmesinin ardından bölgede yol açtığı karışıklıkları herkes biliyor. O dönemde felaket yaşandı ve bölge, Akdeniz üzerinden gelen milletler arasındaki tarihi kültürel buluşma noktası yerine terör ve şer odağı haline geldi. Bölge; terör, şer, etnik ve dini katliam cephesine dönüştü.

Pompeo’nun Riyad ziyareti, iki ülke arasındaki ilişkilere olumlu bir atmosfer kattı.

Pompeo, mevcut ABD yönetimindeki sağduyulu yetkililerden birisidir. Kral ve Veliaht Prensle birlikte bölgedeki stratejik buluşmayı ve çıkarları yeniden biçimlendirebilir.

Yemen ve Suriye’de koordinasyona, Türkiye’nin rolüne, terörle mücadelede işbirliğine ve İslam dünyasını yenilenebilir dini söyleme götürmeye ihtiyaç duyulmaktadır. Dünyada bu görevleri sadece siyasi, coğrafi ve manevi ağırlığa sahip Suudi Arabistan gerçekleştirebilir.

Pompeo’nun sözleri, Kaşıkçı’nın akıbetini araştırma konusunda Suudi Arabistan’ın ısrarlı olduğunu kanıtladı. Kral Selman, Kaşıkçı’nın ortadan kaybolma nedenini öğrenmek için iç soruşturmayı yürütmek üzere bir savcı görevlendirdi. Bu durum, bütün gizemli sorulara cevap bulmak için olağandışı bir ciddiyetin olduğunu göstermektedir.
Tarih boyunca Suudi Arabistan, şer güçlere karşı kendi varlığını ve yapısını savundu. 300 yıl boyunca savaşlar meydana geldi. Suudi Arabistan, şantaj yapmadan ve hiç kimseden iyilik beklemeden halkına ve çevresine karşı gerekli rolü oynayabilir.

Şair Muhammed bin Useymin’in önceden Kral Abdülaziz’e dediği gibi:

Zeki bir usta bir konuda şüphe etse,
Kılıç, kesin hükmünü verir
Sadece cesur ve cömert kişiler zirveye ulaşır
Zira cesaret ve cömertlik, zirveye ulaşmak için birer merdivendir.