Lütfen yeni siteyi Bekleyiniz: https://aawsat.com/turkish


Ortadoğu haber | Şarkul El-Avsat

Tahran Zirvesi: Üç oyuncu ve bir hayalet | ŞARKUL AVSAT
Bir Sayfa Seçin

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye’deki çatışmayı, Çaykovski senfonisinin jeopolitik bir versiyonu olarak mı görüyor? Bu duruma bir göz atarsak, Putin’in Suriye’ye yönelik müdahalesi, Suriye zorbası Beşşar Esed’in güçlerine geçici süreliğine destek sağlamayı amaçlayan hoş bir jest kılığında başladı. Daha sonra da başta Halep olmak üzere birçok kenti boyun eğdirmek için yoğun bir bombardımana tutmak suretiyle ilk şiddetli hamlesini gerçekleştirdi.

İkinci aşamada ise daha ağırdan aldı ve Rejim’e başkaldıran savaşçıların mümkün olduğu kadarını öldürmesi veya kovması için Esed’in adamlarına destek sundu.

Geçtiğimiz hafta Putin, altın vuruş olmasını umduğu evrenin hazırlıklarına başladı: Esed’e muhalif güçlerin bir diğer kalesi olan İdlib’e saldırı başlatmak. Rus lider, bu uğurda Rusya’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan beri tek bir operasyon için kullandığı en büyük hava ve deniz kuvvetlerini bir araya topladı.

Putin bugün Tahran’da, İran ve Türkiye’nin huzurunda, bu büyük sonun tanıtımını yapmayı hedefliyor. Suriye kargaşasının iki katılımcısı İran ve Türkiye, Putin’in bestelediği ölüm ve yıkım senfonisine çeşitli sebeplerle eşlik etmeye karar verdi.

Astana grubu üçlüsünün son toplantısını Tahran’da yapması kararlaştırılmıştı. Zira Ayetullah Ali Hamaney, İnterpol’ün Berlin’deki Ceza Mahkemesi’nin bir kararına dayanarak hakkında kırmızı bülten çıkarılmasına ilişkin endişeler sebebiyle yolculuk yapamıyor. Şu zamana kadar Putin, peşinde koştuğu anlaşmanın en azından bir kısmını Tahran’da koparma başarısı göstereceğe benziyor.

Nasıl ki Rusya’nın dikte etmesiyle Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Hazar Denizi Anlaşması’nı imzalamak üzere alelacele Kazakistan’a gönderildiğini gördüysek, Tahran yönetiminin şimdi de Moskova’yla uyum içerisinde olduğunu görüyoruz. Şu çok açık ki mollaların tek istediği, Putin’in onların Suriye’de varlık göstermelerine izin vermesidir. Çoğunlukla, bu varlık sembolik dahi olsa buna razılar. Ülkenin dört bir yanındaki gösteriler ve ezici ekonomik kriz karşısında mollalar,  iddiaya dayalı şu konuşmaları can simidi olarak gördü: Biz Suriye’de, Şii karşıtı cihatçılarla İran topraklarında da karşı karşıya kalmayalım diye savaşıyoruz. Bu konuşmanın yalan içerikli olduğu ortaya çıkarsa bu, artık İranlılara sunacak bir şeyi kalmayan rejim için süründürücü ve öldürücü bir darbe olacaktır.

Tahran’ın Suriye’de halen etkin bir unsur olduğu algısını sürdürmek için Hamaney, Savunma Bakanı General Emir Hatemi’yi bir savunma anlaşması olarak sunulan şeyi imzalamak üzere Şam’a gönderdi. Ama aslında hayata geçirilmiş bir güvenlik anlaşması falan yok. İki tarafın daha önce, 2006’da bir savunma sözleşmesi imzaladığı ancak bunun tam olarak hayata geçirilmediği söyleniyor. Bu yeni anlaşma ise İran’ın, savaş bittiğinde Esed ordusunun hayatını sürdürmesi ve yeniden örgütlenmesindeki rolüne dair algıyı içeren bir ekten ibaret.

Ancak herkes biliyor ki, Esed’in geleceği belirsizliklerle dolu. Rusya, Suriye meselesinde hala son sözün sahibi ve İranlıların gelecekte var olacak herhangi bir Suriye ordusunda etkin varlık göstermesine de müsaade etmez.

Putin, İdlib’deki büyük sona ilişkin belki en büyük zorluğu Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ikna etme sürecinde yaşayabilir. 7 senedir yani Arap Baharı közü bir devletten diğerine taşınmaya başladığından bu yana Erdoğan, yeni Osmanlı’nın geniş ‘arazisi’nin hayalini kuruyor. Her ne kadar bu, Kuzey Afrika’dan İran sınırına uzanan geniş toprak varlığı üzerindeki bir imparatorluk olmasa da…

Erdoğan, Suriye’de İhvan’ın yerel işbirliği karşısında Esed ile erken bir ittifak kurmaktan geri durdu. 2018’in başlarında Erdoğan’ın o büyük hayali, sınır ötesi Suriye’de ‘Kürtlerden arınmış’ bir bölge kurmaya kadar daraldı. Eğer Putin, bugün Türkiye’nin Suriyeli müttefiklerinin son bölüğünü ezip, onları İdlib’den kovma başarısını gösterirse, Erdoğan’ın elinde, Fırat Kalkanı olarak anılan, Türkiye’nin egemenliğinde (Bantustan gibi) daha küçük bir hayal kalacak. Ancak İdlib’den akıp gelen bir mülteci seli, Erdoğan’ı hiç de imrenilmeyecek ve bu akıl almaz maceraya harcadığı büyük meblağlar ile yaptığı kanlı yatırımlar karşısında kayda değer bir sonuç alamadığı bir durumda bırakıp elindeki bölgeyi önemsizleştirebilir de.

Bence Putin, Erdoğan’ın önüne birkaç kırıntı atmaya çalışacak. Çünkü hala Türkiye’nin Batı ittifakıyla geleneksel ilişkisinden gelen gücünü hafifletebileceğini düşünüyor. Bana kalırsa bu, yanlış bir beklenti. Erdoğan’ı şu aşamada rahatsız etmek, bu stratejik hedefi baltalayabilir.

Hamaney’e gelecek olursak; onun önünde, belki de Suriye’de Türkiye’nin de rolü olduğunu kabullenmekten başka seçenek yok. Bunun iki sebebi var: İlki, tıpkı Putin gibi o da Türkiye’nin kendisini NATO’dan ve Washington’la kurduğu 70 yıllık güçlü ilişkilerden uzak tutmasını umuyor. İkinci olarak Kasım ayında yeni Amerikan yaptırımları yürürlüğe girdiğinde, İran, Donald Trump Beyaz Saray’dan ayrılana kadar İran ekonomisini hayatta tutmak ve bu yaptırımları az da olsa telafi etmek için Türkiye’nin yardımına ihtiyaç duyuyor.

Peki ya Esed? İşin aslı şu ki, her ne kadar Esed, stratejik bakımdan Suriye’nin geleceği için artık önem taşımasa da, ABD’nin yanı sıra, Suriye topraklarının yüzde 30’unu elinde bulunduran yerel müttefikleri de dahil, Suriye’deki tüm etkin gruplar, çeşitli gerekçelerle bu Suriye zorbasının varlığına ihtiyaç duyuyor. Rusya ve İran, Esed’in liderliğindeki meşru hükümetin daveti üzerine Suriye’de bulundukları iddiasını sürdürebilmek için buna muhtaçlar. Neticede, Rusya’nın askeri üslerini kiralamak için bir anlaşma imzalayan da, İran’ın Lübnanlı, Afgan, Pakistanlı ve Iraklı paralı askerlerden oluşturduğu bir ordunun varlığına onay veren de Esed’in kendisiydi.

Türkiye ise Suriye’de hakim azınlığa karşı Sünni çoğunluğun son koruyucusu olduğu yönündeki iddialarını desteklemek için Esed’e muhtaç. Tıpkı ABD ve müttefiklerinin, Suriye topraklarındaki varlığını haklı göstermek için katliam suçlusu bir çılgın olan Esed’e ihtiyaç duydukları gibi.

İsrail de aynı şekilde Esed’in varlığına ihtiyaç duyuyor. Çünkü Rusya’yı bu trajik boşlukta tutmasına bu yardımcı oluyor. Bununla birlikte Esed, rejiminin iktidarda olduğu 40 yıl süresince Golan Tepeleri’ndeki ateşkes hattını koruma sözü vermişti. Eski ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, yeni çıkan anı kitabında, Esed’in rejimini hayatta tutma sözü karşılığında Golan’da İsrail’e nasıl taviz verdiğini ortaya koyuyor.

Tahran’daki zirvede Putin, Hamaney ve Erdoğan, çeşitli hile ve oyunların peşindeler. Esed de herkesin gördüğü ama sesini duymadığı bir hayalet konumunda.