Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Tahran rejimi ateş çemberinde | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Geçtiğimiz Nisan ayında Suriye’de iki uçağın düşmesinin hemen ardından Batı ve Arap basınında İran ve İsrail’in Suriye’de çatışma olasılığı hakkında bir yazı dalgası başlamıştı. Bu dalgadaki bazı yazılar da İran ve İsrail’in savaşması düşüncesinin anlamsız bir kehanetten ibaret olduğunu ve İsrailli ve İranlı üst düzey yetkililerin karşılıklı savurduğu tehditlere rağmen her ikisinin de dostu ve müttefiki olan Rusya’nın bir savaşın çıkmasını önleyeceğini ve aradaki anlaşmazlığı soğutacağını öne sürmüştü.

Ancak birazdan değineceğimiz gelişmeler, İran-İsrail savaşının kaçınılmaz olduğuna ve Suriye’nin temas bölgesinde doğrudan kızışma sınırlarını aşarak başka bir temas sahnesi olan Lübnan’a uzanacak bir savaşın olasılığına işaret ediyor. Tarafların toprakları, olasılıkların Suriye ile ve daha çok İran ve Hizbullah’taki müttefiklerinin yakınlaştıkları ve 1967’den beri İsrail tarafından işgal edilen Golan Tepeleri yakınlarına düşen Güney Suriye ile sınırlamasından sonra bölgesel bir hareket alan bir savaşın sahnesi olabilir.

İsrail-İran savaşı ihtimalleri ile kuşatılan gelişmelerde en belirgin şeyler üç noktada özetlenebilir. Öncelikle, İsrail’in Suriye’de İran aleyhine gerilimi tırmandırması; en önemlisi de Tayfur hava üssüne saldırarak orada bulunan onlarca İran askerini öldürmesi ve yaralaması, İran güçlerine yönelik doğrudan bir meydan okumadır ve görmezden gelinmesi mümkün değildir. İran, Esed rejimi yoluyla yanıt vermiştir. İsrail’in operasyonuna verilecek yanıtın zamanı ve yeri konusundaki seçim, İsrail Knesset’ini Netanyahu ve Savunma Bakanı’na Bakanlar Konseyi’ne başvurmaksızın bir savaşa girme yetkisi veren bir karar almaya itmiştir. Bu olay her zaman olduğu gibi İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, İsrail istihbaratının operasyonunu duyurarak İran’ın nükleer sırlarının deposunu patlattığı ve İran’ın nükleer dosyasındaki 5+1 anlaşmasına aykırı yalanları ortaya döktüğü bir ortamda İsrail’in İran’a karşı büyük siyasi ve güvenlik tırmanışlarından sonra gerçekleşmiştir.

İsrail’in İran’a karşı mevcut tırmanışının özü, İran’ın milisleri ve silahları ile varlık göstermesi ve Suriye-İsrail ateşkes hattına yaklaşarak Suriye’nin derinliklerinde güçlerinin çarpışmasına olan itiraz düşüncesini aşmıştır. İran ile olan nükleer anlaşmanın taraflarının İran aleyhine düşmanlık yapması, benzersiz bir gelişmedir ve İran’ı Suriye’de doğrudan bir cevap vermeye sevk etmiştir. İran bunu gönülsüz olarak yapıyor gibi görünmektedir. Ancak bunu görmemek elde değil.

İsrail-İran savaşı ihtimalleri tarafından kuşatılan gelişmelerdeki ikinci nokta, Amerika’nın nükleer anlaşmaya yönelik tutumudur. Trump yönetiminin iptal kararı yalnızca bir zaman meselesi değildir. Aksine Amerikan yönetimi, bu işi İran meselesinde İsrail’in İran’a ve Suriye’deki uzantılarına karşı askeri olarak gerginliği tırmandırmasına dair bir onayı içeren sessizliğe kadar taşıyabileceğinin sinyallerini veriyor. Bu, Amerika’nın İsrail’in savaş politikasını onayladığına ve İran’a karşı muhtemel bir savaşta İsrail’e desteklemeye hazır olduğuna bir işaret olarak da yorumlanabilir. Özellikle de Amerika’nın İran’a ve başta Lübnan Hizbullahı olmak üzere uzantılarına karşı gerilimi tırmandırdığı bir ortamda.

İran’a karşı bir savaş olasılığında üçüncü nokta, İran’a karşı bölgesel Arap gerilim iklimi ile ilgilidir. Bu bağlamdaki adımlar, Körfez başta olmak üzere birçok Arap ülkesinde İran’ın bölgede Yemen’den Suriye, Irak, Lübnan ve Fas’a kadar uzanan politikasına karşı mevcut siyasi ve medya tırmanışını aşmaktadır. Lübnan’da Hizbullah ve müttefiklerinin karşılaşması, parlamento seçimlerinin gölgesinde devam etmektedir. Benzer durum Irak’ta da yaşanmaktadır. Bu esnada Lübnan Hizbullahının İran ortaklığında Fas’ın ayrılıkçı silahlı hareket olarak tanımladığı Polisario Cephesi’ni desteklemesinin ardından Fas ile İran arasındaki kriz derinleşerek devam etmektedir.

Bu üç nokta, bölgesel ve uluslararası düzlemde İran’a karşıt bir çevrenin işaretlerini vermektedir. Üstelik bu çevre, Tahran’ın politikalarının ve İran’ın başka ülkelerin içişlerine karışmaya (silahlı olarak da) dayalı güç ve yayılma stratejisine zarar verebilecek herhangi bir değişimin beklenmediği mevcut rotasının devam etmesi durumunda gerilmeye teşnedir. Nükleer projesini geçtik, Türkiye ve Rusya’nın Suriye konusundaki tutumlarında olduğu gibi İran ile olan bir ortaklık gerçekleştiren ülkeler bile İran’ın Suriye’deki İran varlığının hedefleri arasında bir savaşa kapı aralaması durumunda bu ortaklıktan vazgeçebilir.

Mollalar rejimi kendisini bir ateş çemberinin ortasına attı ve bundan sağlam bir şekilde çıkması da zorlaştı. Hatta denebilir ki bundan az bir hasarla çıkması imkânsız hale geldi.