Geçtiğimiz ay yapılan son parlamento seçimlerinin öncesinde Necef’teki Şii dini otoritenin sergilediği katı tutum dikkatlerden kaçmadı. Bu tutum, “Tecrübe edilen, tecrübe edilmez” düsturunca 2003’ten sonra yönetime katılan Iraklı siyasi kesimin çoğuna özellikle de devleti yönetmede başarısız olan Şii siyasal İslam partilerine yöneltildiği şeklinde yorumlandı.
Birçokları, özellikle son Basra krizinden sonra bu şiarın Şii çevrelerinde zorunlu olan değişikliği yaratmak için bir fırsat olduğunu iddia etti. Fakat Şii otoritenin şiarını sadece Başbakan Haydar İbadi’ye uygulamayı planlayanların olduğu görülüyor. Ki muhtemelen İbadi, başbakanlık görevi için yapılan yarıştan çekilmiş durumda. Ancak Şii otoritenin şiarını istismar eden ve İbadi’yi hedef alan tarafların amacı, sadece siyasi bir şahsiyet olarak onun başbakanlık görevini devralmasını engellemek değil, aynı zamanda İbadi’nin kurduğu iç ve dış politikaya son vermek, bu politikaların tekrar etmesini engellemektir. Bunun nedeni ise İbadi’nin Irak’ta yürüttüğü politikanın, kendi nüfuzlarına zarar verdiğini düşünen tarafların hedef ve çıkarlarıdır. Bunun için dâhili ve harici taraflar, yönetimde mezhepsel ve ırki bölünmenin dışında ulusal ortaklığı tercih eden el-Nuceyfi ve el-Mutlak’ın yanı sıra dörtlü Şii koalisyonun (Sadr, Hâkim, İbadi ve Allavi) tesis ettiği Şii perspektifle Irak’ın kendi egemen kararını netleştirme girişimine yanıt olarak yandaşlarını harekete geçirdi. Bu da Tahran tarafından desteklenen Iraklı güçleri, karşı darbe yapmaya sevk etti. Bu darbenin amacı ise, geçtiğimiz 3 Eylül’de başlayan söz konusu politikaları sekteye uğratmaktır.
O tarihten ve Basra olaylarından bu yana Tahran, özellikle Şii bölgelerinde Irak halkının isteklerini ve beklentilerini karşılayacak ulusal ve bağımsız bir yapı kurmaya çalışan herhangi bir Irak girişimini engellemek için Bağdat’a yeniden egemen olma savaşına giriyor. Zira Basra gösterileri, Şii çevreleri saran bıkkınlığın hacmini gün yüzüne çıkarttı. Öyle ki Basra, coğrafi ve demografik özelliklerinin ve uzun vadede Tahran için stratejik endişeye neden olacak ekonomik ve inanç ihtiyaçlarının farkına varan Irak Şiiliğinin merkezini teşkil etmek üzereydi.
Pratik olarak Basra kaosunun ardından Tahran, egemen Şii güçler içerisinde saray darbesini gerçekleştirmeye yaklaştı ve güçler arasında diyalog kurarak iddiayı kazandı. İran, kendi yandaşlarının gücünün sokakta itiraz eden çoğunluğu durdurabileceği düşüncesinden hareketle kayıplarını geçici olarak yeniden kazandı. Bunun için Tahran, ittifakları engelleyerek “devlet dışı güçlerin güç otoritesi” anlayışını yerleştiren “Güçler Anlaşması (Sadr-Amiri)”nı gerçekleştirmeye çalıştı.
Bazı Kürt liderlerin bağımsızlık referandumunu engellemek için güç kullandığı konusunda İbadi’yi cezalandırma isteğini belirten bir Irak ittifakı olmasaydı Tahran, İbadi’yi uzaklaştırmazdı. Ayrıca İbadi, Kerkük’ün merkezi yönetime bağlı kalmasını ve çekişmeli bölgelerin nihai çözümüne katılmamasını sağlamıştı.
Bu dürtüler, Kürt güçlerin büyük bir kesimini meclis başkanlığı için Zafer Koalisyonunda İbadi’nin ortağı olan Reform Bloğu’nun adayı Halid el-Ubeyd’e karşı Haşdi Şabi bloğunun desteklediği Muhammed Halbusi’ye oy vermeye sevk etti. Halbusi’nin Şii ve Kürt sağının oylarıyla meclis başkanlığına gelmesi, Iraklı Sünnilerin bir kısmının Şii çevrelerin şahit olduğu siyasi ve sosyal değişimleri kontrol etmesine yardım etmek için Tahran’la anlaştığı şüphesini güçlendiriyor. Şayet İbadi, ikinci kez iktidara ulaşabilseydi projesini netleştirmek için Iraklı Şii çevrelere sırtını dayayabilecekti. Zira bu proje sayesinde o, Irak ve komşuları arasında yeniden dengeli ilişkiler kurdu ve Iraklıları bir araya getiren devletin askeri kurumlarını yeniden inşa etti. Böylece İbadi, ordunun şahit olduğu yapısal dönüşümleri koruyarak, ordunun bütünlüğünü gerçekleştiren ve orduyu ulusal birliğin sembolü haline getiren savaş ideolojisini yeniden üretti.
İbadi, İran çemberinden çıktı. Tahran da yaptırımları kontrol etmek için Irak’ı güvenli bir koridora dönüştürmek isteyen Washington ile açık bir çatışmanın öncesinde İbadi’yi yarıştan çıkarttı. Ki İran, ABD ile dengeli bir çözümü kabul etmenin zor olduğu bir süreçte kendi şartlarını kabul edecek birilerini arıyor. Fakat İbadi’nin yerine gelecek kişi, onun reddettiği şartları tatbik edemeyecek. O, bu şartları kabul ettiği zaman Irak’ı, Tahran’ın ortağı kabul edecek Washington’un düşmanı haline getirmiş olacak. Yaptırımlar Irak’ı da kapsayacak ve yara alacak. Fakat bu şartları kabul etmediği zaman da sonu, İbadi’nin sonu gibi olacak.